Konuk Yazar: Fasih Çoğaş
Seni aşmam gerektiğini biliyordum. Çünkü bu iflah olmaz bir hasret ve olasılıksız bir arzuydu. En olacak anda bile tutkunun dudakları bağladığı bir eylemsizlik. Evet, şimdi o an içerisine girmiş ve donakalmıştım. Bahçemde dikilmiş çocukluğumdaki çaresizliklerimden birini yaşıyordum sanki. Ayaklarımı hareket ettirmeyi bırak hissedemiyordum bile. Göğsümün yaşadığı titreme ateşlenmiş bir küçüğümün üşümesini andırıyordu. Derin bir nefes aldım ve toparlayabildiğim son gücümle pantolonuma uzandım. Bütün bağları yok etmiş olsam da geride bıraktığım son hatırayı cebimden çıkardım. Küçük bir kağıt parçası ne kadar değerli olabilirdi ki? Ne komik bir sorgulama. Ancak onun üstünde sen varsın. Bu kağıt parçası severek bakabildiğim son pencerem benim. Artık aşmam gerekiyor ama biliyor musun hiç istemiyorum. Çünkü sayende keşfettiğim bu odaya giren son ışık sendin. Odayı açan da içini görmemi sağlayan da sen. Şimdi bir başıma kapanacak mıyım?
Biliyorsun, aşarsam seni bu sefer perdeleri örtmeyeceğim. Aşılmaz duvarlar öreceğim. Oysa ne severdim karanlıkta kalsam da arada ucundan perdeyi aralamayı, camı birazcık açıp içeriye havanın girmesi için uğraşımı, o kokuyu alabilecek miyim diye umutlanmayı… Bir keresinde süzülen bir damla aralıktan uzattığım elime düşmüştü. Kurumuş topraklar gibi hissetmiştim, nicesine muhtaç. Hemen dışarı çıkmak ve ıslanmak istedim. Evet, şimdi o an içerisindeyim, dışarı çıktım ve bahçemde dikilmiş çocukluğumdaki çaresizliklerimden birini yaşıyorum. Pazarda anlık olarak kaybolmuşum da anneme bir daha sarılamayacakmışım gibi hissediyorum. Elimdeki kağıt parçasına bakıyorum. Bu sefer senin üstüne bir damla düşüyor. Hissedemediğim ayaklarımın taşıdığı dizlerimi hissetmeye başlıyorum. Onlar da çaresiz. Bükülüp beni yere yaklaştırıyorlar. Çökmüş bir vaziyette buharlaşan hayallerimi izliyorum ama ne güneş var ne gökkuşağı. Sana hissetiğim tüm duyguları bedenimde süzmeye başlıyorum. Yeniden idrak ediyorum. Bu bir veda anı. Gözlerim doluyor ancak bunu damağımda bile hissediyorum. Dişlerimle alt dudağımı ısırdığımı ve üst dudağımla da onu örttüğümü fark ediyorum. Hala saklanarak acı çekiyorum. Sonra yanaklarımı ısırıyorum içten içe. Hıçkıra hıçkıra ağlayamıyorum ama burnum akıyor. Estetik üzülememişimdir hiçbir zaman. Doğrusu üzülmeyi de belki şu an öğreniyorumdur. Bilmiyorum. Tek bildiğim bu bir veda anı.
Evet, şimdi o an’ın içini hissediyorum, dışarıdayım ve bahçemde çökmüş çocukluğumdaki çaresizliklerimden birini yaşıyorum. Senden bana kalan son parçayı elimde buruşturuyor ve rüzgarın seni almasını bekliyorum. Seninle eylemsizliğimi bozamayacak ve tanıyamadığım duvarlar öreceğim. Sevdiğim bu oda biraz karanlıkta kalacak. Nefes almak için bahçemde duracağım. Bir gün cesaret edip yeniden o odaya girene kadar dolanacağım. Çok merak etmişimdir kokunu. Daha doğrusu çok istemişimdir içime çeke çeke sarılıp mumyalanmayı. Her ne kadar aşırı hisler de olsa bunlar herkes aşırıyı yaşamayı bir kez de olsa hak eder.
Gökyüzü hırlıyor. Beklediğimiz rüzgar geliyor ve sen uçarak gidiyorsun. Başka kokulara karışmaya doğru yol alıyorsun. Ben ise boşta kalan elimi yumruk yapıp sıkıyorum. Derin bir nefes alıyorum. Sana ait olabileceğinden şüphelendiğim son gözyaşını da elimle siliyorum. Aynı seninkini sildiğim gibi.
(Editör notu: Handel – Sarabande eşliğinde dinlemeniz tavsiye edilir.)