Yüzleşme: Ateşi Ateşle Bükmek
Haziran 4, 2025
Zümrüt Yeşilleri
Haziran 4, 2025

Ne Kadar da Etkileniyorum Senden

Konuk Yazar: Ali Hasan Kalk


 

“Ne kadar da etkileniyorum senden.” 

“Bu iyi mi peki?” 

“Bilmiyorum.”

”Hayır öyle genel olarak sormuyorum şu an iyi mi?” 

“Hiç bir şey duymadan, koklamadan, görmeden her şeyi hissediyorum ve çok ilginç ama seninle hiçbir alakası yokmuş gibi ama bi yandan sen yaratıyorsun bu hissi. Bir kuş cıvıltısı duyarsın ve böyle o anda kulaklığın takılıysa çıkarırsın ya hani, sonra kuşu dinlemek için yol kenarında durursun belki. Sende kuşun sesinin canlandırdığı bir his vardır. O hissi alırsın büyütürsün içinde, yeni anlamlar yükleyip kendinleştirirsin o cıvıltıyı. Sonrasında da kuşu unutursun sadece kendin büyüttüğün his kalır hatta bu yüzden derler, herkes aynı resme baksa bile görmez aynı şeyi diye. Şu an duyduğum her kuş cıvıltısını sanki biraz da senleştiriyorum. Bu aşırı hoşuma gidiyor, belki 10 gün aynı şeyi yapsam rahat hissetmeyeceğim. Zaman zaman yalnız kalmam gerekebilir belki de… pardon sen şu anı sordun bana. Bir an ilerisi için endişelendim kusura bakma. Şu an çok iyi hissediyorum.”

 

Tüm bunları anlatırken hayal dünyasında gibiydim. Konuşmamı bitirdiğimde karşımdaki kadın bana bakıp gülümsüyordu sonra gözünü kırpacak sandım ama bi’ süre gözü kapalı kaldı. Belki üç, belki beş, belki de yirmi saniye hiç bilmiyorum saymadım, belki de sayamadım ki saymayı da denemedim. Çünkü biliyorum saymaya başlasam on dokuzdan sonra otuz gelecekti otuz dörtten sonra başa dönecektim veya daha on dokuza kadar gelemeden çuvallayacaktım.

 

Gözleri kapalıyken yüzünü inceledim herhangi bir mimiği oynamıyordu ama huzur doluyordu içi bunu hissedebiliyordum. Nefes alış verişi daha duyulur bir hale geldi ve yavaşladı. Bunları o an anlamlandırmadım, anlamlandırmak istemedim de. İşte nefes alıp vermesi yavaşladı sanırım mutlu veya sanırım aşık veya sanırım şöyle öyle ne biliyim ben veya bana ne bunlardan. Biyolojik olarak bunu tespit etmek istemiyorum. O an bunları yapmak yerine nefesini dinledim. 

 

Gözleri kapalıyken nerelere gittiğini merak etmeye başlamıştım. Yüksek ihtimalle çocukluğuna dönmüştü, oralarda bir yerde geziniyordu. Peki ne yapıyordu ki orada, neden dönsün mesela oraya? Belki beni etkilediğini gördü ve bu yüzden çocukluğunu seçti çünkü çocukken her şeyi etkilediğimizi düşünür ve bundan dolayı mutlu hissederdik. Çocukluk dönemimizde her birimizin ruhu bedeninden ayrılıp bir taraflara izler bırakmayı da çok seviyordu. Sanırım “Ne kadar da etkileniyorum senden” cümlesini tam olarak bu sebeple söyledim. Karşımda büyümüş bir beden olsa da ruhu çocuk gibi koşturuyordu etrafta.

 

Biz daha ufakken, daha ruhumuzu hapsetmemişken; koşturmalarımızın, eylemlerimizin olmadığı zamanlarda da herkes bize ilgi duyar sever veya sevmese de “çocuk işte ya” diyerek bizi varlığımızla, olduğumuz halimizle kabul ederdi. Ruhumuzun etrafta gezinmesine izin verir, bıraktığımız renklerle resimler yaparlardı. Sonra ne olduysa hem onlar hem de toplum karar verip,  bir anda bunlardan sıkılmış gibi ruhumuzu bedenimize nasıl hapsedeceğimizi anlattı bize. 

