Çanakkale’yi ilk kez 2017 senesinin yaz ayında ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Artık hazırlık sınıfını tamamlamıştım, ailemle beraber memlekete dönecektik. Kocaeli güzergâhı yerine bu sefer hiç görmediğimiz yerleri görerek geçmek istemiştim. Gelibolu Yarımadası üzerinden Kuzey Ege sahil hattı boyunca ilerleyip Nazilli’de noktalanacak bir program hazırladık. Rotamızın ilk ayağı Gelibolu Yarımadası ve şehitlikler oldu. Bu ilk ziyaretim beni Çanakkale’ye derinden bağladı. Yarımadanın dillere destan güzelliği, coğrafyanın sükûneti, renkleri bende yoğun bir mutluluk, heyecan hissini uyandırırken ziyaret ettiğim şehitlikler de bende yine yoğun bir üzüntüyle karışık hürmet duygusunu canlandırdı. Bu deneyim Çanakkale’ye karşı sevgimin temelidir diyebilirim. Gelibolu gezimiz bitince merkeze geçip geceyi orada tamamlamayalım dedik. O kavurucu yaz sıcağından sonra boğazdan arabayla geçerken esen serin hava, gün boyu sıcaktan bitap düşen bedenlerimize ilaç gibi geldi. Yüksek tavanlı eski bir binanın içinde bulunan öğretmen evinde konakladık aynı gün.
(Gelibolu’da bir yol, Ağustos 2022)
Ertesi gün erken kalkıp ilk Deniz Müzesini ziyaret ettik, ardından da yola çıkıp Troya kazı alanına ulaştık. Troya’dan geriye ne kaldı deseniz, pek bir şey yok. Üst üste yığılı, ne olduğu kısmen anlaşılır taşlardan başka bir şey yok yani. Ancak o mekânı özel kılan mekânın barındırdığı hikâyeler. Üzerinde yürüdüğüm topraklarda bir zamanlar Hektor’un, Akilleus’un, Priam’ın, Paris’in ve daha nice kahramanın yürüdüğünü anımsadığım vakit içimde sebepsiz bir gurur oluşuyor. Yüzyıllar evvel bir efsanenin yaratıldığı bu ülkede bugün bir gezgin edasıyla adımlamak, tarihin karşısında ne kadar küçük olduğumu bana hatırlatıyor.
İlk ziyaretim bu şekildeydi. O zamandan beri ikinci bir kez daha gitmek hep içimde bir ukdeydi. Bunu da ancak ilk gidişimden beş sene sonra, 2022 yazında günübirlik bir geziyle gerçekleştirebildim. İlk gördüğüm zamandan beri Saros Körfezi’nin kumlu sahillerinin birinde yüzmek istedim. Kuzey Ege’nin serin sularını tenimde hissetmeyi arzu ettim. Bunu da arkadaşlarla organize ettiğimiz günübirlik bir deniz gezisi şeklinde ayarladık. İstanbul’dan hareket edip uzun bir yolculuğun ardından Kabatepe Sahili’ne vardık. Bir görmeniz lazım ki ne güzel! Ayağımızın altında kireç beyazı kum, arkamızda yemyeşil çam ormanları; önümüz berrak, masmavi deniz ile açık gökyüzü.
(Kabatepe Plajı, Ağustos 2022)
Deniz kenarına gittim mi sahilde oyalanmayı sevmem, oyalanana da gıcık kaparım. Ne o öyle yatalım, biraz bekleyeyim? Hemen soyundum denize atladım. Hep anlatırlardı, ben de doğrulamış oldum kendim için. Kuzey Ege suyu soğukmuş. Denizden o kadar uzun süre uzak kalınca tabii hiç koymuyor bana. Daldım, kulaç attım. Arkadaşlarla güreştik, yarıştık. Yorulduk, çıktık. Sonra bir daha, sonra bir kez daha girdik. Yedik, içtik, eğlendik. Neşemiz yerinde, güneş tam tepemizde. Vakit ayrılma vakti olunca içime de bir hüzün çöktü ama. Oradan aldığım keyif bana belli ki yetmemişti. İstanbul yoluna düşerken camdan dışarıyı seyredip olabildiğince haz almaya baktım. Kim bilir bir daha ne zaman düşecekti yolum? Çok geç olmadı neyse ki. Bir sene sonra, benzer bir tarihte yine Çanakkale’deydim.
