Nice heyecan dolu asırlara!
Bu benim Türkiye’den uzakta geçirdiğim ilk cumhuriyet bayramım, dolayısıyla diğer hepsinden daha duygusal ve dürüst olacaksam diğer hepsinden daha çok önemini idrak ettiğim bir hâlde geçiyor. His dünyama uygun olarak bu bayramı anılarımla kutlamak istedim:
Allah bir yerden alıp bir yerden veriyor sözüne inanır mısınız bilmiyorum ama dedem 2012’de vefat etti. 2013’te de yakın bir arkadaşımın dedesiyle tanıştım: Emin amca. Cumhuriyet bir kelimeyse de mefhumsa da tanıdığım insanlar içinde ona herkesten çok bağlıydı. Atatürk’ün sağlığına yetişememiş olsa da onun adını her duyduğunda, sanki her gününe tanıklık ettiği yakın bir dostunun adını duymuşçasına heyecanlanır, gözlerinin içi parlardı. Hemen her bayramda geçit törenlerini izlemeye gider, buna özel ihtimam gösterirdi. İzlediğim ilk geçit törenine de beni o götürmüştü. Gün bittiğinde yorulmuştuk ancak millî bir gururla dolmuştuk. O günden sonra her bayramda o tadı hissettim. O günden sonra her bayramda Emin amcayı andım.
Emin amca, onu tanıdığımda 70’lerindeydi. Onu hiç tıraşsız görmedim. Bıyıklarını hiç düzensiz görmedim, bir tek gün bile kirli sakallı görmedim. Hatta sağlığının bozulmaya başladığı zamanlarda yaptığımız geçmiş olsun ziyaretinde bile sakalları tıraşlıydı. Artık çalışmamasına rağmen dükkâna her uğradığında onu kumaş pantolon, gömlek ve ceketle görürdüm. Bu düzenin nereden geldiğini anlayamaz, Emin amcanın eski toprak olmasına verirdim. Her gün haber dinler, elinde olmadan sinirlenir, gözüne kestirdiği siyasetçilere verip veriştirirdi. Haberler bittikten sonra üçümüzün de gündem hakkında tek tek görüşlerini alır, karamsar bir havaya büründüğümüzü görürse de en son ümitvar olmamızı öğütlerdi.
Bu haber bültenlerinden biri bana unutamayacağım bir anı yaşattı. Siyasetçilerden biri İnönü hakkında ileri geri konuşmuştu. Bu, benim o dönemde bulunduğum siyasi pozisyona uygundu; dolayısıyla ben o sözlere katılıyordum ancak Emin amca buna köpürmüştü. Ben de o siyasetçiye hak verince ve bunu da sakin kalmayarak daha duygusal bir yolla yapınca bir anda tansiyon yükselmişti. Hem durumu yatıştırmak için hem de dışarı çıkmak istediğimizden, izin isteyerek dışarı çıktık. Daha doğrusu arkadaşlarım beni çıkardı. Günün geri kalanında Emin amcaya nasıl cevap verebileceğimi düşündüm. İnönü’nün ne kadar kötü bir insan olduğunu ona kanıtlamak istedim ki tartışmayı kazanabileyim. Akşam döndüğümüzde, şu an utançla hatırlıyor olsam da huysuz ve sinirli hissediyordum ve en ufak bir şey söylese tekrar İnönü’yü eleştirmeye başlayacaktım. Argümanlarımı hazırlamış, Emin amcanın bir şey demesini bekliyordum. Geldiğimizi görünce gülümseyerek yanımıza geldi.
Elini omzuma koyup “Hırlıya baktın mı?” dedi.
O an hiçbir şey ifade etmeyen bu soru karşısında afallayarak:
“Anlamadım Emin amca ne hırlısı?” dedim.
“Sabah sormuştun ya, hırlı mıdır hırsız mı diye bir deyiş var. Buradaki hır veya hırlı kelimesinin anlamına bakacaktın, ben bilmiyorum demiştim sana.” dedi.
