Konuk Yazar : Aysar
“Kapitalizm‘de işçi; hakkını dövüşe dövüşe, bileğinin hakkıyla alır patrondan. Kapitalist proletarya ilişkisinde insani bir köprü, bir bağ yoktur. İlişkiler; sadece mide ve cep veya işkembe ve yem ilişkisidir.”
Kapitalizm Uyanıyor Mu? – Ali Şeriati
Bu denli ciddi başlayacağını düşünmezdim yazının. -hayatın da- Fakat hayatın sosyal sınıf olarak sunduğu kalıplardan birine -ki daha fazla olmasını arzu ederim- en çok yaklaştığım dönemde aklımdakilerin karmaşıklığı ve sorgulayıcı hâlin artışı her yazılan ve söylenilenin ciddi başlangıçlar ile anlamlı olacağını hissettiriyor. -ki öyle değil, erken yaşlanmayı geride bıraktım-
Sınıfsal ayrılık ve düzenlerin derinlemesine incelendiği bir yazı olmayacak. Ki zaten yetkinlik alanımın çok dışında. Hoş, sığdırılmaya çalıştığımız kalıplar ve sınıflar hakkında hepimizin söz sahibi olduğu bir dünyadayız. -sanıyorum- Yine de öğrenen tarafından öğretici konumuna geçmeye hevesim hâlen yok. Bu sınıf kavramı üzerine, hayatımda yaşadığım değişikliklerle birlikte daha da öne çıkan; kendi varlığımın habersizleştiğini hissettiğim dönemde para-zaman ilişkisinde sınıfsal ayrılıklar daha da gözüme batmaya başladı. Alıntıda zamandan bahsedilmemiş olsa da özellikle hak alma konusunda yaşadığım/yaşadığımız sorunlar sınıf kavramının oturmuş olduğuna bir gösterge. -bknz. sömürünün abc’si-
Yazı hazırlığında okuduğum hemen her metnin ideolojik olarak dokunduğu başka bir ideoloji var. Hayat görüşüne bir din edasıyla -bazen daha sert- yaklaşan; atılan adımlar, söylenen ya da söylenebilecek sözleri ve hatta söylenmemesi gerekenleri de bize dayatan ideolojilerin yaşamın içinde üretmeye ve hatta çoğu zaman tüketmeye dahi vakti olmayan proletarya-işçi-emekçi ya da nasıl adlandırılmak istiyorsak bize karşı söylediği sözler bize cesaret verme ya da düzeni kabullenme hâlinden oldukça uzaklaşmış durumda. Sınıfların sınıf bilinci olmadan o sınıfta gerçekten var olabileceğini düşünenler bir yana; -ki anlamak için birkaç sınıf geçmiş olmak gerekli- en alt olarak kabul edilen sınıflardaki beklenti dünyanın ileriki yüzyıllarını düzene sokmak, nefis bir gelecek kurmak için tek yol olarak görenlerin de olduğu karmaşıklıkta. Kişinin ömrü boyunca yapacağı en iyi şeyi çoktan belirlemiş olan düşüncelerin varlığı ile olan kavgam çoğu mesaimden daha verimli geçiyor. -en azından zihnen-
Kurgunun ilk adımı Ortaoyuncular – Felek Bir Gün Salakken oyununun giriş monoloğunda yer alan bir cümle ile başladı. Oyunun geneliyle çok alakasız gibi görünse de Ferhan Şensoy’un metinlerindeki gücün yansıması olarak; sınıf kavramından farklı olarak kişi bilinci ve ne yapmak istediği konusunda düşünmeye itmişti. Metnin sonu bu alıntıyla bitecek fakat öncesinde; doğumumuzdan bu yana hemen hepimiz için başucu öğütü gibi oturmuş bir kalıp olan bir noktada gerçek hayatın başlayacağı düşüncesine en yakın olduğum dönemde karşılaştım bu oyunla. Daha doğrusu bu söz ile. Oyun da keyifle vakit geçirilecek bir oyundu ama keyfi bahsettiğim sözü duyduktan birkaç saat sonra izlemeye devam ettiğimde almaya başladım. -boş düşünceler içinde, ekranda Ferhan Şensoy silüeti ile. Her eğitim döneminin sonunda varılacak bir yer ve yaşamın gerçeğiyle karşılaşma beklentisi sanıyorum çoğumuzu -belki de yalnızca beni- bundan sonraki gerçek yaşantımızın bu şekilde ilerleyeceğine inanmak ve bunu kabullenip kabullenemeyeceğimiz çıkmazıyla devam ediyor. Zamanı gelince anlayacağımız ve o zamanda -hâlen hayattaysak- yapmadıklarımızın aklımızı dolduracağı nice hayallere. -her zaman-
“İşçi sınıfı bilincinden yoksun “Lümpen Proletarya” gibi, burjuvazinin sınıf bilinci ve düzeyi dışında “Burjuva Lümpenleri” de bulunmaktadır.”
