Bir Cevabın Var Mı?
Ekim 5, 2024
K-3 Gurur Uğur
Ekim 5, 2024

Zihnimden 4 – Köprüden Önceki Son Çıkış

Konuk Yazar : Ali Berdan Kaya


Kaybolmuşluk, umutsuzluk, isteksizlik gibi duygulardan yola çıkarak yazmaya çalıştığım bu denemeler serimde, bu duygulara paralel başka bir duyguyla klavyemin başına geçiyorum. Saatlerim 21.30’u gösterirken, bir şeyler yetiştirme çabası içerisinde ekranımın başındayım. Size bu sefer anlatmak istediğim şeyi anlatmak için biraz geç kalmış olduğumu düşünüyorum.

Örnekler vererek ilerleyeceğim, zaman ölçeği küçük olaylardan başlayayım: Heyecanla planladığınız bir etkinliğe geç kaldığınızda, sabah uyanamayıp işinize geç gittiğinizde, dersinizin saatine yetişemediğinizde veya otobüsünüzü son saniye kaçırdığınızda yaşadığınız hisleri tanımlayabiliyor musunuz? Bolca öfke, bir miktar pişmanlık, belki biraz üzüntü… Doğaldır, ben de hep bu gibi durumlarda sizle benzer hisleri yaşadım. Bazen o günkü ruh halime göre mental çöküşlerim oldu, bazen de hiç umursamayıp hayatıma devam ettim. Fakat her ne olursa olsun; beni bunun gibi durumlarda içine çeken, büyük ihtimalle sizlerden farklı başka bir düşünce alışkanlığım, bir refleksim hep var oldu:  Gecikmediğim, daha iyi olduğum o paralel evrenleri sorgulamak. En basitinden örnekler, şöyle sorular sormak: “O otobüse yetiştiğim evrende neler farklı gidecek?” veya “Derse yetişseydim orada yaşayacaklarım ve öğreneceklerim hayat akışımı nasıl değiştirecekti?” gibi. Başta bahsettiğim duyguların şiddeti artıkça, bu sorular soru olmaktan çıkıp yıkıcı eleştirilere dönüşebiliyorlar. “Dersine girseydin başarılı olabilirdin”den tutun “Geç kaldın yine ve insanlar geç kalanlardan nefret ederler”e kadar…

Saçma gelebilir, kabul ediyorum ama devam ediyorum 🙂

Bir sonraki aşama bu soru veya eleştirilere bir yanıt bulmak, en azından bulmaya çalışmak oluyor. Mesela “Evden çıkarken anahtarımı daha erken bulsaydım yetişirdim” veya “Derste duyacağım bir cümle sınavda soru olarak karşıma gelebilirdi” gibi. Yanıtlar çözümden uzaklaşınca ve yanıtlara biraz daha pişmanlık ekleyince bunlar şöyle cümlelere dönüşüyor: “Anahtarımı erken bulsaydım kesin derse yetişirdim.” veya “Ulan bugün geç kalmasaydım iyiydi, beni yine aylak biri zannedecekler” gibi. Sürekli olarak diğer paralel evrenin daha iyi olduğuna dair bir kabul mevcut kafamın içinde. O paralel evren daha iyi ve daha iyiye gidecek olan tek yol geçmişte kaldı, artık onu yapamazsın.

Şimdi gelin zaman ölçeğini biraz büyültelim, irade ve öz disiplin gerektiren işlerde geç kalırken kendime yönelttiğim argümanlara bakalım: “Yaa kemana başlamak için de çok geç kaldın, 15 yaşında başlıyorsun ama en iyiler hep 4-5 yaşından beri çalıyorlar”, “Spor yapmak için de altyapı lazım, sen hep bu işlerden uzak olduğun için yapamazsın”, “Son iki ay çalışılarak sınav mı kazanılır, zaten çalışmanın bir anlamı yok.” der ve bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirim. 

Ve bakar mısınız, küçük ölçek büyük ölçek fark etmeksizin bütün paralel evrenler daha iyi bir senaryoda geçiyor.

Peki, bütün bu muhteşem, güzelliklerle dolu paralel evrenlerden, onlar kadar güzel olmayan tek evreni yaşıyorsam eğer, neden bu tür soruları soruyorum?

Bir gün bu saçma soruları ve geç kalmışlıkları bir kenara bırakıp Simurg Derneği diye bir topluluğa başvurdum. Ve buradayım, geç mi kaldım erken mi gidiyorum sorgusuna takılmadan, içimden geldiği gibi hareket eden ben ile…



Paylaşmak Güzeldir: