Sinirle kapattı telefonunu. Evet her gün hatta her hafta sorunluydu. Fakat bu sabah, hayatının hiç olmadığı kadar ters gittiğini düşündü. Neden böyle oluyordu ki? “Biraz hoşgörü be!” dedi mırıldanarak. Fikret sinirliydi. Kendini izah etme çabasının bu denli yıpranmış olmasından dolayı çok rahatsız hissediyordu. Peki ya ablasının az önce telefonda dediklerine ne demeli? Eğitimli ve saygın kabul edilebilecek bir kariyeri olan ablasına göre bu yıl yaşananlar hep onun suçuydu. İşi, eşi, iki dostu, bir kedisi… Hepsinde sorun olamazmış ve mutlaka onda bir sorun olmalıymış. Çok aksi ve olumsuz tavırları varmış. Koca adam olmuş ama hala şımarık bir ergen gibi sızlanıyormuş. Artık büyüyüp duygularını kontrol edebilmeyi öğrenmeliymiş. Adam olmak için haddini bilerek duygularını yaşamak gerekiyormuş. Azı kötü, çoğu zarar imiş… Vah Fikret vah. Çattı kaşlarını yine. Bu düşünceler esnasında sıkıca tuttuğu telefonla bir kez daha ablasını aramayı düşündü. Sonra durdu. Acaba haklı olabilir miydi ablası? Hakikaten sorunlu bir adam olabilirdi. Ancak şu an bunu düşünmenin sırası değildi. Nedenler sonra düşünülebilirdi. Sonuca odaklanmak istedi. “Nasılsın,” dedi kendine ve ardından hemen yutkundu. Damağının titrediğini ve gözlerinin kıvrandığını hissetti. Usanmışlıkla ağlamak istedi. Burnu sızlıyordu. “Pek de iyi değilim sanırsam,” dedi.
Sonunda randevusuna gelmişti. Kapının üzerindeki kahverengi tabelada tüm sadeliğiyle “Nezaket Bürosu” yazıyordu. Birkaç yıl önce hükümet sosyal medya üzerinden yapılan yoğun baskıların sonunda nezaket seanslarını sigorta kapsamına dahil etmişti. Ancak yeterince nezaket bürosu olmadığı için bir seans sürecine başlamak ciddi zaman alabiliyordu. Bundan dolayı Fikret henüz iki aydır seans yapabiliyordu. Nezaket bürosunun açılması da hiç kolay değildi. Çünkü bir seans için iki nezaket danışmanı olması zorunluydu. Danışmanlarından biri sözel onay ve sıcaklık sunarken, diğeri davranışsal jestlerle destek veriyor; böylece danışan, tek başına yitip gidecek iletişim yerine, bir şahitlik eşliğinde onarılıyordu. Bu da danışanın incinmiş duygularını veya zedelenmiş düşüncelerini iyileştirirken var olma hissini deneyimlemesine katkı sağlıyordu. Seanslar haftada bir gerçekleşiyor ve danışan o haftanın nezaket ihtiyacını önden büro ile paylaşıyordu. Böylelikle danışmanlar bir nezaket deneyimi ve söylem birliği planlayabiliyorlardı. Bu plan sayesinde doğallığını yitirmiş nezaket ihtiyacı danışan için bir noktaya kadar karşılanabiliyordu. Hatta zamanla danışanların öz nezaket kabiliyetleri yeterince gelişirse bir danışman olmadan da ihtiyaçlarını karşılayabilir hale geliyorlardı. Bu kişiler son zamanlarda toplum içerisinde nazikleşmiş şeklinde bile adlandırılır olmuştu.
Fikret kapıyı açıp atılgan bir şekilde büronun kabul salonuna girdi. Karşısında büro sekreteri Yeşim Hanım, masasının arkasında bir şeylerle uğraşıyordu. Hemen arkasındaki duvarda ise tüm nezaket bürolarında yer alan o popüler slogan duruyordu, “Acılarınızı hayallerinize fatura etmeyin. Birlikte daha anlayışlı günler inşa edelim.” Hızlı adımlarla masaya doğru yöneldi. Heyecanlıydı çünkü anlaşılmaya çok ihtiyacı vardı. Bu haftaki konu formuna yazdıklarını en kısa sürede konuşmalıydı. Kendisini gören Yeşim Hanım’ın gözlerindeki endişeyi fark etmedi bile. Doğrudan konuya girdi. “Bugün hangi odadayım Yeşim Hanım? Sabır mı Tahammül mü?” diye sordu. Her an söylenen odanın olduğu yere yönelecek gibi bekliyordu. Az önce yaşadığı endişeyi bıkkınlığa devreden Yeşim Hanım, “Fikret Bey. Normalde Tahammül odasında olacaktınız ama…”
“Sakin olun Fikret Bey. Maalesef Murat Bey ve Lütfiye Hanım bugün Merkezi Nezaket İdaresi’ne gittiler. Bakan Bey ile rutin görüşmeleri varmış. Aslında tüm danışanlarımıza bu durumu iletmiştik. Size mesaj gelmedi mi?”
