Geçen gün bir arkadaşımla Candan Erçetin konserine gittik. Yıllardır gitmek isteyip bir türlü gidemediğim konserinde; Erçetin, müziklerinden bildiğim gibi, yine harikaydı. Her şarkısında bir anlam, her anlamında bir ritim bulmaktan keyif aldığım sanatçı; konserini de bir anlamlar bütününün içinde şekillendirmiş ve şarkılarının ritmiyle İsviçreli Psikiyatrist Kübler-Ross’un yasın evrelerini tanıttığı modelini bir arada götürmüştü.
Peki bu yasın evreleri neydi ve Erçetin’in şarkıları bu evrelerin içinde nasıl akıp gitmişti?
Çok zor durumlarla karşılaştığımızda hayatımıza devam edebilmek için savunma mekanizmaları geliştiririz. Hepimizin tepkisi birbirinden ayrışabileceği gibi, çok benzer yoğunlukta hisler ve davranışlar da geliştirebiliriz. Elisabeth Kübler-Ross 1969’da yayımlanan Ölüm ve Ölmek Üzerine adlı kitabında bu noktaya değinir. Çok zor durumlardan biri olan ölüm teşhisiyle yüzleşen hastalarla çalışır ve ölüm teşhisi konan hastaların hangi duygusal aşamalardan geçtiğini gösteren yasın beş evresini anlatan teorisini geliştirir.
İlk aşama inkâr; başına geleni kabul etmezsin. Kimse kötü şeyler yaşamayı hak etmez ve bu yaşanan senin başına gelmiş olamaz. Bir sorun yoktur ve hayat senin için olağan akışında devam ediyordur.
“Sev, ister mutlu ol
İstersen delir
Umurumda değil…”
“Yalan, başkası yalan
Dünyada ölümden başkası yalan
Yalan, başkası yalan
Dünyada ölümden başkası yalan
Yalan, başkası yalan…”
İkinci aşama öfke; bu niye senin başına geldi diye sorgular ve sinirlenirsin. Bunun senin başına gelmesinin sebebi ne, bunun sorumlusu kim? Sen misin ya da bir başkası? Öfkeyi yönlendireceğin kanallar aramaya başlarsın ve kanalların sonunun nereye çıkacağı hiç belli olmaz.
“Hangi bahane avutur bilmem
Hangi günahın bedeli bu
Kandırmıyor ne gündüzüm ne gecem
Böyle intikam olmaz…”
“Geçimsizim bugünlerde
Kimsesizim bu yerlerde
Değersizim bu ellerde
Çaresizim doğduğum yerde…”
Üçüncü aşama pazarlık; başına gelen kötü duyguları kabul edersin ve öfken diner. Kendinle ve çevrendekilerle bir anlaşmaya varmak için olasılıklara bakarsın. Olayları daha sakin bir ruh hâlinde anlamlandırmaya çalışırsın ama ya başka ihtimaller yaşanabilseydi neler olurdu?
“Kim korkar hain kurttan?
Senin o küçük egondan
Haykırma yüzüme yüzüme
Dönmem ben yolumdan…”
“Sen de itiraf et hadi
Suç biraz da senindi
Dayanamıyorum, de hadi
Çok beklemesin bu kedi…”
Dördüncü aşama depresyon; farklı ihtimal ve duygular içinde yorgun düşersin. İhtimaller anlamsızlaşır, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yaşanılan duygularla yüzleşme ve bunun verdiği ruhsal çöküntü hâli başlar. Vücut artık tepki vermeye başlar.
“Önce savruldum yok oldum
Sonra dinlendim duruldum
Ve her giden parçam yerine
Yenisini doğurdum…”
“Bir ömür sürer sanmışım meğer
Ben boşa kürek çekmişim meğer
‘Vakit kaybıydı’, diyemem ama
Senden çoktan vazgeçmişim meğer…”
Beşinci ve son aşama kabullenme; başına gelenle yaşamayı öğrenirsin. Hâlâ üzgün olabilir, özlem duyurabilirsin geçmişe ama hayata nasıl devam edeceğini bilirsin. Yasın son evresi, hayata devam etmenin ilk evresidir kabullenme.
“Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım…”
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum?
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar?
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var?
Tabii ki ben böyle olduğum için bahar…”
“Biz milyonlarca kuştuk, Kaf Dağı’na kanat açtık
Acı çektik yaralandık, bilmiyorduk aldandık
Kimimiz yollarda kaldık, dünya malına kandık
Kimimiz sebat ettik, yedi vadiyi aştık…”
Hayatta büyük değişimler belirsizlik doludur ve sancılı olur. Böyle durumlarda başımıza ne gelecek hemen öğrenmek ve bir çırpıda yaşamak isteriz. Bir çırpıda yaşamaksa her zaman mümkün olmaz, ki çoğu zaman da o kadar hızlı olmaması iyi bir şeydir bence. Bir kâğıt kesiğinin oluştuğu anı düşünün. Kâğıdı vücudunuzda ne kadar hızlı gezdirirseniz açtığı yara o kadar derin olur ve acısını o an yaşayamadan ileriye atarsınız. Ne kadar yavaş olursa o anki duyguları o kadar yoğun hissedersiniz ama geleceğe daha az acı ve yara izi bırakır, yaşanmışlığı ise cebinize koyarak devam edersiniz. Elisabeth Kübler-Ross büyük değişiklikleri yaşama konusunda bir yol haritası sunarken Candan Erçetin’in bu akışı takip etmesi ve bunu konserine yansıttığını görmek ise kesişimlerin gücüne dayanan bambaşka bir yol haritasının kapısını araladı.
Not: Her zaman konseptlerin birbirine değdiği noktaları sevmişimdir. Bu kadar hayatın içinden, yaşadığımız süreçlere değinen noktaları fark ettikçe yaşadığımız travmatik süreçleri şarkılarla da aşabileceğimizi görmek bana iyi hissettirdi. Bir akış içerisinde değişen ve dönüşen şarkılar ve bunun anlamsal bir bağlama oturması ise elbette yeni kapıların açılacağının işaretiydi.
“Değişiyoruz ama iyi midir kötü mü bilemem, dönüşüyoruz ama hayra ya da şerre yoramam.”
Kaynakça:
Kübler-Ross E. Ölüm ve Ölmek Üzerine [Çeviren Büyükkal B]. İstanbul: April Yayınevi; 2010.
Erçetin, Candan. ‘Umrumda Değil’. Hazırım. 1995
Erçetin, Candan. ‘Yalan’. Çapkın. 1997
Erçetin, Candan. ‘Söz Vermiştin’. Elbette. 1999
Erçetin, Candan. ‘Ben Kimim’. Kırık Kalpler Durağında. 2009
Erçetin, Candan. ‘Kim Korkar’. Kim Korkar. 2018
Erçetin, Candan. ‘Bahane’. Melek. 2004
Erçetin, Candan. ‘Parçalandım’. Neden. 2002
Erçetin, Candan. ‘Meğer’. Melek. 2004
Erçetin, Candan. ‘Elbette’. Elbette. 1999
Erçetin, Candan. ‘Bahar’. Kırık Kalpler Durağında. 2009
Erçetin, Candan. ‘Milyonlarca Kuştuk’. Milyonlarca Kuştuk. 2013
Erçetin, Candan. ‘Değişiyoruz’. Değişiyoruz. 2018
https://open.spotify.com/playlist/4Zw5rMzimtIDPBTSTSMQO4?si=BMv4LsVcSMqbRGKqC5Qgtg