Konuk Yazar: Oytun Efe Kuru
-I-
“Her yeni gün doğumu bir tür minyatür kurtuluştur; son kurtuluşun ismi, şafak olacaktır.”
-Rav Isaac Luria, 16. yy.
Bir şaman ardını dönüp gittiğinde eteğinde esen rüzgâr nerede gayb olur, bir mum sönse alevi nereye kaybolur, bir su damlası yansa külleri nereye savrulur, volga mor akarken anemon neden kandan boğulur?
Gül derişir
Işık erir
Su aheste kalbe yoğrulur.
Çehreler güneşe karşı hicrete doğrulur
Çölün hükmü Altay dağında son bulur
Türk kimileyin kam
kimileyin arabistan
Ruhu ağaçtan,
Buğradan elleri
Ve karşılaşaydı
Muhammed ile Irkıl
O yıldızlı gökler
dönmek durur
-soluk soluğa-
Oluk oluk,
mür ve tül
öd ve kese
Kelam bahçesi,
Çalap sinesinde
Yediverenler içre
Umman miğfere…
“fecre, o içrek tehcire”
-II-
İzlen, ilinir toy sesi
İzlen hil dönüş silüeti!
Sönüm parmak pe(n)çe
Doku başpare gül görünmezi!
Vizyon soy,
Vizyon damla
Sesle ırkıl kıyye kız nefessizi!
Yok ki bitap kuş oynağında
İmren dağla,
İmre (h)iç
Gelir mi bir sanem hezaren çehresi?
Burgu,
Yiv, tile, iğne
Çığıldır,
Çığıl soyka
Kızıl sen gün dinen sül zemherisi!
Kam Ata–Toy: https://youtu.be/v46Z7NdgsEk