“Simurg Derneği” Akrostiş Çalışması
Şubat 4, 2025
Yıllık Film Değerlendirmesi 2024
Şubat 4, 2025

Zamanın Ötesinde

Gareth her zamanki gibi saat 5’te kalktı. Tüm gece soluksuz uyuduğundan dolayı iyi bir gece geçirmişti. Yataktan kalktı ve elini yüzünü yıkamak için banyoya geçti. Elini yüzünü yıkadıktan sonra aynada kendisine baktı. İyi görünüyordu ve hayatı da iyi gidiyordu. Ayrıca işinde de iyi bir konumdaydı. Bu düşünceleri yarıda bırakıp mutfağa kahvaltısını yapmaya geçti. Gareth, bir düzen adamıydı. Yumurtalı sandviçini ve kahvesini hazırladı. Camın kenarına geldi ve koltuğa oturdu. Kahvaltısını gökdelenlerin ve uçan arabaların geçişini izleyerek yedi. Eski New York ona çok cazip geliyordu. Neon ışıklarıyla dolu tüm sokaklar ise ona boş geliyordu. Anlam veremiyordu bu kadar renkli, soğuk ve bomboş sokaklara.

 

Zaman Kaydırıcıları’na katıldığından beri eski zamana olan ilgisi ve merakı en üst düzeydeydi. Giyinmek için kıyafet odasına geçti. Her zamanki iş kıyafetlerini aldı ve hızlıca giyindi. Etrafa göz gezdirdi; kapatmadığı bir şey var mı diye. Her şey normal gözükünce evden çıktı.

 

Arabanın yanına gelince, kapının kenarından bir kamera gözüktü. Saniye bile sürmeden Arima, Gareth’a kapıyı açtı ve “Hoş geldiniz Subay Gareth, doğum gününüz kutlu olsun,” dedi.

 

“Teşekkürler,” diye yanıtladı Gareth. Farkında değildi bugünün 30. yaş günü olduğunun. Eşyalarını arkadaki koltuğun üzerine koydu. Arima, Gareth’ın yerleştiğinden emin olduktan sonra ona görevini anlatmaya başladı. “Bugün sabah 1945’te bir anomali keşfedildi. Senden orada ne olduğunu öğrenmeni ve kayda geçirmeni istiyoruz. Bu görevde tek başına olacaksın.”

 

Tek başına göreve gitmesi ona garip gelmişti. O tarz tehlikeli dönemlere daima iki ya da daha fazla kişiyle gidilirdi. Bunun bir önemi yok der gibi kafasını salladıktan sonra araç Kronos Geçidi’ne doğru hareket etti. Kısa bir süre sonra araç varış yerine ulaşmıştı. Eşyalarını aldı ve geçide doğru yürüdü. Ne kadar zaman geçerse geçsin, hâlâ geçitlere karşı şaşkınlığını gizleyemiyordu. Sakin adımlarla ilerlemeye başladı. Işıkla dolu koridora doğru yürüdü; ilk yaptığındaki gibi gene rahat hissediyordu. Işık etrafını sararken evindeydi sanki. Bu özelliği herkes tarafından garipsenirdi ama bu sefer kendisi de ilk defa böyle hissetmişti. Tüm benliğiyle evindeydi sanki. Işık giderek yoğunlaştı; parlaklığıyla kör, sıcaklığıyla ise yakıcıydı. Bir anda ne sıcaklık vardı ne de ışık. Gözlerini açtı ve kıyafetlerini düzeltti. Biraz aceleyle geçitten çıktı.

 

İlk defa farklı hissetmişti zaman yolculuğu yaparken. Zaman, her yerindeydi; bir nevi onunla bütünleşmişti. Koridordan çıktı ve kenarda kutunun içinde bulunan dönem kıyafetlerini giydi. Kısa sürede toparlandıktan sonra, geçidin önünde onu bekleyen araca bindi. İlk defa bu kadar uzak geçmişe gelmişti. 1945’te zaman yolculuğu keşfedilmediğinden dolayı geçitler bina şeklindeydi. Aracın koltuğunda oturdu, görev kağıdı diğer koltuğun üstünde duruyordu. Kağıtta Broadway Caddesi’ndeki 34 numaralı binaya gitmesi gerektiği yazıyordu. Torpidodan anahtarı aldı ve kontağa taktı. Direksiyonu çevirirken gülümsemesine engel olamıyordu. Araba sürme hissinin bu kadar zevkli olduğunu düşünmemişti. Gelecekteki arabaların kendi kendine gitmesi, bazen manuel olarak sürmek istesen bile kontrolün hiçbir zaman kendisinde olmadığını anımsatmıştı ona. “Özgürlük bu mu demek?” diye sordu kendi kendine.

