Yorgun bir günün ardından nihayet özlediği yere kavuşmuştu, evine. Kontağı kapattı, arabadan inip apartmanın kapısına doğru yürüdü. Banyonun penceresinden ışık saçıyordu dışarıya, eşi çıkmadan yetişip ışığı kapatmak üzere hızlandı, asansörle çıktı yukarı ve anahtarına davrandı lakin geriye dönmüyordu. Kaç defa demişti oysa, bu kapıyı değiştirelim, çok eskidi diye! Sonra anahtarın neden dönmediğini anladı, kapı zaten açıktı. Bütün şaka hevesi kaçmıştı, çantasını portmantoya asarken yerdeki ıslaklığı fark etti. Salonun ortasındaki dağınıklığa doğru yürürken söylendi ‘savaş çıkmış sanki bu evde’ diye, derken yerdeki kanı gördü, nefes alışverişi hızlandı. Arka odadan gelen tıkırtı ile beraber çığlık atmamak için kendini tuttu. Elleri titriyor, görüşü bulanıklaşıyordu. Düşünmeye çalışıyordu… Tam bir ölüm kalım meselesi ve devamını merak ediyorsunuz değil mi? Öyleyse okumaya devam edin.
Breaking Bad, tüm zamanların en iyi dizisi olmasıyla övülür. Film yapımındaki tüm elementleri doğru kullanan ve bunu iyi oyunculuklar ile taçlandıran dizinin senaryosu ise izleyenlerinin ekran başından kalkmasına müsaade etmeyen cinsten. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bir başlangıcı da oluyor, benim yazımın başında denediğim türden bir dikkat çekme ile başlıyor, Breaking Bad’in pilot bölümü de.
Biraz teknik konuşalım, diziler pilot bölüm denen bir giriş bölümü ile başlar, bu bölüm izleyiciye dizi evrenini, başrol oyuncularını tanıtır ve izleyicinin hikâyeye ilgi duyup geri gelmesini amaçlar. Diziler ile filmlerin senaryo yapısının ayrımı bu noktadan itibaren başlıyor. Film, anlatacağı hikâyeyi genelde 90-120 dakika gibi tek bir anlatı ile bitirmeyi hedefler. Bu hikâye temel bir üçlü perde yapısı (three act structure) ile yahut bunun türevleri (Örnek: Memento bunu 2 ile çarpmıştır.) ile anlatılır. Dizilerde ise bu yapı değişir. Yaklaşık bir saat yahut bir saate yakın diziler dörtlü yahut beşli perde yapısı kullanır, pilot bölümde bunların başına bir de tanıtım (teaser) eklenir. Breaking Bad de pilot bölümünde ve dizi boyunca dörtlü perde yapısını kullanır.
Breaking Bad pilot bölüm tanıtımının ilk sayfaları, havada uçan bir pantolon ile başlar. Arka planda mavi bir gökyüzü ve kızıl kayalardan ibaret çöl, derken pantolon yere düşer ve birdenbire sahneye atlayan bir karavan pantolonun üzerinden geçer. Karavanın içindeki sahneye geçtiğimizde direksiyonda beyaz, dar bir külot dışında çıplak bir adam ve neredeyse tahtalıköyü boylamış bir başka adam oturuyordur. Karavanın zemininde sarı-kahverengi bir sıvı akıyordur ve iki ceset görürüz. Direksiyondaki adam gaz maskesinden dolayı, bu arada evet gaz maskesi takıyordur, görüşü oldukça düşmüştür. Adam karavanı delice kullanıyordur ve sürüşe izleyici de dahil olmuştur artık. Karavan bir çukura saplanarak durur ve adam kendini dışarı atıp maskesini çıkarır, polis sireni sesi gelmektedir ve eline bir silah alarak karşısına çıkan ilk kişiyi vurmaya hazırmış gibi bekler. Bunun kesinlikle bir ölüm kalım meselesi olduğu aşikardır ve izleyicinin merakı had safhadadır sonrası için. Tanıtım biter.
