Günler geçiyor, aylar, mevsimler, yıllar… Yakalayabiliyor musun zamanı? E zaman geçiyor, hep mutlu olmalısın!
E bir tane hayatın var, mutlu olmalısın.
Zamanın geçiciliği üzerine düşün. Üzülüyorsun sen ama zaman geçiyor. Çok mutlusun, uçuyorsun mutluluktan ve zaman yine geçiyor. Bazen iyi ki geçiyor, bazen de keşke geçmese! Yine de geçiyor.
Bu kadar kötülüğe rağmen mutlu olmak, zamanın geçiciliğine rağmen mutlu olmak… Mutlu olmalısın, neden olmayasın ki, olmak istiyorsun. Şu gün olacaksın, bir ay sonra, yok hayır seneye. Şu an sahip olduklarınla ve yaptıklarınla tamamlanmış ve mutlusun; bu geçen bir duygu değil hayata karşı bakışın çünkü bu kelimeyi yazdığım an gibi hiçbir an bir daha geri gelmeyecek.
Mutsuzluğun, mutsuz olmayı seçmenin, hatta inatla mutluluğa karşı gelmenin bir insanı nasıl tükettiğini gördüm. Farkındalıkla mutsuzluğu seçmek nasıl da yalnızlaştırıyor insanı, nasıl da içi ölüyor insanın, sonra da kendi.
Mutluluk çok içi boşalmış bir kavram gibi gelirdi bu yıla kadar, üzerine çokça düşünülmeyen hayat akışı içerisinde kovaladığımız bir duygu gibi. Peki ya gerçekten mutlu olmayı istemek, büyük bir farkındalıkla mutluluğu seçmek, tıpkı mutsuzluğu seçmek gibi hayatı nasıl değiştirebilir?
Hayatta bazı durumları kontrol edemiyoruz, seçemiyoruz bile bazen başımıza gelenleri. Mutlu olmayı seçiyorum ben. Mutluluğun hayatıma getireceği güzellikleri seçiyorum. Gülümsediğimde vücudumdaki rahatlamayı, pozitif cümleler kurmaya başladığımda düşüncelerimin kontrolünü elime almayı seçiyorum. Kendimi kaybetmeyi değil kazanmayı seçiyorum. Hayatımı güzelleştirmeyi seçiyorum ve bu bilinçli bir tercih.
Hissettiğin her duyguya dışarıdan bak, neden böyle hissettiğin üzerine düşün ve seni tüketen duyguları kabul edip geçmesine izin ver, zamanın geçiciliğini, hissettiğin duygunun geçiciliğini bil ve fark et. Her hissettiğimiz duygu ortalama 90 saniye sürer, sonra geçer.
Kaybedişler hayatın bir parçası. Üzüntü, kırgınlık, kızgınlık… Kaybettiğinde bütün bu duyguları hissediyorsun. Kaybetmek kalbini kırıyor, kazanamadığın her savaşa kırgınsın. Bazen hayatı da bir savaş gibi tanımlıyorsun. Karşı taraf çok güçlü, sense bir sürü hata yapıyorsun. Mücadele kelimesi seni tanımlıyor, mücadele etmeye gelmişsin: Hayata karşı da mücadeleci olmak senin doğal akışının bir parçası. Bilinçli olarak kaybetmeyi seçemezsin, seçemeyiz. Nasıl seçebilirsin ki? Nasıl bilerek kaybetmek istersin? Kaybedeceğini kabullenip hiç savaşmazsın? Yeterince mücadele ettiysem o da kaybetmek değil, kabullenmek. Böylesinin senin için iyi olduğunu kabullenmek.
Hayatta olduğun için şanslısın çünkü hayattaysan hâlâ mutlu olmayı isteyebilirsin ve seçebilirsin. Hâlâ değişmek ve durumları değiştirmek için şansın var. Ama hayatta değilsen hiç şansın yok, iyi ki hayattasın.