Konuk Yazar: Hakan Durmuş
İçimde upuzun bir kuyu, içerisinde de ben. Debelenip duruyorum, ne için peki? Aslında bu biraz karmaşık, bazı zamanlar oluyor gün ışığına ve insan sesine o kadar muhtaç hissediyorum ki kendimi parmaklarımdan kan akıtırcasına tutunuyor ve içinde bulunduğum kuyudan çıkmaya çabalıyorum. Bazı zamanlar da oluyor ki, o kuyunun karanlık dibi bana güvenli geliyor, bildiğim bir karanlıktan korkmam ki zaten, bilmediklerime olan korkumdan yapıyorum bunu. Son zamanlarda pek nadiren beni kuyudan biraz olsun kafamı kaldırıp, tek tük kendimi ifade etmem için sebep veren kişi ve olaylar oldu diyebilirim. Böyle olduğunda da hep bi afallarım dostlar, gözlerim ışığa alışmamıştır, uzunca bir kamaşmadan sonra ancak alışır gibi olurum ama yine bir şekilde kendi karanlığıma yeniden girerim.
Dostlar bazen kafamın içinde dünyada olduğumdan daha çok yaşıyorum, senaryolar kuruyor, hayatımdaki insanların hayali görüntüleriyle sohbetler ediyorum peki neden diye soracak olursanız emin olun ben de net bir yanıta ulaşabilmiş değilim. Söylemekten korktuğum, çekindiğim konuları, yüzlerce kez kafamda o kişilerle konuşmuş da olsam yüz yüze geldiğimde nutkum tutulur hemen konuyu değiştiririm. Halbuki kaybedecek neyim var ki? Belki o kişiyi, belki o kişinin bana karşı hislerini. Böyle diye diye söyleyemediğim için kendime dair kaybettiğim çok şey oldu, bir başkası biraz olsun dahi incinmesin diye kendi kalbimi paramparça etmeye hep razı geldim. Oluyor işte. Kalp kırıklığının eften püftenleştiği bu zamanlarda bir kimse de merak etmiyor nedenini, sonuçta kırılan kalp iyileşir değil mi? Öyle düşünürler ama Theseus’un gemisini hatırlayın dostlar, sizce iyileşmiş bir kalbe de aynısı gibi olmuş diyebilir miyiz?
Birbirlerinden kopuk bu cümleleri neden anlattığımı emin olun siz kadar ben de bilmiyorum, bazen dediğim gibi o kuyudan hıncahınç çıkmaya çabalarken buluyorum kendimi. Pek nadir anlardan birisi dahi olsa da oluyor işte, kendini tutamıyorsun. Vücudunun her bir hücresi kontrolsüz bir şekilde hareket ederken sen üçüncü bir gözmüş gibi yalnızca izlemekle yetiniyorsun. Oluyor işte. Van Gogh’un sefil ve acılarla dolu hayatı beni hep etkilemiştir, yalnızlığını ve o kuyudan çıkma çabasını günlüklerini okurken hissedebilirsiniz. Bir cümlesinde de şöyle demiştir: “İçimde büyük bir ateş yanıyor, fakat kimse ateşin başında ısınmak için gelmiyor ve yanından geçenler sadece dumanı görüyor”
Oluyor işte.