Breaking Bad senaryosu genel olarak baş kahraman etrafında örülüdür. Her perde kahramanın başka bir yönünü aktarır bize. Yaşanan her şeyin sorumlusu aslında onun tercihleridir. Şimdi dizinin bunu nasıl yaptığına birinci perdeden başlayarak bakalım. Birinci perde bizi Walter’ın sıradan hayatına götürür. Dizinin ilk sahnelerinden birinde Walter ders anlatırken kimyanın aslında değişim bilimi olduğunu söyler, tutkusuz ve anlamsız bir hayatın içerisine sıkışan bir karakter görür izleyici. Bir değişim ihtiyacı sezilmektedir Walter’da ve izleyicilerin onun değişiminin altında yatan itici gücü anlaması gerekmektedir. Vince Gilligan* bu değişime dair şunu açıklar:
‘İzleyiciler Walt’un yaptığı her şeyi doğru bulmak zorunda değil, ama yaptığı şeyi neden yaptığını anlamak zorundalar.’
Bu noktada gündelik hayat tekniğini kullanır Gilligan, karakterin yaptığı işin saygı görmediğini ve bundan tatmin olmadığını görürüz. Sonrasında onu oto yıkamada ikinci iş yaparken görüyoruz ki öğrencisi ile karşılaşması durumu daha da küçümseyici kılar onun için. Aile hayatını izleriz, eşi Skyler ile ilişkisinin de tutku dolu olmadığını görürüz. Doğum gününde Skyler yatakta bilgisayara bakarken eliyle onu okşar ve bir ‘ödülü’ hak ettiğini söyler ki bence bu oto yıkama sahnesinden daha küçük düşürücüdür. Bunların hepsi bize şu soruyu sorduruyor: Bu zeki, saygılı ve iyi adamın hayatında eksik olan nedir? Onun gündelik hayatına bakarak yaşamda kontrol ve amaç aradığını görüyoruz ama sıradan hayatında bunların ikisi de yoktur ve oto yıkamada yere yığılması ile beslediğimiz empati zirve yapar. Birinci perde sonu.
İkinci perde. Pilot bölümün işlevi daha önce dediğimiz gibi hikâyenin ne hakkında olduğunu özetlemektir. Ana karakteri merkezine alan diziler için bu özet şu şekildedir: Baş kahraman hayatında A ile karşılaştığında işler tepetaklak olur ve B’ye karar verir. Walter, yere yığıldıktan sonra hastaneye kaldırılır ve kanser olduğunu öğrenir. Bir anda yaşamının uçuculuğu ile yüz yüze kalır. Bu onun karşılaştığı A’dır. Bu sırada kayınbiraderi, bir madde suçları ajanı, Hank’in daveti üzerine bir meth* laboratuvarı baskınına katılır ve burada olay yerinden kaçan eski öğrencisi Jesse’yi görür. Yeni bilgiler ve olanların ışığında Walt, B’ye ulaşır: Ailesine kendisinden sonrası için para bırakmak amacıyla meth imalatına girişecektir. Bu özet oluştuğuna göre Walt’un nasıl birine dönüşeceğini görebiliriz, üçüncü perdede. İkinci perdenin sonu.
Üçüncü perde. Lajos Egri*’nin Piyes Yazma Sanatı kitabında, ana karakterin kimliği şöyle açıklanır:
‘Korkuları, arzularından daha büyük olan ya da tutkusu olmayan, sabırlı olup baş kaldıramayan esas karakter olamaz.’
Bu perdede, Walt’un arzuları korkularına galip gelir. Vergilerini ödeyen normal bir vatandaş olmaktan çıkıp okuldan kimya malzemeleri çalar. İleri sezonlarda bir repliğinde buna değinerek teşhisi konulduktan sonra rahatladığını anlatıyor: ‘Geceleri uyuyamazdım ve korkuyordum, ama artık korkmuyorum’. Bu aynı zamanda Walt’un korkularının kanser teşhisidir. Walt, oğlu ile alışveriş yaparken oğlunun engelli olması ile dalga geçen birkaç gençle karşılaşır. Bunlardan birine arkadan yaklaşır ve bacağına vurarak yere indirir. Dahası, bu kişi yerde kıvranırken bacağına basmaya devam eder ve tepesinden zevkle bakar. Eşi Skyler ve oğlu şok olmuştur, bu ilk iki perdeden tanıdıkları Walter değildir. Kaosun çağrısını ve korkunun boşluğunda oluşan gücü hisseder Walter, değişiyordur. Değişim için Vince Gilligan’ın şu sözlerine bakalım:
‘Dizi sektörü, tarih boyunca karakterlerini belirli bir durağanlıkta tutmakta başarılı olmuştur. Böylece diziler yıllar hatta on yıllar sürebilir. Bunu fark ettiğimde, bir sonraki mantıklı adımım şunu düşünmekti, ana odak noktası değişim olan bir diziyi nasıl yapabilirim?’