(Bozcaada, Ağustos 2023)
Haziran’dan beri içimde bir uzaklaşma isteği vardı. İstanbul’da daralıyordum. Başka bir yere gitsem daha mı iyi olurdu, bilmiyorum. Ancak tebdil-i mekânda ferahlık vardır sözüne çok inanırım. O yüzden yeni bir ortamın, kısa süreli de olsa, benim için çok iyi geleceği kanısındaydım. Nitekim araya iş başvuruları, görüşmeler, mezuniyet girdi derken bir türlü nasip olmadı. Temmuz ayında bu kaçış arzusu daha ağır bastırdı. Bana eşlik etmek isteyecek birilerini ararken adeta yıldızlar bir araya geldi ve dört arkadaş, zamanlarımızı ayarlayıp üç günlük bir gezi organize etmeyi başardık.
Geziyi büyük oranda ben organize etmiş bulundum. Bundan iftihar ettiğim için belirtiyorum, sevgili arkadaşlarım için de umuyorum zevkli bir gezi oldu. Rotamızın ilk ayağı olarak Bozcaada’yı seçtik. Sabah erkenden Çanakkale merkezden yola çıktık. Vapur ile adaya varınca ilk hedefimiz tahmin edin neydi? Elbette, deniz. Ayazma Plajı; ünü Bozcaada’yı aşan, Türkiye’nin en ünlü plajlarından. Güneş sarısı bir kumsal, alabildiğine uzanan sahil, buz gibi sığ bir denizle Türkiye’de yüzebileceğiniz en hoş denizlerden.
(Ayazma Plajı, Ağustos 2023)
Ancak önerim, giderken ne temin etmeniz gerekiyorsa merkezden temin etmeniz olacaktır. Zira orada bazı mekânlar bulunsa da fiyatlar gerçekten uçuk. Merkeze uzaklığın fırsatından yararlanıyorlar.
Öğleden sonra 4 – 5’e dek kaldıktan sonra geri Bozcaada merkeze döndük. Merkezi şirin bir köy. Küçük, turist kalabalığına rağmen sakin. Öyle çok tarihi yapılaşma yok yalnız. Bu beni biraz hüsrana uğrattı. Yeni yapılaşmalar, beklentimden daha fazlaydı. Yine de ada, tarihini muhafaza etmeyi sürdürüyor. Adadaki Bozcaada Yerel Tarih Müzesi de geçmişin hafızasını diri tutmaya yönelik harikulade bir çalışma. Ne yazık ki müzeyi ziyaret etmeye yetecek kadar zamanımız yoktu. Ancak orayı da bir dahaki sefere not ettim şimdilik.
Bozcaada’ya dair en meşhur şeylerden biri de adadaki şarapçılık faaliyetleri. Eğer şahsi aracınızla gelirseniz adadaki bağları ziyaret edip tadımlar yapabilirsiniz. Adanın kendine özgü üzümleri de bulunmakta. Bu üzümlerden elde edilen şarapları tatmak, ada deneyiminden koparılmamalı. Bağa gidemiyorsanız da merkezde bir mekâna oturabilirsiniz.
(Çamlıbağ Şarapları, Bozcaada, Ağustos 2023)
Bozcaada, Tenedos ismiyle de anılır. Bu isim Rumca ismi olup antik zamanlardan beri kullanılagelir. Hatta İlyada içerisinde de Tenedos isminin birkaç kez anıldığına şahit olursunuz, ancak herhangi mühim bir olayın parçası değildir. Eskiden çok sayıda Rum yaşarken zaman içerisinde adada Türk nüfus kalabalıklaşmış, Rum nüfus da göçler sebebiyle gitgide azalmış. Adaya Türkçe ismi de bir hayli yakışıyor. Hakikaten ada uzaktan bakınca tam bir bozkır. Ağaç örtüsü çok geniş değil, ancak adanın arkasında daha yaygın. Ana karaya bakan yönüyse çoğunlukla kayalık gibi.
Adanın en ikonik simgelerinden bir başkası ise değirmenler. Adadaki eski yaşam biçiminin aynası aynı zamanda. Bugün işlevselliğini kaybetse de görsel açıdan oldukça tatmin edici bir manzara sunuyorlar. Bilhassa günbatımı anında, açık havada eşsiz bir deneyime tanıklık etmenize imkân tanıyor.
(Bozcaada, Ağustos 2023)
Değirmenler yüksek noktada konumlandığı için günbatımı manzarası kalbinizi küt küt attırıyor sevinçten. Birkaç fotoğraf daha ekliyorum.
Gezimizin ilk, tatilimizin ikinci günü böyle rüya gibi başladı. İkinci gün ve tatilin son günü de ilk günkü kadar tecrübelere gebe bir gün oldu. Benim için büyük, insanlık için küçük bir adımdı. Araba kiraladım. Hatta otomatik kiraladım sanarken manuel kiralamışım… Başta korktum fakat sonradan her manuelin, özellikle yeni nesil arabaların, bizim aile aracımız eski Seat gibi olmadığını fark edince korkum geçti. Sürüşü gayet rahattı. Dönüşte balataları biraz yaktım ama şşşş, fazla ses etmeyelim.