 

Merkeze doğru geldikçe gördüğü eski araçlar, eski binalar ve eski insanlar tüm odağını dağıttı. Hayran kalmıştı insanların gerçek gülümsemelerine. O kadar doğal ve saftı ki her şey. Zamanla insanların kendilerini insan yapan özellikleri bıraktığını düşündü. Gittikçe robot olmuşlardı. Duyguları hissedemeyen bir et parçasından farkları kalmamıştı. Yolun ne ara bittiğinin farkına varamamıştı. Boş bir yer gördü ve oraya park etti. Eşyalarını toparladı ve anahtarı cebine atıp arabadan indi. Elindeki kağıda bakarak bina numaralarını kontrol etti. Sağ tarafta, arada kalmış koridor gibi bir bina dikkatini çekti. Kağıttaki numarayla binadaki  numaranın aynı olduğundan emin olduktan sonra kağıdı cebine attı.

 

Sakin adımlarla, etrafı kolaçan ederek kapıya geldi. Kapıyı tıklatmak isterken kapı bir anda açıldı. Sağ eliyle hızlıca silahını kavradı. Gündüz vakti olduğundan etraf aydınlıktı ve her şeyi net şekilde görüyordu. Girişte tehdit edecek bir şey olmadığından emin oldu ve kapıyı kapattı. Koridorun sonuna doğru, eli tetikte kontrol ederek ilerledi. Sondaki oda, yani salondan nefes sesi geliyordu. Gareth bunu duyunca duraksadı ve silahını iyice kavradı. Sağ kolunu iyice uzatarak nişan almasını kolaylaştırdı. Sessiz ve derin bir nefes aldı ve sol eliyle hızlıca kapıyı açarak kendini açılan aralıktan attı. Aldığı eğitimler sayesinde saniye bile olmadan harekete başlayıp karşısındaki kişinin işini bitirebilirdi.

 

Ancak Gareth donakalmıştı. Eli tetikte, pür dikkat, titremeden hedefine bakıyordu. Hedefinin ne silahı vardı ne bir şeyi; sadece koltukta oturmuş ona doğru bakıyordu. Gareth’in , karşısındakini anlaması bir saniye bile sürmemişti. Sadece emin olmak istemiyordu. “Ne olmuştu da bu hâle gelmişti?” sorusunu sorarken dehşet içinde kalmıştı.

 

“Bu olayın olması mümkün müydü?” ondan bile emin değildi. Sadece “Ne işin var burada?” diyebildi. Odaya sessizlikten başka bir şey hâkim değildi. Derin bir nefes aldı ve “Neden bu hâldesin ya da neden bu hâlde benimlesin, hangisini sormalıyım bilmiyorum.” dedi.

 

“Gelecekte bu hâlde olacağını düşünmezdin, değil mi? Senin şu an olduğun yaşta olduğumda ve bugün bu yıla geldiğimde ben de aynı şeyi düşünüyordum… ta ki akşamına dek.”

 

“Ne demek istediğini anlamıyorum. Ne akşamı, ne yılı?” diye yanıtladı Gareth.

 

Gelecekten gelen Gareth, sağ elini ensesine götürdü ve başını eğdi. Uzun zamandır bu anı düşünüyormuş gibi söyleyeceklerini hatırlamak istedi. En sonunda Gareth’a dönerek, “Geçmişin hakkında ne hatırlıyorsun?” diye sordu.

 

“Annem, evimiz ve arkadaşlarımız,” diye yanıtladı genç Gareth. Hiç duraksamadan, “Peki ya babamız?”

 

Gareth bu soru karşısında afallamıştı. Babası daha o bebekken laboratuvar kazasında ölmüştü ve onun hakkında çok bir şey bilmiyordu. Elini alnına koyarak, “Onu tanımadığımı ve hakkında hiçbir şey bilmediğimi biliyorsun,” dedi.

 

“Evet, biliyorum. Hatta bu yüzden şu anki hâlimdeyim,” dedi yaşlı Gareth. Bir anda duraksadı ama nefesini toparlayıp konuşmaya devam etti:

 

“Şu an buradasın çünkü geçitten çıktıktan sonra bindiğin araçta bulduğun kağıttaki adrese geldin.” Cümlesinin sonunda cebinden bir kağıt çıkardı ama o adres tamamen farklı bir yere aitti.