Bu perdede Walt değişiyor ve bundan zevk alıyor, kendisini canlı hissediyor. Sahnenin sonunda yazan cümle tam olarak şu: Gitgide bundan hoşlandığını fark ederek! Üçüncü perdenin sonu.
Dördüncü perde. Pilot bölüm bizi başladığımız yere geri getirir, bulanık olan her şeyi berraklaştırarak. Walter, kimya bilgisi sayesinde bir meth ustasıdır ve bunun onun egosunu beslediğini görürüz, Jesse’nin şu sözleri ile: Sen kahrolası bir sanatçısın! Bu perdede dizinin mercek altına alacağı dünyayı da tanıyoruz. Çok fazla meth yapacaklar, pek çok tehditkâr uyuşturucu satıcısı olacaktır ve ölüm, yakalanma korkusu yeni normalleridir. 4. perde dizinin esas cazibesini bulunduran kısımdır ve izleyicide sonrasında neler olacağına dair merak uyandırır. Sonuç olarak, pilot bölüm anlatının merkezindeki karakterin gündelik hayatını bizlere aktararak yaşamındaki acizliği, arayışı göstermekte. Son perdede onun tatmin olmuşluğu, izleyiciye de bulaşıyor. Walter evine döner ve yatağına uzanır, karmakarışık duygular içerisindedir. Yaşamın tadı güzeldir ama kısa süreceği için de korkutucudur, güçlü hissetmek canlı hissettiriyordur ama yakalanma korkusu onu dehşete düşürmektedir ve risk almanın verdiği heyecan… Tüm bu hislerini konuşmaya dökemediği için ifade etmenin yolu tutkudur. Skyler ile ateşli bir şekilde sevişir. Pilot bölümün sonu.
Pilot bölüm, Walt karakterinin eksiksiz işlenmesi için ona oldukça fazla ekran süresi tanırken izleyicide gelecek bölümleri izleme isteği uyandırmak adına her türlü öğeyi veriyor. Tempo, oyunculuk ve hikâye bir akış içerisinde sunuluyor. Walt’un kabullenilmiş bir hayattan bir arayışa geçtiğini izleyen seyirci, Joseph Campbell*’ın deyimi ile maceraya davet ediliyor. Okuduğunuz için teşekkürler, umarım keyif almışsınızdır. Notlara göz atmayı unutmayın lütfen, sinemayla kalın…
Notlar:
1) Bu yazıda ve devamı gelirse senaryo notlarının, senaryodan kastedilen İngilizce screenplay terimidir. Hikâyenin yazılı kısmına, edebi parçaya scenario denir, bunun üzerine sahnelerin ve oyuncuların oynama detaylarının eklenmesi ile oluşan ekrandaki hikâyenin yazılı kopyasıdır screenplay. İkisinin de Türkçe karşılığı senaryo olarak geçiyor literatürde maalesef.
2) Vince Gilligan: Amerikalı yazar, yapımcı ve yönetmen. Breaking Bad’in hem yazarlığını hem yönetmenliğini üstlenmiştir.
3) Lajos Egri: Aslen Macar yahudisi olan Lajos Egri, 1906’da Amerika’ya gelip terzi olarak çalışmaya başlar. Sonraları senaryo yazarlığı ile ünlenen Egri, pek çok ünlü aktör dahil olmak üzere insanlara senaryo dersleri vermiştir. Piyes Yazma Sanatı en ünlü kitabıdır.
4) Joseph Campbell: Amerikalı edebiyat profesörü. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu ismindeki anlatı rehberi eseri çok popülerdir.
5) Meth: Metilamin bazlı bir tür uyarıcı.