Önümüzde neredeyse göğe uzanan uçsuz yollar; sağımızda, solumuzda sarı toprak ve toprağı gölgeleyen ormanlar huzur içinde yayılmışlar. Bir saatten biraz daha uzun bir yolculukla ilk durağımız Kadırga Koyu’na varıyoruz. Bugün hava dünden de sıcak, kavruluyoruz adeta. Ben yine çok oyalanmadan koşturdum denize. Bu sefer sahil taşlık. İnsan sık sık deniz kestanesi görürüm diye bekliyor ama şansımıza deniz çok temiz. Belki de biz temiz noktasına denk geldik. Ayazma’dan farklı olarak deniz anında derinleşmeye başlıyor fakat, dibi öyle net görünüyor ki açılsanız da dibini yine sakin suda rahatça gözlemleyebilirsiniz. İhtiyatlı davranmakta fayda var yine de. Neticede açık deniz. Oldukça da derin. Burası yine Ayazma gibi serin bir suya sahip. Suya girince sırtınızı koyun arkasında yükselen dağa, yüzünüzü de manzaraya canlılık katan Midilli adasına veriyorsunuz. Midilli Adası öyle yakın ki sanki elinizi uzatsanız tutacaksınız. Bu kadar yakın, erişmesi de o kadar zor. İnsanın içine oturuyor gerçekten.
(Assos Kadırga Koyu’na yaklaşırken, Assos, Ağustos 2023)
(Assos Kadırga Koyu, Ağustos 2023)
Bu sefer ufak bir zaman kısıtımız vardı. Dönüşü pazar akşamına ayarladığımız için arabayı da günübirlik kiralamıştık. Teslimini en geç akşam 7’de tamamlamak gerekince bu dillere destan Assos’ta biraz hızlı gezmemiz elzemdi. Vakit kaybetmeden ne vakittir ziyaret etmeye can attığım Behramkale tarafına geçtik. Behramkale de eski bir Rum yerleşkesi. Rum zamanlarından kalan kaya evler, hâlâ gururla ayakta. Köyün kendine has mimarisi, kullanılan taşlar mekânı daha özel kılıyordu. Yokuş yerleri çıkması zordur ancak her zaman en iyi manzara da yüksek yerlerden olur. Behramkale’de de durum farklı değil. Sıcaktan dilimiz damağımız kurusa da yukarıyı tırmandıkça bütün Edremit Körfezi, arkamızdaki ormanlar ayağımızın altında bitiyor.
(Behramkale, Ağustos 2023)
En tepeyi zorlamamızın temel sebebi; Assos Antik Kentine çıkıp, Athena tapınağını görmekti aslında. Nihayetinde müzeye ulaştık, kartları basıp geçtik. Kaç zamandır görmeyi arzuladığım Assos Antik Kenti’ndeydim artık. Geriye akropolisinden büyük oranda yıkıntılar kalan bu kentte benim gibi insanların yüzyıllar önce adımladığını, belki işlerini görmek için o dükkân senin bu dükkân benim koşturduğunu tahayyül ettim. Belki gün sonu gelince de tapınağa duaya gittim. Ufak şeyler, ama sıradan bir insanın o zamanlarda bir gününü nasıl geçirdiğini düşlemek zevkli bir aktivite bence.
(Assos Antik Kenti, Ağustos 2023)
Vakit daraldığı için hızlı bir gezi yapmak mecburiyetinde kaldık. Biraz daha turlayıp hediyelik eşya ayarladıktan sonra arabaya atlayıp Çanakkale’nin yolunu tuttuk. Son günümüzü biraz daha şehir içinde keşfe harcadık. Birtakım tatlı restoranlar, barlar, kafeler… İlk kez İstanbul’da yediğim meşhur peynir helvasını, bir de Çanakkale’de tattım. İki türlü yapıyorlarmış, birisi benim önceden yediğim kızarmış olan; ötekisi de kızarmadan bıraktıkları, beyaz renkli, muhallebi görünümlü olan versiyonu. Her ikisi de çok lezzetliydi ama kızarmış olan kesinlikle daha hoş bir tada sahipti.
Çanakkaleli arkadaşımızın tur rehberliğinde merkezde birkaç lokasyonu keşfettik. Ayrılmadan önce kendisiyle uzun uzun oturduk, sohbet ettik. Ardından veda vakti gelince de otogara geçtik. Tuhaf bir otogar tuvaleti deneyimi de edindikten sonra kürkçü dükkanına geri döndük. Hayat sonra bildiğiniz düzende devam tabii.
Yazımı sonlandırmadan önce kıymetli yol arkadaşlarım Kadirhan, İnci ve Nisa’ya sevgilerimi iletiyorum. Umarım onlar da okuma fırsatı bulurlar. ☺