Orada Bir Yer
Aralık 3, 2023
2023 Spotify Wrapped Türkiye: En Çok Dinlenenler Ne İfade Ediyor?
Ocak 3, 2024

Ültimatomlar, Sınırlar ve İlişkiler

Sosyal hayat pratiklerimizde çeşitli ilişkilenme biçimleri ile varlığımızı devam ettiririz. Ailemiz, içine doğduğumuz ve yetiştiğimiz kültür, okul ve arkadaş çevremiz gibi temel faktörler kim olduğumuzu, beraberinde ise kimler ile nasıl etkileşimde olacağımızı doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Öbür yandan, farklı zaman dilimlerindeki farklı bağlamlardaki insanlar ile olan münasebetlerimiz de bizim hayattaki rollerimizi ve süreçlerimizi şekillendirir. Söz konusu insan gibi sosyal bir canlı olduğunda, ilişkiler ve iletişimler hayatımızdaki kaçınılmaz konular oluyor. İnsanın gelişiminde, anlam arayışında ve güven ihtiyacında bu kadar temel bir yer edinen ilişkilerin, günümüz modern dünyasında da kendine has çatışmaları var. 

Benim gözlemimde ve deneyimimde, ilişkiler bu hayatta sahip olduğumuz en hassas ve dinamikleri gözetilmesi önemli olan bağlardır. İlişkilerin labirentinde gezinirken ise sıklıkla duvarlarına çarptığımız iki terim var: Sınır çizmek ve ültimatom vermek. Bu iki kavramın arasındaki çizgi bazen o kadar ince ki birbirlerine karışıyor. Ayrıca ikisi de ilişkilerin dinamiklerini kısa ve uzun vadede şekillendirmede oldukça farklı roller oynuyorlar.

Öncelikle, ültimatom, Fransızca bir sözcük olup TDK’ye göre ikincil anlam olarak “Uyulması gereken kuralları kesin bir dille anlatma.” demektir. Birincil anlamı ise genellikle uluslararası ilişkilerde bir devletin başka bir devlete tanınan süre içerisinde net bir yaptırımda bulunması için nota vermesi olarak karşımıza çıkar. Söz konusu ilişkiler olduğunda, ültimatom vermek, genellikle kişinin kendi içsel yaraları ve korkuları nedeniyle bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkar. Diyebiliriz ki ültimatomlar, çoğunlukla ilişkideki bir dengesizliğin, çözülmemiş çatışmaların veya korkuların bir yansımasıdır. İyileşmemiş yaraları nedeniyle hâlâ incinen yanlarını korumak adına, kişi kendini kalın bir kalkanın arkasına hapseder ve bu kalkanı ilişkideki diğer kişiye karşı bir silah olarak kullanır. Ültimatomlar, özünde “Ya benim dediğim olacak ya da hiçbir şey olmayacak!” şeklinde bir yaklaşımı içerir. Yani bir nevi ilişkideki diğer kişiye karşı bir güç gösterisidir. İlgili konu özelinde hiyerarşi kurmaktır. Kişi, ilişkideki belirsizlikleri ültimatom vererek kontrol altına almak ve beklenmeyen sonuçlardan korunmak ister. Yani katı ve esnek olmayan bir iletişim biçimidir. Bağlamı gereği genellikle duygusal tepkilere ve empati eksikliğine dayanır. Bu noktada kendimize soralım: Bir üstünlük ve keskin sınırlar üzerine kurulu, yıkılması ipliklere bağlanmış koşullu bir ilişki mi yaşamak isteriz? 

Öte yandan, sınırların bir ilişkideki dengeye dair termometre gibi işlev gördüğüne inanırım. Sınır çizmek, kişinin kendi önceliklerini ve ihtiyaçlarını tanımlayabilmesi; bu tanımlar doğrultusunda ilişkideki yerini belirleyebilmesi anlamına gelir. Yüksek duygusal zekâ ve empati gerektirir. Kişi, kendi duygularını anlamak ve ifade etmekle birlikte, karşısındaki kişinin duygusal durumunu da göz önünde bulundurur.  Karşılıklı güvene dayalı bir ilişki inşa etmeye çalışır. Burada amaç, karşı tarafı kontrol etmek değil, kendi ihtiyaçlarını sağlıklı bir şekilde ifade etmektir. Sınır çizmek, kişinin kendine olan saygısını ve diğer insanların da bu sınırlara saygı göstermesini beklediğini ifade eder. Kendi yaralarını tanıyan ve onları iyileştirmek için çaba sarf eden kişi, kendisine ve karşısındaki insana daha açık ve dürüst bir şekilde yaklaşabilir. Kendini gerçek anlamda sevmeden ve tanımadan, bir başkasını sevmenin ve tanımanın mümkün olmadığını düşünürüm. Ve diyebilirim ki kendini bilen ve kendi değerini anlayan insanlar, sağlıklı sınırlar çizebilir ve bu sınırların korunmasına önem verirler. Elbette, bu “bilme hâli”nin ömür boyu süren bir süreç olduğunu da hiçbir zaman unutmamak gerek.