“Fikret Bey,” diyerek araya girdi Yeşim Hanım. Bugün öğleden sonra seans olmadığı için aslında son formları da okuyup bürodan ayrılacaktı. Ancak şimdi uğraşması gereken bir danışan olduğu için sinirliydi. Başta eyvah deyip haber vermemiş olduğundan endişe etmişti. Sonrasında ise bu duygu gitti ve planını bir kez daha bozduğu için bildirim sistemine sinir oldu. Bıkkın hissediyordu. “Sistemde bir sorun olmuş olsa gerek,” diye ekledi. Bir an önce açıklamalarını yapıp günü bitirmeliydi. “Büromuz her zaman danışanlarını önemser ve sizi temin ederim ki…” diye ezberindeki cümleleri sıralamaya başladı. Eve gidip yeni dizi bölümlerini peş peşe izlemek istiyordu.
“Maalesef. Bu konuda yardımcı olmayı çok isterim ama…”
“Danışmanlarımızla büro dışındayken ne yazık ki iletişim sağlayamıyoruz ve lütfen bireysel yaralarınızı yok sayıyorum diye düşünmeyin.” derken bir yandan da masasındaki formları karıştırdı. Belli ki bu ısrar hemen durmayacaktı. Onunla ilgili daha spesifik konular üzerinden ilerlemeliydi. Çok geçmeden aradığı formu da buldu. Fikret Bey, danışan 444. Açıklamalarını sürdürürken bir yandan formun üzerinde göz gezdirmeye başladı ve cümlelerine dikkatle devam etti, “Fikret Bey bu hafta için ailede nezaket eksikliği, eşte nezaket eksikliği ve toplumdan soyutlanma başlıklarını formunuza girmişsiniz. Bunlar çok kıymetli konular ve izin verirseniz büromuzun bu konudaki ruhsal reçete niteliğindeki kitapçıklarını sizinle paylaşayım.”
Yeşim konuşmasını sürdürdü. En azından sesiyle Fikret’i bastırarak konuyu kapatmaya çalışıyordu, “Çok faydalı olduğunu göreceksiniz. Hatta bu pratikler sayesinde bir sonraki seansınızda ihtiyaçlarınızı ifade biçiminizde bile gözle görülür…”
Bağırmanın etkisiyle Yeşim durdu. Kaşlarını çattı ve durumdan kaçamayacağını fark edip direkt konuşmaya karar verdi. “Bakın Fikret Bey. Bu durumu herkes yaşayabiliyor. Hepimiz kırılıyoruz. Hepimiz açız. Hepimiz nezaket arıyoruz. Anlıyorum. Şu an size bir çözüm sunamıyorum. Yakında da müsait bir seans yok. Muhtemelen sistem bildirimi iletmemiş ya da belki de iletti ama siz görmediniz. Neyse ne. Sonuç itibariyle bu durum benim de bir başkasının da başına gelebilir. Ki bizler de beklemek zorunda kalırdık. Sen de. Yani siz de beklemek zorundasınız.” ve dayanamayıp ekledi, “hiçbirimiz özel haklara sahip değiliz ve izin verirseniz işlerimi bitirip bürodan ayrılmam gerekiyor”
Bu bürolarda çalışmak için iyi bir referansa sahip olmak gerekiyordu. Yeşim, amcasının referansına güveniyordu. Şikayetçi olup olmamasından çekinmedi. Daha fazla zaman kaybetmek istemedi ve iletişimi kestirip atmaya karar verdi, “Bu konuda bir acı hissediyorsanız bilmenizi isterim ki seans formuna yazabilir ve talep ettiğiniz nezaketi görebilirsiniz. Bir sekreter olarak benim görevim size nezaket sunmak değil. Güle güle Fikret Bey, lütfen bürodan çıkın”
Yüz ifadesini değiştirmeden soğuk bir ses tonuyla, “Nezaketiniz için teşekkür ederiz. Çıkış arkanızda.” dedi sekreter.