Selamlar Zümrüdüanka okurları. Bu yazının yayımlandığı günle 18 yaşımı doldurmuş, 19’umdan gün almış durumdayım. Doğum günlerine ve bir yaşta biriktirilen anılara gereğinden fazla değer atfeden birisi olarak sizlere 18 yaşımın renklerinden bahsetmek, bir çeşit yaş değerlendirmesi yapmak istedim.
Hayatımı bir tablo şeklinde hayal ettiğimde sanırım en çok rengin dahil olduğu, resmin en hareketli hâle geldiği yaşımı tamamladım. Çocukken heyecanlandığımın aksine 18’e girmek hayatımda bir iki güzel görünümlü mekâna girebilmek dışında pek bir değişiklik yaratmadı. Zaman zaman simsiyah bir görünümün içinde kalsam da dolu dolu hatırlayacağım bir yaş oldu.
Her sene mart sonunda bir galerimi gözden geçirir, bu sene neler yaşamışım diye bakarım. Bu sene de aynı ritüeli gerçekleştirdim. Fotoğraf ve videoları inceleyip 18 yaşımın ilklerini düşündüm. Bu sene arkadaşlarımla ilk defa uzun süre İstanbul’da kaldım, ablamı saymazsak ilk defa ev arkadaşlığını deneyimledim diyebiliriz. Kaldığım dönemde en yakın arkadaşım olan 3 dostumla minicik bir evde geçirdiğimiz 1,5 haftalık süreçte sabah akşam yemek hazırlamayı, dışarı çıkınca son otobüs seferlerini takip etmeyi, market alışverişi yapmanın ne kadar pahalı olduğunu ve aynı evde kaldığım kişi yakın arkadaşım olsa da gerginliklerin kısa sürede oluşabileceğini öğrendim. İlginç yemekler denedim, evde çok fazla makarna ve hazır çorba tükettim, daha fazla gezebilmek için beslenme düzenimden feragat ettim. Ev arkadaşlığının oldukça zor olduğunu anladım, çok keyifli bir süreç sayılmaz. Ama her şekilde ailemden uzak sadece arkadaşlarımla farklı bir şehirde vakit geçirmek güzel bir deneyimdi. Bu sene aynı zamanda ilk defa Ordu’ya gittim. 24 saatten kısa süren seyahatim hayatımda hiçbir değişiklik yaratmadı, yalnızca bazı caddelerin güzelliğine şaşırdım. Onun dışında fazlasıyla sıkıcı bir şehirdi. Yakın bir arkadaşımla gittiğim yer Ordu bile olsa eğlenebileceğimi ve önemli olanın gezilen yerler değil; birlikte gezilen kişiler, biriktirilen anılar olduğunu anladım. İlk defa festivale gittim ve aynı anda hem kalabalık hem de uzun süreli olan etkinliklerin asla bana göre olmadığını fark ettim. Yaşım 18 olmasına rağmen çevremdeki insanlara kıyasla yaşlı hissettim, ruhum erkenden yaşlanmış da 4 gün kalabalık görünce dayanamamış gibiydi. İlk defa araba kullandım ya da kullanmaya çalıştım desem daha doğru, 18 yaşımın en başarısız girişimiydi ve bir şey için çabalamama rağmen gerçekleştiremeyip başarısız olmayı öğrendim. İlk defa sumo güreşi yaptım. Kısa süreli olsa da rakibim tarafından yere serilmek benim adıma önemli bir andı. İnsan fiziksel gücünün ne kadar düşük olduğunu güreş yapmayı denemeden de fark edebilmeli… İlk defa bu kadar fazla ders çalıştım, hiç iyi bir şey değilmiş iyi ki şimdiye kadar yapmamışım. “YKS depresyonu” tabiri ders çalışmak zorunda kalana kadar biraz abartılı gelirdi ama tamamen gerçek olduğunu hatta depresyonun yetersiz bir kelime olduğunu fark ettim. Sürekli ders çalıştığım için salak hissetmeye başladım, beynim çalışmıyor ve bomboş vakit geçiriyormuşum gibi. Çalışmaya ilk defa 18 yaşımda başlamasam da ilk defa bir işten çıkarıldım. Yani sanırım çıkarıldım, patronum 10 ay önce haber vermeden iletişim kurmayı kesti… Çalıştığım ikinci iş olmasına rağmen insanın patronundan zorbalık görmesinin nasıl bir şey olduğunu, genç bir yaşta çalışmanın bazen ne kadar ağır gelebildiğini yeni anladım. 