Sevgi açlığının oldukça gündeme geldiği ve bilinçsizce bilinmeye başladığını düşündüğüm bir dönemdeyiz. Bilinçsizce diyorum çünkü açıkçası artık insan davranışlarının nedenini kavramak daha zor. Okların hepsi sosyal medya üzerinde olsa da merak ettiğim şey sosyal medyanın katkısını görmezden gelerek bu durumu açığa çıkarmış olabilir mi sorusu. Herkesin her şeyi aşırı gördüğü, duyduğu bu zamanın gençleriyle dünyanın birbirinden daha az haberdar olduğu dönem gençlerinin hissettikleri benlik saygısı ve sevgiye doyumlarının arasındaki farkı merak ediyorum. Haliyle zaman içinde sevgi, istek ve ihtiyaç gibi kavramlar bir hayli değişti. Şu sıralar insanlar – özellikle gençler- için seçme, seçilme ifadeleri çoğu zaman sevgi ifadesinin yerini alıyor.
Topluma baktığımda çoğu kişi sevgi açlığını veya sevgi açlığı zannettiği o hissi kapatmak için fazlaca seçim yapıyor. Doğruluğu tartışılır tabi. Ancak insanların sevilebilme uğruna verdikleri bunca kararın bedenleri ve yaşam tarzları üzerinde aşırı baskı oluşturduğunu ve bunun anormal olduğunu düşünüyorum. Sağlık sorunu dışındaki estetik ameliyatların veya kas kütlesini artırmak için alınan kimyasalların haddi hesabı yok. İşin kötüsü sonu da yok. İnsanların kendinde kusur saydıklarını düzeltme çabası maalesef hiç bitmeyecek bir döngü. Kendimiz için daha iyisini istemek kesinlikle yanlış değil ancak gerçekten bu yol iyisi mi? Gerçekten bize zarar vermeyen bir yol mu? Sanmıyorum. Sosyal medya patladı ve sonra da toplumun güzellik standartlarına halihazırda uyan influencerlar kendinizi olduğunuz gibi sevin safsatalarını savurmaya başladılar. Ve bunları söylerken de binbir türlü kimyasalı “daha pürüzsüz ve güzel bir cilt için” yüzünüze sürmeyi önerdiler. Bu kimseyi hedef almak değil aksine acı bir taraf ki topluma standartlarını karşılayan kişilerin bile ne kadar eksiklik hissettiğini gösteriyor. Bırakın sevmeyi artık insanlar kendilerini kabul etmiyorlar bile. Herhangi bir ortama girerken önce kendi hakkındaki ön yargılarını taşıyorlar oraya. Herkes bir şeyleri düzeltmeye çalışıyor ancak neleri yıktıklarının farkında değiller. Kendimizi maddeye adamak yine kendimize yapacağımız en kötü şey oldu. Dışarıdaki bu herkese hitap etme etkisi yüzünden sevilmeyeceğimize inanıyoruz ve hep mercekler için çalışıyoruz. Asıl soru sevilmek zorunda mıyız? Kendimizi sevsek yetmez mi diyeceğim ama zaten yine burada düğümleniyoruz. Maalesef bu durum başta kendimizi sevmemize engel oluyor.
İnsanların hep daha iyisini, daha güzelini gördükçe eksildiklerini hissetmeleri normal. Ancak bunun sebep olduğu aşırı isteklerle başlayan ve devam eden psikolojik sorunlar normal değil. Dış etkenleri kontrol edemiyorsak kendimizi kontrol etmeliyiz. Buna gerçekten ihtiyacım var mı yoksa geçici bir heves mi? Buna sahip olduğumda bende yaratacağı etki ne olacak? Kendimi sevmek için bu değişikliğe ihtiyacım var mı? İnsanların beni sevmesi için mi bu karara varıyorum? Gibi sorular süreçte ve karar aşamasında gerçekten çok yardımcı olabilir. Çünkü maalesef kapitalist dünyada ihtiyaçların herhangi bir sınırı yoktur. İnsanoğlu hafızası olan bir canlı ve bu hafızayı 3 aylık ömrü bile olmayan geçici heveslere kaptırmamalı.
Asıl merak konusu şu ki acaba bu durum gelip geçecek olan bir moda mı yoksa tamamen körükleyen şey sosyal medya mı oldu? Günümüz insanları için en önemli şey dış görünüş oldu ve bu kabul yüzünden herkesin sevme, sevilme kavramları ağır hasar gördü. Kimse belli bir bedene, belli bir görünüşe sahip olmadan sevilmeyeceğini -hemen hemen yerini almış bir kavram olaraktan da seçilmeyeceğini- düşünüyor. Ve bu inanış fark etmeden ama hastalıklı bir şekilde paramızı en önemlisi de mental sağlığımızı harcamamıza neden oluyor. Genç olma yaşının düşmesinin önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Kıyafet mağazalarında çocuk reyonlarını gezerseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız: Büyükler için yapılmış kıyafetleri küçültmüşler gibi bir ifade uygun olur sanırım. Çocuklar şimdi tırnak yaptırıyorlar, makyaj rutinleri var. Bana hiç normal gelmiyor.
Onlar yetişkin dünyasına bu acele ile yetişmeye çalışırken biriyle olma fikri de gelişiyor. Ortaokul seviyesindeki bir çocuğun sevgilisinin olması, olmamasından daha normal karşılanıyor. Lise çağlarına gelindiğinde sevgilisi olamayan kişilerin -olamayan diyorum çünkü artık bütün kriterlere uyuyorsanız seçilmeme gibi bir durumunuz yok, teklifleri kabul etmediğiniz durumlar dışında tabii- sorunlu olduğu konusunda herkes hemfikir.
Sosyal medyada biraz kaydırırsanız 10’lu yaşların inanılmaz büyük aşk acıları çektiğini, aile ve arkadaş ilişkilerinde kendilerini kötü hissettiklerini görebilirsiniz. İnanılmaz büyük derken bunu küçümsemiyorum aksine bu beni düşündürüyor. Yapılan paylaşımların çokluğu, paylaşımların aldığı beğeni sayılarının büyüklüğü ve buna binaen üretilmiş onlarca dizi, film ve kitap. Hepimiz gerçekten bu kadar büyük mü yaşıyoruz duygularımızı yoksa bu kadar fazla paylaşıma maruz kalmak mı bizi böyle hissetmeye itiyor? Herkeste doldurulması çok güç bir sevgi açlığı var. Ya birbirimizi doğru şekilde sevmeyi unuttuk ya da doyumumuz azaldı. Herkes doğru aşkı bulamayacağından tedirgin oluyor. Eski den bu durum nasıldı merak ediyorum doğrusu. “Nasıl olsa bir görücü gelir uyuşmaya çalışırım” diye düşünenler çoğunlukta mıydı? İnsanlarda şu anki gibi acaba ben de sevilir miyim korkuları var mıydı? Veya daha doğrusu sevgi arayışları var mıydı yoksa evlilik, aile kurma adına sadece bir görev rolünde miydi? Şu an günümüzde işler ne kadar farklı olsa da ‘durum’ olarak biriyle olma k yine diğer ‘yalnızlara’ göre hep bir adım önde görülüyor. İnsanlar sanki partnerleri yoksa hayat yokmuş gibi davranıyor ve çoğu kişi hissettiği eksikliği birinin gelip tamamlamasını bekliyor.
Sanırım bir şeyleri önce kendimiz için yapmamız lazım.