Konuk Yazar : Yiğit Safa Gün
Beklentiler Üzerine
Kendi anılarımızın katili olduğumuz zamanlar vardır: Aslında her şey güzel gidecek iken
yetinemediğimiz, yetinemeyeceğmizi düşünüp mahvettiğimiz anlar. Böyle anlarda bütün suç
bizim üzerimizde midir? Yoksa sadece özümüzden gelen masumca bir duygu mudur bu? Bir
çocuğun dondurmasına ekstra top istemesiyle, Hitler’in Avrupa’yı işgal etmek istemesi
arasında fikirsel olarak ne fark vardır ki! İkisi de duygularının esiri olmuş ve amaca gitmek
için gereken şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Hitler milyonlarca insan öldürdü, çocuk ise en
güzel anılarından birini. İkisinin de tek sebebi açgözlülüktü.
Peki, sen anılarını öldürürken ne kadar özgürdün kasıt ne kadardı? Kaç gün, kaç ay, kaç yıl
yiyeceksin bu cinayetten? Kaç uykusuz gece, kaç güzel anıyı ziyan edeceksin bu vicdan azabı
yüzünden? İşte tam da bu yüzden pek beklememek gerek. Bazen ne kadar hissettiriyorsa,
özgürce o kadar yaşamalı. Bir sınır, bir baraj hissetmeden.
Kökler
İnsan tanıdığım en güçsüz ve en aciz varlık şu hayatta. Kendi kendine yapamaz ve doğar
doğmaz sömürmeye, başkasının olanı kullanmaya başlar. Birinin vücudunun ürettiği
meyveyi, diğerinin ise emeğini sömürür. Hiç bitmeyecek, durmayacak, yaşadığı hayat
boyunca sömüreceği, üzerinde pervasızca hak iddia edeceği, her koşulda en büyük payı
kendine almayı isteyeceği bir emeği sömürür. Başta bu emeğin karşılığını; hareketlerini,
davranışlarını, satarak ödeyecek. Sonrasında fikirlerini, benliğini satarak; bir düşünce kölesi
olarak o emeğin karşılığını vermeye çalışacak ama yetmeyecek çünkü karşılık verilmesi
imkansız bir meblağa ya karşı savaşıyor. Bunu farkedecek ve o noktada isyan edecek
emekçilere, onların üstüne, sisteme, herkese ve her şeye. Emekçilere kendisine böyle büyük
bir borç yükledikleri için düşman olacak. Küsecek kendisine verdikleri emekten dolayı.
Onlara bağımlı olduğundan dolayı nefret edecek. Sonunda ya bu bağımlılığı kabul edip
üzerinde bir onur borcu olarak görecek ve köleliğe devam edecek ya da vazgeçip bu borçtan
onursuzluğun yükünü alıp kaçacak.
Korkaklar Üzerine
Korku insanın en sevmediği histir herhalde. En azından benim için öyle diyebiliyorum.
Korkmak insanı olmadığı birine çevirir çoğu zaman ve bizi çevirdiği kişiden de mükellef
oluruz. Bu durum da en adaletsiz olandır zaten. İnsan o anda o olmayan bir kişinin
hareketlerinden sorumlu şekilde hareket etmek durumda kalır. Hatta insan bazen o andaki
kişinin yaptığı hareketlerin pişmanlığında da boğulur. Aslında kibirli bir harekettir bu.
Bambaşka birinin hareketini üstlenir pişmanlığı çeken kişi. Ben yaptım diyor; kayda
almadan, umursamadan o andaki korku unsurunu. O andaki kişiyle aynı kişi sayıyor,
bambaşka insanlar olmalarına rağmen. Gerçek cesurlar ise bunun bilincinde olup suçu
üstlenmeyenlerdir. O kibri göstermeyip kenarda kalıp ben yapmadım diyebilme
mütevazılığını gösterebilenlerdir. Bu tutumu takınabilmenin verdiği rahatlık ve güven hissi
cesur kılar onları. Bu sayede korku faktörü yokmuşçasına yaşayabilirler.