Hepsi birbirinden farklı… (Alper’lerden bahsetmiştim.)
En çok merak ettiğim sorulardan birkaç tanesi: Bu hayatta neden varız? Hayat amaçlarımızı
düşündüğümüzde, nerede kesişiyoruz ve yaklaşık 80 yıllık bir hayatı neden deneyimliyoruz?
Bize verilen bu şansı kullanırken, hayatın akışını yakalamanın bu kadar zor olduğu bir
evrende… Neden sen, neden ben, neden biz?
Hayat içerisinde bıraktığımız her şey somut veya soyut mirasımız. Peki bu miras bizi biz mi
yapıyor yoksa insanların yorumlarına göre her akılda farklı bir miras mı yaratıyoruz emin
değilim. Ne demek istediğimi şöyle açıklayayım: Ben bu yazıyı kendi bakış açımdan
yazıyorum ama sen okuduğunda kendi gözünden yorumluyorsun ve senin zihninde ben
bambaşka biri oluyorum. Gerçek “Alper” kim? Kime göre, neye göre? Hangisini baz alırsak
acaba hayat akışı her zaman daha yumuşak olacak meraklar içerisindeyim.
Maraton diye başladım, nereye geldiğimin farkında değilim ama şimdi hepsini bağlayacağım.
İnanmayacaksınız ama 2001’den beri koşuyorum. Daha da inanılmazı, siz de doğduğunuz
yıldan beri koşuyorsunuz. Maratonlar bizim için aslında birer başlangıç. Ben, büyük
maratonların içinde küçük maratonları da deneyimlemek isteyen bir insanım sadece.
Mayıs’tan bu yana İstanbul’da gerçekleşen üç maratonda koşma fırsatı buldum ve inanın, her
birinde farklı bir “Alper”le tanıştım. Koştuğum kilometrelerin farkında bile değilim artık,
ama 42,195 km’ye her geçen gün biraz daha yaklaşıyorum. Galiba o koşuyu tamamladığımda
gerçek hazza ulaşacağım. İnancım bu.
Hayat amacı dedim ya; Mayıs’tan beri belirli periyotlarla kendime yeni bir zevk kazandırdım.
Mutluyum çünkü o koşuların sonunda boynumdan geçirdiğim madalya bana “dünyaları
verseniz değişmem” dedirten bir his yaşatıyor.
“Yaptığım en iyi spor, sabahları yataktan kalkmak.” demiştim bir süre önce ve gerçekten bu
sözün o kadar arkasındayım ki. Bunun mükafatı olarak bugün burada maraton hikayelerimin
ilkini yazıyorum. Bu bir farkındalık da olabilir, bir heyecan da ama şunu biliyorum ki bu
hazzı bir kez alan bir daha bırakamaz.
Maraton, bizim için sadece kilometrelerle bakıştığımız bir yer değil; hayatımızın içinde bizi
biz yapan, doğduğumuzdan beri sürdürdüğümüz bir koşuşturma.