Bir gün bu yağmuru durduracağım,
Pusulamı gökyüzüne tutmayı bıraktığımda.
Artık kalmayacak bu şehir,
Bu duygusuz güruh.
Yolculuğum son bulacak, günlerim sayılı.
Bırakıp gürültü kokan sokaklarını,
Denize çıkmayan kaldırımlarını,
Oturamadığım yeşilliklerini ve marazlıklarını;
Uykusuz gecelerimin adımlarıyla
Son kez terk edeceğim bu şehri.
Arkamda kalacak bu korkunç kalabalık:
Göçebeliğimin son anıtı bir klişeler geçidi olacak.
Bir de senden duysam rahatlayacağım:
“Kısacası her şey çılgın. Zırdeli. Kaçık.”
Bu şehrin eğri büğrü yolları hep ıslak, cam kırıkları dolu.
Geçen yine bir baktım
Yağmalanan gençliğimin kavanozları kırılıyor,
Karışıyor anılarım birbirine.
Her yere ellerin bulaşmış, kilit taşlarının arasında iç içe parmakların
Çenenin kıvrımı biraz daha ötede bir birikinti
Karşıdan bakıyorum da tam oturmamış sevgim üstüne,
Sıkmış boğazını ve bol gelmiş kalbine.
Üstüne düşmüş bir yıldızın yansıması, bir kolu kırık.
Her şeyime hatırlamamak sıçramış, üstüm başım fena
Giderayak unutmaklar sinmiş herkesime.
Yokuş aşağı koşsam da yakalamak için “çünkü”lerini
Bir karahindiba olmuşsun ve üflemişler bile seni zamana
Harbi ne, ne zamandı, ne zaman denmişti
“Aslında yeterli değil sevgi.” diye.
Bu sefer söz anlayacağım aldatılmakları
Yol vermeyen öfkeleri ve neyle içeceğimi ayrılığı,
Adabını hüznün ve nasıl tutacağımı yalnızlığı.
Bir gün bu yağmuru durduracağım,
Ucuz otel odalarına ve eski çarşaflara mühür vurulduğunda.
“Seviyor, sevmiyor” yapraklarını geri yapıştıracağım papatyalara.
Sonra ilk işim tellere takılan uçurtmaları onarmak olacak,
Her dikişimde sayacağım: Seviyor, sevmiyor, seviyor, sev…
Ansızın bir şarkı çalacak ve “bilindik bir film girecek vizyona.”
İçimde bir huysuzluk dürtüp duruyor,
Kim bilir kaç gün, kaç hafta kayıp defterimde.
Nasıl unutulur 3 yıl, bin küsür gün?
Belki de başımdan geçenlere dair
Bir şeyler hatırlamalıyım,
Hatırlamalıyım ama hepsini değil belki.
En çok, “gülümsemenin zor olmadığı şeyleri.”
Unutmak zor,
Çünkü insan neyi unuttuğunu bile unutuyor.
Kendime bir cehennem seçsem
Buna çok benzerdi.
Yaslandığım duvarların çöktüğünden beri
Dibime çekesim geliyor bir elimle, diğeriyle itesim.
Ama yeter, gerçekten yeter sevgilim.
Gururum değil elime ayağıma dolaşan, inan ki değil.
Sadece iniyorum ben bu dönme dolaptan.
Çünkü öğrendim.
Hissetmek çoğuldur;
Düşünmek ister, sorumluluk alınmasını.
Belki seçilmeyi de ister evet ama
Bırakıp gitmeyi istemez, kaçmayı hele hiç.
Hissetmek gelmekler ister, belki bir mesaja sığan yalvarmalar
Ve sürekli gidilen bir kafenin sürekli oturulan masasını.
Sonra hissetmek kalkar, gelmeyişlerinin her bir dikişiyle
Dünün doğruları pahasına bugün yanlış eder insanı.
Bugün, yarın ve yarınlarca yanlış.
Kan gövdeyi götüren kalpsizliğin,
Bir türlü olduramayışlar ve oyunların da sende kalsın.
Ben parmaklarımı saymaya devam ediyorum.
Hayal etmeye ve okşayıp koklamaya bir başkasının saçlarını.
Bir de senden duysam rahatlayacağım:
“Kısacası her şey çılgın. Zırdeli. Kaçık.”
Soruyorum kendime suç kimindi, galiba herkesin.
Ama biliyor musun?
Hatırladıklarıma ve hatırlamadıklarıma kızmıyorum artık.
Kızmıyorum ben kimseye.
Çünkü sevgilim,
Yağmur belli ki durmuş ve farkında değilsin ama akmış elinden
Yediğin son böğürtlenin kırmızılığı.
Ne ağaç kalmış ne böğürtlen,
Ne ben kalmışım ne biz.
Şimdi hepimiz için artık gitmek vaktidir.
Demem o ki
Git artık,
Git ve gelme bir daha.
Not: Bu metin aşağıdaki alıntıdan ve listeden ilham alınarak yazılmıştır.
sapılmayan dönemeç, unutulan açı.
Kayda geçirmek istediğim yolculuklar bunlar işte.
Yaptıklarım değil de yapmış olabileceklerim
ya da belki başka bir zamanda
başka bir yerde yapmış olduklarım.”
-Jeanette Winterson
Dinleyerek bir daha okuyunuz derim.