Hem merakı karşısında hem de sabahki tartışmamızı unutması karşısında şok olmuştum. İçim sevgi ve minnetle dolmuştu. Utanmıştım da aslında ben gün boyunca ne düşünmüştüm o ne düşünmüştü. Üstelik benden istediği şeyi de yapmayı unutmuştum. Hızlıca elime telefon alıp bu kelimelerin kökenini araştırmıştım ama ne yazık ki bulamamıştım. Sonuç olarak “Hayır Emin amca, bir anlamı yokmuş.” demiştim[i].
Kendisini geçtiğimiz yıl kaybettik. Belki kendine en yakışan tarihte vefat etti. Bir cuma günü. Ancak özel bir Cuma: 27 Mayıs 2022.
Teyzem 2015’te vefat etti, 2016’da yakın bir arkadaşımın annesiyle tanıştım: Özlem teyze. Kendisi cumhuriyete ne kadar bağlıydı bilmiyorum, bu minvalde bir paylaşımımız hiç olmadı; ancak kendisi cumhuriyetin sağladığı fırsat eşitliği sayesinde Ödemiş’in bir köyünde pek de stabil olmayan bir ortamda büyüyüp daha sonra kazandığı tıp fakültesi ile kendi hayatını kurmuştu. Ona da bir gün oğluyla birlikte okuldaki hocalardan dert yanarken bana ve oğluna bakarak şöyle demişti:
“Yavrucuğum, oğulcuğum hocalarınız diyor diye değil, kendinize saygı duyduğunuz için böyle davranmamalısınız.”
Bu benim daha önce üzerine düşündüğüm bir kavram değildi. Kişinin kendisine saygı duyması ne demekti, saygı dışarıya gösterilen bir şey değil miydi? Sonra bilişsel çelişkime denk gelmiş olacak, uzunca bir süre bu sözleri kulak ardı ettim ama bir kavram olarak kendine saygı göstermek aklımda kaldı.
Emin amcanın vefat ettiğini öğrendiğimde onunla anılarım gözümün önünden akıp geçerken Özlem teyzenin bu sözleri aklıma geldi. Sanırım o zaman anladım Emin amcayı. Kendisine saygısı olduğu için tıraş oluyordu; gömlek, pantolon ve ceket giyiyordu.
Cumhuriyet büyüktür, kutludur. Ancak cumhuriyetin bu büyüklüğü; fabrikalar inşa ettiği için, uçak üretebildiği için veya dünyaca ünlü sanatçılar yetiştirdiği için değildir. Moderniteyi ve anıtlarını bir kenara koyalım ve insana odaklanalım. Bunca yıl yaşamaktan ve bu kadar eğitimden sonra benim cumhuriyetten anladığım şeyin hülasası Emin amcadır. Birey olmaya cesaret etmek, kendine saygı göstermek, karşısındakinin fikirlerini içtenlikle dinlemek ve yaşa bağlı olmayan bir merak…
Emin amca gibi olmak dileğiyle…
[i] Ancak bugün internetteki Türk Dil Kurumu Sözlüğünde hem hırlı kelimesinin kökeni hakkında bilgi var hem de hır kelimesinin açıklaması. O yüzden burada sizlerin huzurunda 10 yıllık bir borcu ödemek istiyorum.
Hır: Kavga, dalaş.
Hırlı: İşinde doğru, uslu, iyi (kimse), Yaramaz, şımarık, kötü (kimse).
Hırsız: Başkasının malını çalan kimse; uğru.
Görüldüğü üzere hırlı kelimesi aynı anda iki zıt anlama gelebilen bir kelime. Dolayısıyla hem hırsızın zıddı olarak olumlu bir sıfat hem de hırgür çıkarmanın içerisinde olumsuz bir sıfat haline gelebiliyor.