Söz Meclisten İçeri – Uğur Mumcu
Bilinç konusuna değinilmeden geçen herhangi bir yazı sanıyorum mümkün olmayacak. Lümpen kavramı o denli fazla yerde ve anlamda kullanılıyor ki ideolojik olarak kullanıldığı noktadan oldukça uzaklaşmış durumda. Herhangi bir noktada bizden olmayana karşı bir önyargı eşittir lümpenlik. Aynı zamanda biz olmanın bilincinde olmamak eşittir lümpenlik. Ve hatta sokakta ve en altta olmak da eşitti lümpenlik. Hemen her noktada karşımıza çıksa da ben biraz daha anladığım yerden yaklaşarak -sanki yeterince yokmuş gibi- anlamlandırmaya çalışıyorum lümpen proletarya kavramını. Bireyin değeri bilinciyle; sınıfsal olarak nerede olursa olsun bundan uzak ya da hareketsiz, bulunduğu yerden memnun olmasa da adım atmak yerine düşünceler içinde boğuşan. -ayna ayna-
Dünyanın her noktasında eşit-yakın bir bilinç arayışının imkansızlığı ve en azından belli bilinçte olanlar ile hareket etme içgüdüsünün elitist havası içerisinde yargılamalarım devam ederken en çok kendimi yargıladığım dönem de sürüyor. En azından birine olan yakınlığımı arıyorum aslında ki hareket edebileyim. -edebilelim- Ancak her arayışta köşeli olan düşünceler ile karşılaşmak daha da öze dönüşe sebebiyet veriyor. Yaptığım işlerden sanatsal arayış ve bilince kadar her an tek başıma bir dünya kurma hâlinde, bunda başarılı hissetse de başarısız ve gördükleri, hissettikleri, ilham aldıkları olmasa ne denli üretken olduğunu sorgulayan bir hâlde. -zaman da akıyor- Ve sanırım en garip ve adım atmaya yakın hissettiren doğru zaman olmadığını anlamaya başlamak. -varsa da şu an sırası değil-
Lisans eğitimimden bağımsız olarak yaptığım her işten aldığım keyif artarak devam ederken bir yandan da maddi olarak yaptığım işler ve o ihtiyaç olmasa yapacağım uğraşlar arasında her gün sorgulama devam ediyor. Mutlu/nötr/huzurlu olduğum anların dahi içine serpiştirilmiş bir daha iyisi ya da daha benden olanı yer alıyor. Ve tabii bir de yaşam boyu aynı uğraş ile hemhal olan, öğrenmeye ve kendisine vakti olmamış herkes için gelen sorgulamalar. Yaşam boyu aktif bir aktivist olma içgüdüsü henüz güçlü değilken atacağım adımlara olan kararlılığım daha da belirgin olacak umarım.
“Sosyalizme ancak proletarya diktatörlüğü aracılığıyla geçilebilir.”
