Konuk Yazar : Alper Saruhan
Hikayeler hikayeleri, anılar anıları canlandırıyor. Yürüyorum, yürüyorum ve yürüyorum. Önüme çıkan yerlere sadece bakmıyorum, onları hissetmeye çalışıyorum. Bugününü, dününü ve yarınını hissetmek için bütün hayal gücümü kullanıyorum. Kim bilir kimler bastı bu topraklara, kimler burada gülümsedi, kimler burada gözyaşlarını tutamadı?
Koşuyolu yazılarının içlerinde bir şey fark ettim: İçimde yaşadığım duyguların gerçekten açığa çıktığı yazılar yazmışım. Ve en güzeli de bu yazıların içlerinde his var. Hissetmek istiyorum demişim, görmek istiyorum demişim. Durun o zaman, sizden çok büyük bir ricam var: Bu yazıyı çocukluk duygularınızı hissederek okur musunuz? Çünkü size bugün bebekliğimden çocukluğuma uzanan bir yeri anlatacağım. Ufak da bir sürprizim olabilir, küçükken o zıpır zıpır dolaşan Alper’den de bahsedebilirim.
Her yerin birbirinden farklı anlamları var benim için. Koşuyolu sadece bir semt değil; doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım ve yaşlandığım bir yuva. O kadar çok anlatacak şeyim varmış ki… Haydi şimdi bugünün hikayesine başlayalım.
Annem ile babam, aynı sokakta büyümüşler. “Hangi sokak ve mahalle olabilir ki acaba” sorularını duyar gibiyim. Tabii ki Koşuyolu Mahallesi ve Çilek Sokak. Doğduğumdan beridir aynı yerde oturuyoruz, bir süre Acıbadem’e taşınmak zorunda kaldık ama en sonunda tekrardan yapılan binamız ile aynı yere geri döndük. İşin daha komik tarafı da babam da doğduğundan beridir aynı yerde oturuyor. Yıllar önce büyük dedemiz Koşuyolu’ndan bir arsa alıyor ve oraya kuruluyoruz. Saruhan Beyliği…
Annemin eski oturduğu apartman, tam bir dost meclisi apartmanı. İnanmayacaksınız ama apartmandaki herkes birbirini tanır. Bu apartmanın en güzel tarafı da herkesin toplanabileceği masalar ve sandalyelerin bir ahenk içerisinde birbirlerine baktığı bahçesi olmasıdır. Çocuklar olarak biz bu bahçede yıllarca oyunlar oynadık, yemekler yedik, bayramlar gördük ve birbirimize sarıldık. Çocukluğumun geçtiği bu bahçe, belki de beni sokakta son oynayan çocuklar nesline sokuyor. İstanbul’un bu heng içerisinde hâlâ komşuculuk kültürünün yaşadığı bu bahçede büyümek benim için bir gurur.
Güzel bir anı ve hissettirdikleri ile de bu yazımı bitirmek istiyorum. Sene kaç hatırlamıyorum ancak bu anının üstünden çok zaman geçti. Yazları bahçede kahvaltılar yapılır ve ben de elimden geldiğince gitmeye çalışırım. Bir gün kahvaltımızı yaparken bir kadın dışarıdan gördü ve “Ne güzel hep birlikte oturmuşsunuz. Sohbet ederek, gülüşerek kahvaltı yapıyorsunuz” dedi. O sırada hemen onu da çağırdık soframıza, “Gelin, beraber olsun” dedik. Kadın çok mutlu oldu, gelip bizim sohbetimize katıldı. Beraber çay içtik. Hiç tanımadığımız, ilk defa gördüğümüz, sokaktan geçen bu kadını soframıza davet ettik.
Ne kadar güzel değil mi? Ben böyle bir yerde büyüdüm, büyütüldüm. Gerçek duyguları hissetmenin yanı sıra, bana güveni de öğrettiler. Tanrı misafirine verilen değeri de gördüm. “Bahçe” benim için böyle bir yerdi. Ev, yuva ve ailem… Son olarak birkaç kişiye teşekkür edip bu yazımı bitireceğim.
Bu bahçeyi benim için güzelleştiren Anıl, Melis, Buket, Bertan, Asiye Anneannem, Erkan Amca, Serkan Abim, Nurşen Teyzem, Vasfiye Teyzem, Annem (Dilek), Büyükannem ve nicelerine, bu apartmanın içerisinde olan herkese, sonsuz teşekkür ederim.