Hep dergimize dair bir yazı yazmayı düşündüm fakat doğru zamanı bulmakta zorluk yaşıyordum. Sanırım zamanı geldi. Ne kadar iyi ve güzel ifade edebilirim buraya dair hissettiklerimi bilmiyorum ama en güzel şekilde anlatmaya çalışacağım. Bazen hayatta yaptığımız şeyler sadece bir alanla ilgili zannediyoruz. Belki hayatın karmaşasında kaybolurken kendi hayatımızın ağını göremiyoruz. Aslında yaptıklarımız birbiriyle o kadar bağlantılı ki. Bu dergi benim hayatımda tam da bu yüzden yazı yazmaktan hep daha fazlası oldu. Hayat bütün hızıyla akıp giderken bazen gözden kaçırdığım şeyleri fark ediyorum. Mesela önceden yapamadığım bir şeyi yapabilir olduğumu görüyorum. Sonra durup düşünüyorum ben bunu yapabilmeyi nerede öğrendim diye. Fark ediyorum ki hiç tahmin etmediğim bir yerden hayatımın parçası olan bir şey katmışım hayatıma.
Böyle uzun uzun afili güzel cümleler kurabilmeyi çok isterdim ama pek beceremiyorum. O yüzden basit bir dille anlatacağım. Zümrüdüanka bir yaşında ve sanırım benden çok daha fazla şey biliyor bu hayatta. Onun bakabildiği tamı tamına 18 penceresi var ben ise sadece kendi penceremden bakıyorum hayata. Onun 18 farklı uzmanlık alanı, 18 farklı kişiliği var. Bunların hepsini öyle güzel bütünleştiriyor ki Zümrüdüanka’ya bakarken hiçbir renk ona ayrıklık, fazlalık katmıyor. Hepsi bir bütün oluyor ve göz kamaştırıyor. Ve size bütün bunlardan daha güzel bir şey söylemek istiyorum. Onun bu kadar çok yönlü ve güzel olması bana kendimi eksik hissettirmek yerine tamamlanmış hissettiriyor. İşte ben bu yüzden buradayım. Kendimi bulduğum, kendim olduğum için. Her ay eğilip de onun gözlerinin içine baktığımda her bir penceresinde kendimi görüyorum. Ve her ay kulağına fısıldamak istiyorum: Teşekkür ederim binlerce kez varlığına…