 

“Bu ne demek oluyor şimdi?” Gareth için fazla sürprizlerle dolu bir gündü ve artık olan biteni anlamlandıramıyordu.

 

“Bunun anlamı, araçta gördüğün kağıdı ben koydum. Elimde tuttuğumu ise onlar koymuştu,” diye açıklamaya devam etti yaşlı Gareth. “Az önce sana geçmişe geldiğimde bugünün akşamına kadar benim de farklı bir gelecek beklediğimi söylemiştim.” Elindeki adresi göstererek devam etti:

 

“O zaman bu adrese gitmiştim. Bu kadar uzak bir zamana tek başına gönderilmen ve geçitteyken ilk defa farklı hissetmeni hatırlıyor musun?”

 

Genç Gareth kafasını sallayarak onayladı. Konuşmasını bölecek hiçbir harekette bulunmuyordu; gerçekleri hemen öğrenmek istiyordu.

 

Elindeki kağıdı cebine koyarak, “Arabanın koltuğunda bulduğun adres kağıdını ben koydum. Çünkü diğer adresi seni bekleyen şeyleri aklın almaz,” dedi yaşlı Gareth. Bir an duraksadı, sanki biraz sonra anlatacağı şeyleri zihninde yeniden yaşıyordu.

 

Gareth bu sessizlikten faydalanıp, “Babam, adres, yalnız gönderilmeler ve farklı hissetmem… Bütün bunları nereye bağlayacaksın?” diye sordu.

 

Yaşlı Gareth, bakışlarını toparladı ve konuşmaya başladı:

 

“Hepsini anlatacağım. Adım adım gidiyorum. Biz tek gönderildik çünkü bizi bekleyen şey görev değildi. O adrese esir alınmaya gönderildim. Çünkü bizim zamana karşı güçlü bir özelliğimiz var. Bu yolculuğunda farklı hissettin çünkü DNA’nda bulunan bileşen aktif oldu.”

 

Gareth bütün bunlar karşısında afallamıştı ama yaşlı Gareth’ın anlatmaya devam etmesini istiyordu.

 

“Babamız, bildiğin gibi bilim insanıydı. Bu kısım doğru. Ancak ölümü konusu tamamen yalan. O ölmedi.”

 

Gareth duydukları karşısında donakalmıştı. Öldüğüne inandığı, onsuz büyüdüğü babası hâlâ hayattaydı. Düşüncelerini yarıda kesip, “Ne oldu ona? Şu an nerede ve neden bunu  bizden saklandı?” diye sordu.

 

“Babamız, Vortera’nın en iyi bilim insanıydı. Ondan zamana karşı bağışıklık sağlayan bir aşı geliştirmesini istediler. Bu aşı, kişinin zaman yolculuğundan etkilenmesini minimuma düşürmeyi hedefliyordu ve bunun yanında bazı güçler kazandırıyordu. Ana etken madde arayışı sırasında bir keşifte bulundu ve ona Chronite adını verdi. Bu, milyonlarca yıl süren oluşumlar sonucu meydana gelen ve zamanın ilk oluşumundaki bükülme sonucu ortaya çıkan bir maddeydi. Dünya’da sadece tek örneği bulunan bir maddeydi.

 

Aşıyı hazırladığı sırada, yani 30 yıl önce, maddenin çözülmesine daha 30 yıl vardı. Bugün hissettiğin o his, onun açığa çıkmasıydı. Eğer bu güç şirketin ya da başka birilerinin eline geçerse yapabileceklerinin sınırı olmayacaktı. Chronite yetişkin insan formuna verildiğinde, madde oluşmuş DNA’yla birleşmiyor, reddedip DNA’yı çürütüyordu. Ancak babamız bunu, DNA’sı henüz tam gelişmemiş bir bebeğe verdiğinde, DNA onunla birleşip karakterini ona göre belirliyordu. Maddeden tehdit yerine temel olarak görüyordu.”

 

“Bu etken maddeyi aşının ana maddesi olarak kullandı ve aşıyı bize uyguladı. Bu, bebeğe uygulandığında zararsız olduğunu sadece babamız biliyordu. Bu yüzden şirket asla bizden şüphelenmedi. Ancak bu davranışı ve aşının ne yaptığını öğrenmek istedikleri için babamızın dış dünyayla bağlantısını kestiler. Aşının gücünü fark ettiklerinden dolayı onu, Chronite benzeri bir madde oluşturmaya zorladılar. Hâlâ başaramadığını ya da bilerek başarmadığını biliyorum, sadece…”

 

Yaşlı Gareth, tüm bunları anlatırken zorlanıyordu. Boğazı kurumuştu. Mutfağa gidip su aldı ve geri döndü. Genç Gareth ise tüm bu bilgiler karşısında ne tepki vereceğini bilmiyordu. Babasının hâlâ hayatta olması mı, DNA’sında bir etken madde olması mı yoksa özel bir gücünün bulunması mı daha şaşırtıcıydı, karar veremiyordu. Bütün bunlar karşısında dehşete düşmüştü.

