Pelerinsiz
Kasım 9, 2025

Yürüyen Ölü

İkindi vakti güneş, tepede bulutları kovalıyordu.

Yine ıslatmaya cüret etmişlerdi yeryüzünü.

Hemen kurutmalıydı toprağı.

Sıcaklığını hissettirmeliydi.

Koz vermemeliydi adama. Öğle geçse de hala tepedeyim dercesine akşama meydan okuyordu. 

Hafif nemli toprak yol üzerinde adımlar, derinlemesine bir miktar ayak izi bırakıyordu. Tatlı bir esinti yukarıdaki yamaçtan aşağı yola doğru ormanın nemli kokusunu getiriyordu. Az önce biraz soğuk olan hava, şimdi güneş ışığıyla beraber yeniden ısınmıştı. Yol üzerinde yavaşça ilerleyen iki arkadaş bıraktıkları izleri biriktirerek muhabbete devam ediyordu. İçlerinden biri gökyüzünü göstererek, “Görüyorsun ya Cemil, bulutlar güneşi yine karanlıkta bırakmışlar. Tekrar sahiplenmeye çalışıyor gökyüzünü.” dedi. Bunun üzerine Cemil istifini hiç bozmadan sadece gülümseyerek adama cevap verdi, “Senin gözlerin paslanmış benim güzel arkadaşım. Sabahtan beri güneş ışıl ışıl varlığını devam ettiriyor. Bence sen, sadece bulutlara haddinden fazla rol biçiyorsun.”

O sırada güneş var gücüyle sıcaklığını yollamaya devam etti.

Yamacın üstündeki ormanı bırak, ötesindeki ovayı bile ışınlarıyla okşuyordu.

Koyunların postunu ve anaların serdiği tarhanaları kurutuyordu.

Fakat şu adama göre biraz önce bulutlara kaybetmişti.

Oysa hiç de öyle değildi. Hatta bence bulutlar onu değil insanları karanlıkta bırakmıştı.

Cemil, yolun ilerisine bakıp kendisine bir hedef belirlemeye çalıştı. Arada bir hedef belirleyip yürüyüşünü parçalara bölüyordu. Daha demin son hedefi olan kaya parçasını geçmişlerdi. Şimdiki hedefi ise ne ağacı olduğunu anlayamadığı, oldukça uzakta, yolun ortasında bulunan ve çevresinde tek bir bitkinin bile olmadığı o koca ağaçtı. Adama döndü, “Söylesene arkadaşım. Sabah öyle suya ne diye dakikalarca baktın. Kendini mi unuttun yoksa?” Cemil, seviyordu yol arkadaşlığını. Sorular sorup aklına gelen her şeyi anlamlandırmak istiyordu. Yol arkadaşını da konuşturmaya ihtiyaç duyuyordu. Geçer miydi yoksa bu yol? İki lafın iyisi ya da kötüsü mü olurdu hiç. Adam birkaç derin nefesin ardından cevapladı, “Suda bana bakan bir yabancı vardı. Ben ne kadar dümdüz bakmaya çalışsam da o gülümsüyordu. Sonunda onu orada bırakmaya karar verdim ve seninle yola çıktık.”

Gülümseyen yabancıyı merak eden güneş gerilere döndü. 

Sabahki su birikintisi olduğu yerde duruyordu.

İyi ki yeterince buharlaştırıp onu kurutmamıştı.

Merakla suya baktı.

Orada gülümseyen bir adam göremedi.

“Sen bu yolu bir şeyleri geride bırakmak için mi yoksa devam etmek için mi yürüyorsun?” diye sordu Cemil. Keyfi yerindeydi. Hem yürüyor hem de ne sorarsa sorsun bir cevap alabiliyordu. Gereksiz hissetmemek ne güzel bir histi. “Yani bir şeyleri aşmak mı bir şeylere ulaşmak mı?” diye sorusunu farklı bir tondan destekledi. Bugün yolda kimseyle karşılaşmamışlardı. Belli ki dünya bu yolculukta onlara aitti. Sanki güneş bile onları takip ediyordu. Adam, “Ah Cemil, güneş batar sen sormaya devam edersin. Bir düşüneyim bakalım. Geri ve ileri. Unutmak ya da ulaşmak…” dedi elini kafasına götürerek. Düşünmek için kaşınmak gerekiyormuşçasına önce saçını sonra çenesini kaşıdı. Bir ara ensesini ve belini bile kaşır gibi oldu. Sonra konuşmasını sürdürdü, “Çok gri olacak. Ancak ileri diyeceğim. Bir yere ulaşmak istiyorum ama neresi bilmiyorum. Geride unutmak istediğim bir şey var mı bilmiyorum. Sanki gerilerde çaresizim. Hatırlamak istediğimi kaybetmişim de ileride belki bulurmuşum gibi. Bilmem anlatabildim mi?”

