Toprağa Yalın Ayak
Şubat 3, 2024
Furkan Öztürk (Harvard Üniversitesi) ile Hayatın Başlangıcı Üzerine Röportaj
Şubat 3, 2024

Kırmızı 

Hafta sonu güneşliydi ve güneşli havaları çok severdi. Baharın gelişini derinden hissettiği bu zamanlarda güne yürüyüşle başlamak ona çok iyi hissettirecekti. Dolabına doğru ne giysem diye yöneldiğinde ise bugün galiba kırmızı günüydü ve kırmızı birkaç şey seçerek oluşturduğu kombini, aynada dikkat çekici bir şekilde onu karşılıyordu. 

Dışarı çıktı, derin bir nefes aldı, sadece soluk alış verişini dinledi bir süre ve gizli bahçesine gitmek için yürüyüşüne başladı. Yürürken yolda uzun zamandır görmediği arkadaşıyla karşılaştı ve selam vermekle yetindi. Bugün kendine ayırdığı bir gündü ve kendini dinleyerek gittiği yollar da ona farklı kapılar aralıyordu. Uzun zamandır yapmak isteyip ertelediği resim kursunu düşündü, şimdilerde tam zamanı mıydı? Bir taraftan arkadaşlarıyla yaptığı seyahat planına kaydı aklı. Şimdilerde seyahatlere yüklediği anlam değişmişti, arkadaşlarıylayken zamanın nasıl aktığını anlayamıyordu ve onlarla geçirdiği zaman daha çok değer kazanmıştı. 

Minik minik gezi rotaları canlandı zihninde ve bu bile onu heyecanlandırmaya yetmişti. Oradan çocukken ailesiyle yaptığı gezileri hatırladı, deniz tatilleri onlara her zaman özel alanlar yaratır ve denize bakmaktan ayrı bir keyif duyardı. Deniz demişken dedi zihni, kulağında bir anda denizin dalgaları ve gökyüzünde sayamadığı yüzlerce yıldız. İçi mutlulukla doldu, zihni onunla çeşitli oyunlar oynuyor ve oyun gittikçe daha zevkli bir hâl alıyordu. Fularındaki kırmızı çiçeklere gözü ilişti, bu fuları ona çok sevdiği biri almıştı ve bunun anısını yaşatıyor olmak bugün ona umudu çağrıştırıyordu. Geçmişin güzellikleri ona geleceğe dair hayallerinde tohum oluyor, o ise hayatında nasıl çiçekler açacağını merakla bekliyordu. 

Derken, sonunda ulaştı gizli bahçesine. Havaların güzelliğini bu yüzden de severdi, envaiçeşit meyveyi aynı anda görmek! Hemen birinin dalına koştu, sanki çocukluğunu da yanına almış ve beraber kıpkırmızı dutlardan yemeye koyulmuşlardı. Hafif duraksadı ve gezmeye başladı, bu bahçeyi nasıl da keşfetmişti ve burada en sevdikleriyle ne güzel vakitler geçirmişti. Tamam bazen bu gizli yerini o kadar da gizli tutamadığının farkındaydı ama hayat onlarla geçirdiği anlarda çok anlamlıydı ve istediği zaman içi kıpır kıpır buraya geliyor olmak ona bu yeri özel hissettirmeye devam ediyordu. Onun gizli bahçesiydi, çünkü o bulmuştu ve burası ona yıllardır eşlik ediyordu. “İyi ki!” dedi ve yavaşça tekrar eve doğru yola koyuldu. 

Hiç beklemediği anda eline bir uğur böceği kondu, içinden “uç uç böceğim…” ve dilek dileyerek yavaşça onu da yoluna uğurladı. Evin yakınlarında komşusunu gördü, bugünkü rotasının sonuna geldiğinin de bir habercisi olan komşusu iyi akşamlar dileyerek yavaşça uzaklaştı. Anahtarı çantasında biraz aradıktan sonra kapıyı açtı, yavaşça fularını çıkardı ve gözü balkonundaki kırmızı gül sarmaşığına ilişti. Yanına gittiğinde kokusunu içine çekmek için derin bir nefes aldıktan sonra aklında bugünden kalan cümleleri fısıldadı: ‘‘Önünü arkasını düşünmeden sadece yapmak istediği için yaptığı ve bunlarla mutlu olduğu şeyler iyi ki vardı; bunları bazen sadece yapmak gerekiyordu ve iyi ki yapıyordu.’’



Paylaşmak Güzeldir:

Esra Nalbantoğlu
Esra Nalbantoğlu
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun. Gezelim, görelim, deneyimleyelim, öğrenelim ve anlamlandıralım diyerek yaşıyor; insanın ve doğanın sunduğu alanlarda "Neden?" sorusuyla seyahat ediyor. Etki alanını genişletip başkalarının da etki alanına girerken yakaladığı kesişimlerle kombinasyonların gücüne inanıyor. :)