 

Yaşlı Gareth, mutfaktan geri geldikten sonra eski yerine geçti. Ellerini sıkarak konuştu:

 

“Babamızı onların elinden kurtarmamız lazım. Yardımına ihtiyacım var.”

 

Genç Gareth, bu kadar zorlu bir görevi nasıl yapacaklarını düşünmeden edemedi. Bu düşünce onu germişti ve en ücra zamana gidip yalnız kalmak istiyordu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra yaşlı Gareth’a dönerek:

 

“Bu görevi ikimiz nasıl yapacağız? Bunu başarmamız imkânsız gibi görünüyor,” dedi.

 

Yaşlı Gareth, bu cevap karşısında yüzünde bir hayal kırıklığı belirdi. Ancak kendinden emin bir şekilde yerinden kalktı ve genç Gareth’ın yanındaki koltuğa oturdu. Elini omzuna koyarak sakin bir sesle konuştu:

 

“Gerildiğini biliyorum ve doğal olarak reddetmek istiyorsun. Ama sana uzun yıllar boyunca yaptıkları deneyler ve işkenceleri anlatsam, bunlar bile kıyaslanamaz. Bu yolculukta sana eşlik edeceğim, asla yalnız olmayacaksın. Bildiklerimi seninle paylaşacağım ve bu düzenbazların üstesinden birlikte geleceğiz.”

 

Genç Gareth, gelecekteki hâlinin ne kadar bilge ve güçlü göründüğünü fark etti. Küçüklüğünden beri babasız büyümenin etkisiyle erken olgunlaşmıştı. Bu yüzden herkesten ve her şeyden çok kendine güvenirdi. Yaşlı Gareth’ın konuşması onu biraz da olsa rahatlatmıştı. Hem babasını kurtarmak hem de kendisi için olan planları sonlandırmak istiyordu.

 

“Tamam, yapalım şu işi. Ama bize bilgi ve teçhizat lazım. Ayrıca bana her şeyi anlatmalısın, detaylıca,” dedi.

 

Yaşlı Gareth gülümsedi. “Söz veriyorum, anlatacağım ama sonra. Hızlıca toparlanıp benim kulübeme gitmemiz lazım. Aradığın bilgi, teçhizat ve her şey orada.”

 

İkisi de hızlıca etrafı aynı buldukları gibi bırakacak şekilde eşyaları düzenlediler. Morötesi ışıklarla parmak izlerini kontrol ettikten sonra dışarı çıktılar. Gareth, arabanın olduğu yeri göstererek anahtarı yaşlı Gareth’a attı. Arabaya doğru yürürken etrafı dikkatle kolaçan ettiler, onları gören birileri var mı diye. Bir şey fark etmeyince arabaya bindiler ve yola çıktılar.

 

Yaşlı Gareth, sessizliği bozarak konuşmaya başladı: “Aşıdan gelen özelliğimiz sayesinde geçitlerden geçerken fark edilmedim. Bir süredir buradayım ve gideceğimiz yerde bize gerekli olan her türlü bilgiyi topladım. Ancak, bugün binaya gitmemenle Dedektif Martin ve askerlerinin peşimize düşmesi de çok uzun sürmez. Hızlı davranıp zamanı değiştirmemiz gerekebilir.”

 

Genç Gareth, sadece kafasını sallayarak onayladı. Bütün olanlar ona biraz fazla gelmişti ve sadece dinlenmek istiyordu. Yaşlı Gareth da bunu anlayarak, “Biraz dinlen. Uykusuz devam etmemelisin,” dedi. Gareth, bu teklifi reddetmedi ve kısa süre içinde uykuya daldı.

 

Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından, şehirden uzak Silverpine Kasabası’na ulaşmışlardı. Gareth yavaşlamayı hissetti ve uyandı. Ev, 1940’ların klasik görünümüne sahipti, bu yüzden kimsenin şüpheleneceği bir durum yoktu. Arabayı evin arkasındaki görünmeyen bir alana park ettiler ve içeri girdiler.