Güneş bir kez daha gerilere baktı.

Bu sefer yol üzerindeki bütün ayak izlerini takip etti.

Sonrasında bir de yolun ilerisine baktı.

Hiçbir şey bulamadı.

Ne kaybedilen ne de bulunacak bir şey vardı.

Cemil, anladığını belirten “hı hı” ve düşündüğünü göstermeye çalışan “hmm” sesleri çıkararak bir süre devam etti. Sordu, “Ne kaybettin ki?” 

“Ömrümü.” dedi adam. 

“Olur mu öyle şey? Şu güzel havaya bak bir kere. Yürüyoruz ya beraber. Ömrünü kaybeden adam mı olurmuş…”

“Kalbim yürümüyor ya. Ayaklarım yürüyor. İnsanın ömrü olur da parçalarımızın olamaz mı?”

“Bir yaşıma daha girdim. Çok saçmaymış. Kalbin yürümüyor diye ömürsüz mü oldun? Sen o zaman yürüyen bir ölüsün. Öyle misin? Vakit her türlü geçiyor ya. Tüm parçalarına hem de. Bak, güneş bile yürüyor batıya doğru. Hayatın düzenine böyle karşı çıkmamalısın.”

Adam, sonunda biraz gülümsedi. Cemil sinirlerini bozmuştu. Dertlenesi kaçmıştı. Yine de konuşmaya başladı, “Öyleyim. Yürüyen bir ölüyüm. Bir şeyler eksildi gerilerde. Sonra da kalbim için zaman durdu. Kısaca ömrümü kaybettim. Anlayacağın öyle dediğin gibi vakit her türlü geçmiyor. Bir yerlerde bir şeyler susuveriyor. Bu sessizlik de benim gerçekliğim.” dedi ve ekledi, “Yahu Cemil… Yürüsene hele. Konuşturma beni bi.”

Cemil amacına ulaşmıştı. Her zaman olduğu gibi zehrini içinde tutmasını izin vermemişti. Dostluk buydu işte. İçeriden çürümeyi engellemek. Dışarıya akıtmak olumsuzlukları. Adam, bu sefer dostane bir gülümsemeyle Cemil’e döndü. Yol arkadaşının keyfi yerindeydi. Onunla konuşmak kaçınılmaz bir şekilde kendisini de keyiflendirmişti. Geçici bile olsa nasıl da rahatlatmıştı kalbini. Evet, gerilerde bir yerde ömrünü kaybetmiş birisiydi. Ömrünü veya sesini kaybetmişti bir yerlerde. Ölü hissediyordu. Bir yandansa suskunluğunu bozacak kadar sevgi de hissediyordu. Fırsatı olsa kaybettiğini bulacak gibiydi. Hala ileriye bunun için mi yürüyordu? Aslında çok da düşünmemek lazımdı. Sonuçta yarın hiçbir şey bulamayadabilirdi. O ömrü bir yerlerde bir kez de olsa yaşadığı için şükretmek istedi. Bu da yeterli olabilirdi.

Güneş, son kez onlara baktı.

Artık adam da gülümseyerek yürüyordu.

Yanında dostu ile yürüyen bir insan.

Herkesin beraber yürüyebileceği bir dostu olmalıydı.

Bir güneşin, hatta bir ölünün bile.





Paylaşmak Güzeldir:

M. Haluk Ovacık
M. Haluk Ovacık
Tutkusu hikayeler olan ve öğrenip gelişmek için yaşayan bir etki girişimcisidir. Hayallerini gerçekleştirmek için arkadaşlarının ideallerinin bir parçası olmaya özen gösterir. Hedefi davranışsal iktisat alanında uzmanlık geliştirerek ekolojik sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktır. Kendisini toplumsal etkiyi hızlandırmak için gençliğe bulaşmış bir halde veya Simurg'u anlatırken bulabilirsiniz.