Bu başlığı, dışarıdan bakıldığında öğrencilerinin elinden sürekli telefonlarını almaya çalışan bir öğretmen atınca komik oluyor tabi. Ama bazen her şey dışarıdan görüldüğü gibi olmuyor değil mi?
Aslında her şey hayatımızı kategorileştirmekle başlıyor. Daha açık tabirle; Her şeye bir yer belirlemek, bir zaman belirlemek. Fakat imkanlarımız dahilinde. Bir de duygusal profili yüksek bir toplum olduğumuzu işin içine kattığımızda bütün sınırları yok edip, kategori kavramından çokça uzaklaşıyoruz. Yani illa çocuğumuz olmasına gerek yok bireysel hayatımızda da eriyiverdiğimiz o kadar çok noktamız var ki. Yemekten tutun, spora, diksiyonumuzdan tutun, sağlımıza kadar… Asla sınır koyamıyoruz. Ya da bir yerde boşluk yarattığımız taktirde hemen onun yerini doldurma gereksinimi duyuyoruz. Sanırım kültürel psikolojiyi hayatımıza fazla kanalize etmiş durumdayız. Sanırım 2020’ye girdiğimiz ve tatlı mı tatlı bir Z kuşağıyla birlikteliklerimizin her geçen gün arttığı şu zaman zarfında en büyük sorunumuz bu.
Konuyu biraz daha açacak olursak aslında; şu an genç ve yetişkin neslimizde imkansızlıklarla karşı karşıya kalan ve bunun yanında aile fertleri arasındaki ahengin kuşak farkı nedeniyle en dengesiz olduğu yıllardayız. Bundan dolayıdır ki tabiri caizse “Biz görmedik onlar görsün”, “Biz bilmedik onlar bilsin”, “Biz gezmedik onlar gezsin” -ci bir kitleyiz şu an ve bu da eşittir sonsuz tolerans hakkı, çabalamadan elde etme isteğinin bastırılamayacağı bir yeni nesil…
Bizler kabul etsek de etmesek de bu durum bu şekilde devam edecek. Bir kuşağı değiştirmek istediğimizde ondan önceki kuşakları da değiştirmemiz gerekecek. Bu da imkânsız olduğundan dolayı tek çaremiz içinde bulunduğumuz çağ ile bağ kurmak, içselleştirmek, kabullenmek ve sınırlarla şekillendirmek.
Nasıl mı? Her 5-10 dakikada bir elimizde olan telefonlarımızla. Teknolojinin her geçen gün şahane ilerlediği bir dönemdeyiz ve bizler teknolojiden ayırmak, teknolojiye yabancılaştırmak adına gençlerimize ve çevremize her geçen gün büyük baskılar uyguluyoruz. Peki elimize aldığımızda ve eline verdiğimizde bu teknolojiyi kullanmayı öğreten, bilinç kazandıran kaç kişiyiz? Akademik, sosyal, sağlık yaşantımıza dair her şeyi içinde barındıran, özel datalarımızı sakladığımız ve sorduğumuz 5 sorunun 3’ünün yanıtını veren teknolojiye neden bu kadar bilinçsiz bir düşmanlığımız var. Neden onu şekillendirmek yerine hep yasaklamayı deniyoruz. Neden çocuğumuza elinde bulunan kaynağı kullanmayı öğretemiyoruz?
Tabi ki isteğim herkesin eline sonsuz imkân vermek değil, tabi ki isteğim teknoloji bağımlısı nesiller yetiştirmek değil. Amacım sadece içinde bulunduğunuz çağa ayak uyduramazsak kaybolabilme ihtimalimizi hatırlatmak. Telefonları bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların, dedelerin, doktorların, öğretmenlerin eline vermek değil anlatmak istediğim. Verdiğimiz imkanları şekillendirmeyi bilmek, öğrenmek, öğretmek…
“Artık çok alıştık bırakamayız”, “Ben istediğimde vermiyor hattını kapattıralım”, “İnternet paketimi önümüzdeki ay yenilemeyeceğim” -ler geç kalınmış sorunlara aranılan ve üretilen çözümlerdir. İmkân sağlarken öngörülü olmak önemlidir. Yaşam ince işçilik ve takip gerektirir. Bunu kabullenen bireyler olmalıyız…