Bu ay geçen ayın devamı olarak bu yazıyı yazıyorum. Kendinize dürüst olmak demek, sadece olumsuz yanlarınızı bilmek ve bunları söylemekle bitmez. Ayrıca, sahip olduğunuz iyi noktaları da bilmek bir dürüstlüktür. Bu yazıda kendimde var olan iyi şeyleri yazacağım.
Bunlar aslında birçok şey olabilir ama en temellerine baktığımda bence en iyisi, ne olursa olsun yola devam edebiliyorum. Evet bazen kötü şeyler yaşıyorum, hatalar yapıyorum ama yine de en dibe de batsam içimdeki ses her zaman onun geçeceğini biliyor ve her şeyi durdurup hayatımı aksatmıyorum. Aslında bu özelliğimi çok geç keşfettim. Her kötü seferinde, yapamayacağımı zannedip üstünden geldikten sonra, kendime bunu itiraf etmem gerekti. İtiraf etmem gerekti diyorum çünkü iyi yanlarını bilmek, kötüleri bilmekten çok daha zordur. Bunun sebebi ise iyi taraflarınıza dürüstçe baksanız bile hep kendinizi kandırıyor ve övüyor gibi hissedersiniz. Hatta eğer kendinize karşı güveniniz biraz düşükse bu duygu suçluluğa kadar yükselir.
Başka bir tanesi ise kendimi kandırmamak için elimden geleni yapıyorum. Neysem o olmaya ya da olmak istediğim olmaya çalışıyorum. Bir şeyi beceremiyorsam, yapamıyorum diyorum. Eksikliklerimi kabul ediyorum. Burası biraz karışık, umarım güzel anlatabilirim. Eskiden yaptığım her şeyin beni tam kılacağını ve bütün eksiklerimi kapatacak son şey olduğunu düşünerek yapardım. Fakat bir süre sonra hayatın, yaşamın bütünüyle bir eksikli olma hali olduğunu fark ettim. Ve ne yaparsam yapayım o boşluk dolmayacaktı. Hatta tahminimce boşluğu dolduracak olanın kendisi, ölüm. Ölüm aslında tam olma hali sanırsam. İlk başta bu çok kötü bir şey sandım. Zaman geçtikçe yaptıklarımın, yaratıcılığımın, enerjimin hepsinin temelinin bu eksiklik olduğunu fark ettim. Bu eksiklik beni besleyen kaynaktı. Ve eksik hissetmek artık o kadar da kötü gelmiyor. Eksik olmak beni her zaman daha iyi yapıyor. Ben boşluğumun bir karadelik olduğunu düşünüyorum. Onun sayesinde dolmuyorum, hep yenisine ihtiyaç duyuyorum, tükenmiyorum ve yenileniyorum. Ve aslında gerçeğe bakarsak sanırım ona bir teşekkür borçluyum. TEŞEKKÜRLER.
Yine en güzellerinden ama bence söylemesi en zorlarından bir tanesine geldik. Kendimi seviyorum. Bunu çok düşündüm. Çoğu zaman söyleyemedim ya da yalan söyledim. Bir yaşıma kadar da sevmiyordum. Kendinizi sevmek ne kadar zorsa sevmemek de o kadar zor. Daha da zoru oturup bunları düşünmek. Peki sevdiğime ya da sevmediğime nasıl karar veriyorum? Bir terazi gibidir bu karar süreci. Elinde olanlara, olacaklara ve olmasını istediklerine bakarsın. Aradaki fark ne kadar artarsa o kadar sevemedim ben beni. Çünkü kendime iyi bir hayatı borçlu olduğumu düşünüyorum. Geçen bir kitapta rastladım çok güzel söylemişti. [i]‘’ Çocuğumuzu istismar etseydik çocuk esirgeme kurumu gelir ve onu alır. Hayvanları istismar etseydik hayvan severler derneği gelir onu alır ve bize dava açardı. Fakat kendi ruhumuzu istismar ettiğimizde ne bir ruh polisi ne de bir devriye gelir bizi bizden korur.’’ İşte tam da bu yüzden kendimizi korumak zorunda olan kendimiziz. Ve kendimize iyi bir yaşamı borçluyuz.
İki aydır yazdıklarımın toplamı bu işte. Ben ve benliğim. Bütün çıplaklığıyla, çarpıcılığıyla gördüğüm kadın böyle birisi benim için.
Şimdi gidin ve kendinize bakın karşınızda ki çırılçıplak bir kadın, erkek veya her kimse, nasıl birisi ve onda ne görüyorsunuz. Bence en azından kendinize bunu borçlusunuz.
[i] Kurtlarla koşan kadınlar bölüm 10