 

Odaya girer girmez duvarların yeşil, eskimiş boyası dikkat çekiyordu. İçeride kahverengi deri bir koltuk, çam ağacından yapılmış bir masa ve birkaç dolap vardı. Arka odada ise bir çalışma masası ve masanın üstündeki tahta pano göze çarpıyordu. Tahta pano tamamen resimlerle, yazılarla, haritalarla ve isimlerle doluydu. Raptiyeler ve kırmızı iplerle birbirine bağlanmış detaylar, bir sanat eseri edası katıyordu.

 

Genç Gareth dikkatle tabloyu incelemeye başladı. Gözleri en tepedeki resim ve isme kaydı: Victor Aeon. Belli ki bu kişi şirketin ve tüm bu düzenin başındaki liderdi.

 

Yaşlı Gareth, Gareth’ın omzuna hafifçe dokunarak gözlerinin içine baktı. Kararlı bir sesle, “Bunu birlikte başaracağız,” dedi. “Bu sadece bizim görevimiz değil. Babamızı kurtarmak, geçmişimizi ve geleceğimizi korumak demek.”

 

Gareth başını sallayarak onayladı. Daha fazla bilgi almak için eliyle tabloyu işaret etti.

 

Yaşlı Gareth konuşmaya başladı:

 

“Onun adı Victor Aeon. Uzun yıllardır şirketin başındaki kişi. Babamızı esir alan, zaman yolculuğuna ambargo koyan, her şeyi kontrol etmeye çalışan zalim biri. İlk hedefimiz babamızı kurtarmak. Ardından kurduğu ağı çökertip yaptıklarını gün yüzüne çıkararak adalete teslim edeceğiz.”

 

Genç Gareth derin bir nefes aldı. Gergin olsa da yaşlı Gareth’ın kararlılığı ona cesaret veriyordu. Yavaşça ayağa kalktı. “Peki, nasıl bir planımız var? Babamızı kurtarmak için ne yapacağız?”

 

Yaşlı Gareth hafif bir gülümsemeyle başını salladı.

 

“Bu soruyu sormanı bekliyordum. İyi dinle. Babamız şu an bu yılda ve Chronite laboratuvarının derinliklerinde, Vortera’nın koruma kalkanları altında tutuluyor. Laboratuvara girmek neredeyse imkânsız. Ancak elimizde bir avantaj var: Senin içindeki Chronite enerjisi, kalkanları geçmemize yardımcı olabilir. Bunun için bu enerjiyi açığa çıkarmamız gerekiyor.”

 

Genç Gareth şaşkınlıkla sordu: “Bu nasıl olacak? Ne yapmam gerekiyor?”

 

Yaşlı Gareth’ın yüzü ciddileşti.

 

“Bu kolay olmayacak. Chronite enerjisini açığa çıkarmak için zihinsel ve fiziksel bir sınavdan geçmen gerekecek. Babamızın eski notlarına göre, bu güç ancak onu gerçekten kullanmayı kabul ettiğin anda ortaya çıkar. Kendini tamamen buna adamalısın.”

 

Genç Gareth bir an tereddüt etti, ancak ardından kararlı bir şekilde başını salladı:

 

“Ne gerekiyorsa yapacağım. Babamızı ve zaman yolculuğunun özgürlüğünü kurtarmalıyız.”

 

Yaşlı Gareth esneyerek, “Bu gece dinlenmen lazım. Yarın bu gücünü keşfetmen için eski bir tesise gideceğiz,” dedi.

 

Gareth başını sallayarak onayladı ve içerideki koltuklardan birine kıvrıldı.

 

İkisi de hem günün hem de öğrendiklerinin yorgunluğundan bitap düşmüştü. Sabaha kadar deliksiz bir uyku çektiler. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandılar. Dolapta ne buldularsa hızlıca karınlarını doyurdular ve yola çıktılar.

Devamı gelecek…



Paylaşmak Güzeldir:

Umutcan Çaylak
Umutcan Çaylak
Beykent Üniversitesinde Yeni Medya öğrencisi. Hayalperest ve duygusal olan Umut, anda kalmayı bir sihir numarası olarak görür. Kitap okumayı sever ve kitapları birer evren kapısı olarak görür. Onların canlı ve dünyaları olduğunu düşünür. Okuduğu kitapları rüyasında görür ve hatta okuduğu sahneler aklında canlanır. Hatta 10 sene öncesinden hatırladığı bir sahne hâlâ aklında resim şeklinde canlanmaktadır. Yazılarını yazarken müzik dinlemeyi ve duygularını serbest bırakmayı sever. Yeni başladığı bu yazma yolculuğunda sizleri de kendi evrenine davet etmektedir.