8 yıldır yazları ailemle beraber kalıp vakit geçirdiğim bir nevi aile tatili diyebileceğim Çanakkale’de kalma sürecinden ilk defa bu kadar fazla keyif aldım. Ailemle düzgün bir ilişkiyi nasıl kurabileceğimi, küçük anlardan nasıl mutluluklar çıkarabileceğimi öğrendim. Çok fazla içerik izledim, okudum, dinledim. Şu an hatırlamadığım sayısız yeni bilgi öğrendim; kendimi öğrenme sürecinde bilgili hissedip 2 haftada istemsizce beynimden sildim. 18’imde küslükler, barışmalar gibi her yaşımızın klasiği haline gelen küçük şeyler de yaşadım ama onlar burada anlatılacak kadar önemli olmadıkları için yalnızca günlüğümde yer edindiler.
Biriktirilen anılardan daha önemlisi sevdiğim insanlarla ilişkilerimi geliştirdim ve yeni insanlar kazandım. Hayatımdan en fazla insanın çıktığı yaşım oldu. Ama arkadaşlığın benim için ne demek olduğunu, bir arkadaştan neler beklediğimi, ilişkilerimi nasıl inşa etmem gerektiğini öğrendim. Öğrendiklerim sayesinde hayatımda kalanlarla daha sağlam bağlar kurabildim. Burada ödül törenlerinde teşekkür konuşması yapan insanlar gibi uzun uzun hiçbirinizin tanımadığı isimlere teşekkür etmek istemiyorum o yüzden genel anlamda yanımda olan dostlarıma toplu bir teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda karşıma sürekli “20 yaşımda öğrendiğim 20 şey”, “17 yaşımın bana kattığı 17 farkındalık” gibi başlıklara sahip videolar çıkıyor. Her seferinde aynı şeyi düşünüyorum: öğrendiklerimiz yerine öğrenemediklerimizi düşünsek ve yeni yaşımıza bir hedef olarak belirlesek de iyi olmaz mı? Ayrıca neden tam yaşla aynı olacak şekilde sınır çekiyoruz?
Bu düşünceyle beraber 18 yaşımda öğrenemediğim sayısı belirsiz şeyler ne olabilir sorgulamasına girdim. İlki kesinlikle araba kullanmak oldu. Muhtemelen 19 yaşımın ve sonraki süregelecek yaşlarımın öğrenilemeyenler listesinin ilk başlığı olmaya devam edecek. Bir diğer öğrenemediğim şey 2 yıl önce büyük heveslerle aldığım ukulelemi çalmak oldu maalesef. Terk edilmiş ve hüzünlü bir şekilde beni bekliyor. Aynı zamanda kendime dair öğrenemediğim birçok şey var. Hâlâ bazı kırgınlıkları nasıl çözebilirim bilmiyorum, hâlâ herhangi bir şeyi yaparken “ya mükemmel olmazsa” diye panik olmamayı nasıl sağlarım bilmiyorum, hâlâ hayatta neyi yaparken mutlu olup neyi yaparken mutsuz olduğumu tam olarak anlamıyorum. Birçok öğrenemediğim ve başarısız olduğum ilişki dinamiği de var ama onları da dergide anlatacak değiliz.
Henüz öğrenmediğim inanılmaz fazla şey ve tanışmadığım inanılmaz fazla insan olduğunu bildiğimden hayatıma girecek yeni renkler için çok heyecanlıyım. 19, 18 kadar dolu d yeni bir başlangıç olmasının keyfi var her şekilde.