Emperyalist Ekonomizm – Vladimir İlyiç Lenin
İşte tam da ideolojilerden konuşmak istemeyen birinin alıntısı. -kesinlikle- Ama gerçekten sırf bunları konuşmamak adına aldım bu alıntıyı da. Günümüzde sınıfsal ayrım o denli artmış durumda ki kurumlar arasında dahi bir iş birliği mümkün değil. Kimimizin yemek kartı daha dolu, kimimiz için yemek kartı yok, kimimizin hafta sonları farklı bir yaşamı var, kimimizinse herhangi bir yaşama vakti yok. Tüm bu ayrımların içinde kendimizi konumlandırdığımız yer bazen oldukça narsist bir yerde kimi zaman da fazla ezik hissettiren noktalarla oluyor. Sınıfsal olarak oluşturulmuş ideolojilerin en büyük sorunu da bireysel olarak her birimizin oluşturduğu özel sınıflar. Ve diktatörlüğe olan nefretimiz. -umarım-
En son hangi noktada tanımadığımız fakat aynı işi yaptığımız biri ile aynı bilinç düzeyinde, beraber adım atabilir gibi hissettiğimiz sorusu ile beraber; buna gerçekten ihtiyacımız var mı sorusu aynı zamanda sorulmaya başladı. Ki sorular birden fazla cevaba sahip olabilir ya da cevapsız kalabilir. -kalır geriye- Cemil Meriç’in Mağaradakiler kitabından bir alıntı daha yapmak istiyordum fakat buna vakit kalmadığından ufak şekilde geçeceğim: Bilincimiz ve iyi niyetimiz birleştikçe uzaklaştığımız insanlar öncesinde oldukça yakınımızda olan kişilerden ibaret oluyor. Bizi biz yapan, uyandığımızda yaşamın sürdürülebilir olmasını sağlayan proletarya için -ki biz de onlardan olabiliriz- ne düşünüyorsak iyi olarak, hepsi yakınlaştıkça farklı fikirlere evriliyor. Krokide izlercesine izlediğimiz diğerleri için bir sınıf mümkünken bizden olanlar yalnızca bizden.
Elbette yalnızca kendisinde tepeden bakmayan için bu mümkün. Özel olduğunu hisseden hemen hepimiz için bir dönem aynaya bakmak zordu. Şu an içinde bulunduğumuz meslek ve hayat meşgalesi için de tepeden bakmadan yolda sürdürmek bir sürmece/kurmaca hatta sürünceme olabilir.
“Sen de bir karar ver lan Lümpen Proletarya!”
Ferhan Şensoy – Felek Bir Gün Salakken
Artık karar zamanı. -ne zaman tekrar okursan- Bugün, yarın, bir sene sonra. Herhangi bir zaman için söylenebilir. Ne lümpen ne de proletarya değilsek de bir karar oldukça önemli olabilir. Yaşadığımız hayatın hayal kısmını kime, neye, ne kadara ve ne için ayırdığımız sorusu ile birlikte bir karar vakti. -köşeli sonlar mutlu etmez.-
Bu kadar kafa açan metnin sağlayıcı Ortaoyuncular – Felek Bir Gün Salakken oyununu eklemeden olmaz elbette. Seyirci ile olan diyaloglara ayrıca vakit ayrılmalı.
Bilinç ne olduğumuzu bize hissettirir; direkt sınıflandıran her şeyden daha bilinçli bir benlik ümidiyle.
çalalım
hece, son nefes
gözleri saatten epey uzak. yola
düşmesine kurulu. ay henüz doğumunu
müjdeliyor. cebinden çalınmış
ölümü
mürekkep, kuru gürültü
bilmece öğrenmedi. yaşı hep büyüktü. sormak
için konuşması gerekli fakat sesi
gökyüzü için
ayrılmıştı
takvim, maaş sayacı
kurtulmuştu kalemi eline almayalı
namusu. dalgın hâli yalnızca
annesi ve güvercinler için telaş
konusuydu. iknın emriydi
gülüşü