Bir ilişkide sınır çizmek ile ültimatom vermek arasındaki temel fark, kişinin kendine ve diğerlerine olan yaklaşımında yatmaktadır. Sınır çizmek, kişisel büyüme ve olgunlaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar ve partnerlere sağlıklı bir temel sunar. Kişinin kendi öz-farkındalığının ve kendini kabul etme sürecinin bir yansımasıdır. Ültimatom vermek ise genellikle kişisel korkuların ve güvensizliklerin bir göstergesidir ve ilişkiler üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Kişisel gelişim sürecindeki zorlukları ve öz-farkındalık eksikliğini gösterir.

Buraya kadar konumuzun genel çerçevesinin anlaşıldığını umuyorum. Yine de biraz pekiştirmek adına gerçek hayatta rastlayabileceğimiz birkaç diyaloğu gelin beraber inceleyelim: 

 

Ültimatom 1: “Eğer beni aldatırsan bu ilişki biter. O saatten sonra sakın bir daha benim karşıma çıkmaya bile çalışma. Pılını pırtını topla ve git.”

Sınır Çizme 1: “Ben monogamik bir birey olduğum için seninle bu ilişkide tek eşli olmak istiyorum. Eğer bir gün bir başkası ile olursan bu ilişkiye olan güvenim oldukça zedelenir. Beni üzer ve öfkelendirir.” 

 

Ültimatom 2: “Ne demek benim telefonumu ve bilgisayarımı izinsiz karıştırmak ya? Eğer bir daha böyle bir şey yaparsan sonuçlarına katlanırsın!”

Sınır Çizme 2: “Telefonum, bilgisayarım ve günlüğüm benim özel alanlarımdır ve bu alanlara izinsiz girmen beni rahatsız eder. Bana sormak istediklerini açıkça iletebilirsin. Bu sınırlara saygı göstermeni ilişkimizin sağlığı açısından da önemsiyorum.”

 

Ültimatom 3: “Haftaya kadar yapman gereken tüm eksik işlerini bitir. Yoksa bu proje ekibindeki devamlılığın ne olur bilemiyorum. Beni üst yönetime karşı belirsiz bırakma! Sonuçlarını sen benden daha iyi biliyorsun.”

Sınır Çizme 3: “Biliyorsun ki burada bir ekip olarak çalışıyoruz. İşlerimizi tamamlamamız gereken süre zarfında bitirmediğimizde problemler yaşıyoruz. Bu haftaki performansın sürecin devamlılığı adına beni endişelendirdi. Eksik işleri tamamlamak için önümüzdeki haftaya kadar senden daha sıkı bir çalışma bekliyorum.”

 

Not: Yazıyı ağırlıklı olarak romantik ilişkiler üzerinden ele alsak da üçüncü örnekteki iş diyaloğundan anlayabileceğimiz üzere, farklı ilişki türleri üzerinden uyarlamalar yapabiliriz.

 

Ültimatomlar, ne yazık ki bilinçli şekilde ya da bilinç dışımızda hissedeceğimiz baskı sebebiyle kısa vadeli çözümler sunar. Uzun vadede hem iyi olma hâlimize hem de ilişki dinamiklerimize zarar verir. Partnerlerin birbirlerini anlayarak ve duygularını açıkça ifade ederek çizdiği sınırlar ise bir ilişkinin besleyiciliğini ve sürdürülebilirliğini mümkün kılar. İlişkilerde uzun süreli düşünmenin, iletişimde destekleyici ve empatik dil kullanmanın, anlık duygusal ve dürtüsel tepkilerden kaçınmanın ve sabırlı olmanın; bir ilişkinin gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunduğuna inanıyorum.

Sözlerimi bitirirken, içsel yolculuklarımızın her bir yansımasını önce ilişkilerimizde göreceğimizi beraber hatırlayalım isterim. Çünkü ilişkiler, en büyük aynalarımız. Kendimizle şefkatli bir yerden kuracağımız iletişim, aynı zamanda partnerimiz ile kuracağımız iletişimi modellemektedir. Dilerim bu yazıyı okuyan her birimiz; kendimizi tanımak ve anlamak, ilişkilerimizde sağlıklı ve dengeli bir yol izlemek adına iletişim yaklaşımlarımızı farkındalıkla gözden geçiririz. Kendi iç dünyamızda barışı bulduğumuzda, dış dünyadaki ilişkilerimiz de bu barıştan nasibini alacaktır. Zira bizler insanız. Modernist devletler değiliz. 



Paylaşmak Güzeldir:

Furkan Çankırı
Furkan Çankırı
Boğaziçi Üniversitesi'nde Eğitim Bilimci olma sürecinde. Hikâye koleksiyonerliği, psikoloji ve yürüme eylemi ile hemhâl olarak kırılgan gerçekliğinde şaşkınlıkla yol almaktadır. Tutkularından biri Eurovision olan yazarımız, dünya vatandaşlığı hayali gütse de fazlasıyla Çanakkale sevdalısı. Biraz hayatı anlama çabası, biraz beşerî kültür, biraz da ne yaşıyorsa işte. Peki ya anlatmasa? Öylesini hiç sevmedi.