 

Şu günlerde ruhumu bedenimde nasıl tutsak ettiğimi düşünüyordum fakat şu an ise kadının ruhunu bedenindeki hapishaneden çıkardığımı duyuyorum. Sanki etrafımda geziniyor. Kimi zaman saçlarımın arasından bir esinti gibi geçtiğini seziyorum. Bu gezinti karşımdaki kadının küçüklüğündeki bir koşuşturmasını canlılaştırıyor gözlerimde.

Ben de onu bu koşturmasıyla renk saçmasıyla kabul etmeyi çok seviyordum. O, o işte. Bunu demek her zaman kolay olmasa da bunu denemek istiyorum. Belki de bu yüzden dönmüştü içindeki derinliğe. Yaşadığımız yerde büyüyünce bize kimse insan işte ya demiyor. Ne biliyim, hata yaptığımızda bunlar eskisi kadar kolay affedilmiyor. 

 

İlkokul öğretmenim bir gün dersin başlangıcında bize çocuk olmanın en güzel yanı ne biliyor musunuz diye sorduğunda yine hangi sıkıcı cevap geliyor diye düşünmüştüm. Öğretmenim “Affedebilmek” demişti. Ne kadar da ilginç bir cevaptı aslında. Gerçekten affedebilmek çocuklara özgü bir şey mi? Bu soruya kesinlikle hayır diyemediğim için çok kötü hissediyorum. Çocuklar küser ve 10 dakika sonra barışır. Benim 10 yıldır konuşmadığım insanlar var ya. Affettiğim insanlar elbette var ama mesela onları affeden tarafım affetmek isteyen tarafım yine hep çocuk tarafımmış gibi geliyor. O hissi veriyor bana. Kendimi affetmek de öyle, tamamen çocuğa ait. O beni affederse affediyor affetmezse anlıyorum ki benim bu çocuğa yaptığım kötülük halen ona zarar vermeye devam ediyor. Çocuklar, biz; böyleyizdir çünkü. Unutmaya, affetmeye çok alışığız ve bunu da yapmayı çok isteriz. 

 

Kadın da orada kendi çocukluğuyla bir yerlerdeydi. Anlattıklarım içeride bir yerdeki çocuğa dokunmuştu belli ki. Belki de kendini affetmesine yardımcı olmuştum. Belki de sadece bir hissi hatırlattım ona bilmiyorum sormak da istemiyorum huzurlu olduğunu bilmek yetiyor bana. 

 

Kadın gözlerini açtı. Bir ilginçlik vardı ama gözlerinde. Ben onu en son gözleri kuru bırakmıştım. O otuz saniye belki de elli üç saniye gözlerini kapatarak gitmişti yanımdan, geri geldi ve gözleri ıslanmıştı. 

 

Anladım gözleri kapalıyken gittiği yeri. Yüzüyordu. Küçükken denizde yüzmeyi severdi, bunu bana her fırsatta anlatırdı. Bence güzel serin bir denize gitmişti orada biraz yüzmüş yüzerken kendini en huzurlu hissettiği şeyi yapmıştı. Kendini hafifçe denize bırakmış gözlerini orda da kapatmıştı. O öylece uzanırken dalgalar onu gezdirdi, gezdiği yerleri ıslattı. Bi’ ihtimal, açlarımın arasında surf yaptı ve oralarda bi’ yerde gözüne hafif su kaçacak olmalı ki gözlerini açtığında gözleri suluydu. 

