Küçük elleriyle meydanın ortasında duruyordu. Sadece elleri değil her şeyi küçüktü. Küçük bir insandı; kavrayamazdı büyük idealleri ama yine de anlıyordu, o küçük kalbine rağmen bu kutlama meydanının değerini. Saçları taranmıştı, kıyafetleri önceden alınmış ama olmamıştı, terzi elinden geçmişti anlaşılan. Bir bayrak elinde sallıyordu, sağdan solla; soldan sağa. Onun için çok büyüktü bulunduğu meydan, güçsüz ve yalnız hissediyordu onu izleyen anneannesine rağmen. Fotoğraflarda kaygılı çıkmıştı mesela ya da gözleri küçük dostlarını arıyor gibiydi. Bayrak elinde bir sağa bir sola sallanıyordu.
Küçük bedenine büyük kıyafetler giydirmişlerdi bir başkasının. Pullu, kalın, renkli ama çoğunlukla mavi kıyafetlerdi bunlar. Bu kıyafetlerin anlamını anlamasa da küçük ellerin sahibi, yine de gurur duyuyordu. Efe derlermiş bunları giyenlere, bunun bilincindeydi. O da aynı bayraklı kız çocuğu gibi yapayalnızdı meydanın ortasında; babaannesi çekse de fotoğraflarını, gözleri üzerinde olsa da her saniye, yine de meydan büyük o küçüktü. Haftalarca çalışılmıştı bugün için belliydi. Küçük elleri havaya kalkmıştı birçok kez ve ayakları birbiri ardına atılmıştı belki yüzlerce kez. İşte haftalar sonunda o ve küçük efe kıyafetli arkadaşları, bu büyük meydanda sıralarını bir heyecanla bekliyorlardı.
Küçük elleriyle koca meydanda yalnız kalsalar da ağır kıyafetler giymiş olsalar da korksalar da kimi çocuklar gibi köşede annelerine sarılıp ağlasalar da hepimiz o meydandaydık. Bizi çevreleyen, adını dahi bilmediğimiz bir kasabanın köyünden gelen o küçük ellere neşter veren, kalem tutturan, kokpitte transatlantik uçuşlar yaptıran cumhuriyetti. 8 çocuklu bir ailenin küçük çocuğu; kız çocuklarının okutulmadığı bir köyde, küçük elleriyle yapayalnızken bozkırın ortasında; cumhuriyet vardı. Onu okutan, çağdaşları ile yarıştıran bir cumhuriyet vardı. Karanlıklarda inşa etmesi zor görünüyor olsa da kuleleri, odaları aydınlatan bir cumhuriyet vardı. Kadınıyla erkeğiyle ayrım gözetmeden, zihinlere ve yıldızlara uzanan hayalleri eken bir cumhuriyet vardı. Minik elleri kimse düşünmese de düşünen bir cumhuriyet vardı.
Bayrak sağdan sola ve tekrar sağa dalgalanmaya devam ediyordu. Danslar, müzikler ve marşlar, o öteki görülen bozkırın ortasındaki köy kızı için çalıyordu. Babası okuma bilmeyen ve tarlasını çocukları okusun diye eken o baba için çalıyordu. 8 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olan, kanser alanındaki çalışmaları ile tanınacak o erkek çocuğu için çalıyordu. Cumhuriyet fikri, geleceği arzulayan bireylerin zihinlerinde bir bayrak gibi taşınıyordu. Bayrak minik elinde bir sağa bir sola sallanıyordu.