 

Kadının gözlerinin ıslanmasından sebep çok ama çok güçlü hissettim kendimi. Ne kadar da ilginç bir histi bu güçlü olma hissi. Hiçbir zaman maskülen bir güç kavramına yakın hissetmedim. Ne kısıtlayıcı bir arkadaş, sevgili olabildim ne de kaslı bir erkek olabildim. Uzun ve inceydim hatta, hayatımın kimi dönemlerinde kaburgalarımı sayabilecek kadar zayıftım. Şu an ise tüm bunlardan bağımsız güçlüydüm. Sözlerim güçlüydü, verdiğim his güçlüydü. Az önce karşımdaki kadının ona söylediğim sözlerden dolayı gözleri ıslandı. Bu taklit ederek kazanılabilecek bir güç değildi. Benim doğamdan geliyordu, aynı çocuk olmak gibi. İnsan olmak gibi. Benim varlığımda bu etkiyi yaratabilecek güç vardı. Bunu kullanabilmek eşsiz bir histi. 

 

Belki de gözüne su kaçmasına neden olan dalga da bendim bir yerde, o bana güvendi ve bana bıraktı kendini. O yalnızca bana doğru uzanırken ben onu gezdirdim bir dalga olarak. Belki de bana güvenip uzanan kadın, o kadını gezdiren dalga bedenimizden firar etmiş ruhlarımızdı. Ne kadar da güzel bir şey bir kadının kendisini bana bırakması, bana güvenmesi. Ne çok isterdim bu anlattıklarımın gerçek olmasını. Umarım kafamda kurmuyorumdur bu düşüncelerimin bu kısmını. Birinin beni sevmesini, anlamasını değil de bana güvenmesini çok isterdim çünkü.

 

Bana baktı ve burun kılların çıkmış diyerek duygusallıktan, bu hikayeden kurtulmaya çalıştı. Bunu dedikten sonra arkasına yaslandı ve gülmeye başladı bu sırada elleriyle gözlerindeki ıslaklığı geri kurutmaya çalıştı sanki ben görmemişim gibi. Yaptığı şakadan utanmadım. O anda güldüm, sinirlenmedim de ama ben de karşılık verip işi tatlı bi kızışmaya götürmek istedim. Sen sakallarına bak dedim. Sinirleniyormuş gibi yapıp yüzünü düşürdü bu sayede hem göz yaşlarının nedenini başka bir sebebe atabilecek hem de duygusal bir sohbetten kurtulmuş olacaktı (bu arada duygusal sohbetleri fazlasıyla seviyor ama bir o kadar da utanıyordu). Özür diledim bir kaç defa. Sorun değil diyip yüzüme baktı gözleri hala suluydu. 

 

Gözleri çok güzel gözüküyordu. Hiçbir şeye benzemediği için biçimleyemiyorum. Çok güzel gözüküyordu. “Hiç ayna verdiler mi sana?” diye sordum. Güldü.

“Sakallarıma bakmak için mi?” dedi.  

“Ya hayır şakasına dediğimi biliyorsun. Gözlerini böyleyken gördün mü hiç?” 

“Gözlerin var ya ordan görüyorum kendimi, bence gözler gözlerin aynasıdır aslında. Birinin gözünde kendi gözünü görmek kadar eşsiz bir his yok. Gözlerinde gözlerimi görmeyi çok seviyorum. O an, bana karşı hissettiğin her şeyi hissediyorum kendime karşı.”

 

Gözlerimin delicesine ıslandığını anlıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Sadece kadına ufak bir övgü vermek isterken ne hale gelmiştim. Klasik sırıtışlarından birini serbest bırakarak. “İşte aynam şimdi karşımda” dedi. “Kuru gözlerden ayna olmaz. Bu yüzden samimi olmayan insanlar kimseyi anlamaz. Anlamak için iki gözün de ıslanması gerek. Anca ışık o zaman doğru açıyla kendini kırabilir. Ancak o zaman ruh gözlerde yüzercesine gezebilir. Gözlerin ıslakken o suda yüzen beni görmeye bayılıyorum.” Gözlerimi hem kırpmamak istiyordum hem de kırpıp gözlerimi biraz daha ıslatmak. 



Paylaşmak Güzeldir: