Turuncu
Ağustos 3, 2023
Aşksız ve Yurtsuz Yaşamın Kepazelikleri 
Eylül 3, 2023

Anadolu Ateşi İzlenimleri 

Yazılarıma gelen sitemlerden birisi, çoğu zaman benden pek bir parça içermemesi. Bunun aslında kendim de bilincindeyim. 

Seyrettiğim, gözüme batan, ilgimi çeken bir konuyu kaleme alırken ekseriyetle dışarıdan bir gözle gördüklerimi aktarıyorum. Tanıklık ettiğim ya da merakımı celbeden olguları anlatırken hisler noktasında yazılarım çok cılız kalıyor. Sebebi aslında şu: Hayatımın hiçbir evresinde düşüncelerini, hislerini açığa vuran birisi olmadım. Zaman zaman benim de kendimden bir şeyler paylaşmam gereken durumlar oluyor. Misal, yakın arkadaş ortamında veyahut yeni bir tanışma anında. Herkesin kendinden bir şeyler dökündüğü ortamda, ben de kendimden bir şeyler paylaşmayı arzu istesem bile yine de yapamıyorum. Alışkanlık, kişilik özelliği diyebiliriz. Kimileri böyle bir kişilik özelliğini övebilirken kimileri de bunun kişinin kendisi için zararlı olabileceğini düşünebilir. Elbette hayattaki pek çok hususta olduğu gibi bunda da ölçüyü korumak en doğrusu fakat ben terazinin bir ucunu çok bastırdığım için biraz da öteki tarafına yüklenmem lazım. Bakalım dilediğim amaca ulaşabilecek miyim?

Öncelikle yazılarımın konularına, biçimine değineyim. İçerik olarak bir gazete makalesini andırabiliyor. Bu aslında tesadüf değil, bir aralar gazeteciliğe duyduğum hevesten kaynaklanıyor. Okuduğum, izlediğim, dinlediğim eserlere kendimce bir yorum getirmekten, bu yorumları bir düşünce yazısı şeklinde aktarmaktan hep zevk aldım. Kendi kendime oynadığım bir tür oyun gibi görebiliriz. Sizleri üç paragraflık uzun bir girizgâhın ardından daha da yormadan ana konuya geçeyim yavaşça. 

Anadolu Ateşi – Efsanelerin Dansı takvimini düzenli olarak takip ediyordum ama gitmek bir türlü nasip olmuyordu. Zira programlar devamlı hafta içi yapılıyordu. Bu sefer hafta sonu programını yakalayınca fırsatı kaçırmadım, aldım bileti. Başta balkondan almıştım, tepeden izlemek daha iyi bir görüş açısı sunar diye düşünerek. Ancak katılım düşük olunca herkesi ön sıralara çektiler. Beklediğimden de iyi bir açıya kavuşmuş oldum.  

Açılış, projeksiyondan yansıtılan bir videolu tanıtım ile başladı. Bütün gösteri boyunca en çok göz zevkini yoran da bu videolar, animasyonlar oldu. Videoların normal kalitesi nasıl bilmiyorum ama, orijinalinde de pek iyi çözünürlükte olduğunu zannetmiyorum. Dahası işin içine projeksiyon girince (Belki kalitesi iyi değildir.) videoların kalitesi de epey kötüleşmiş. Kullanılan videolar 2007 senesindeki 240p YouTube videolarını andırıyor desem, abartı olmaz. Bu videoların elden geçirilmesi gösteriye daha da değer katacaktır şüphesiz. 

Videolara dair ayırdığımız bu kısa paragrafı geride bırakıp şimdi danslara geçelim. Dansların her biri; Doğu ve Batı’nın kaynaştığı, sayısız medeniyetin yeşerip solduğu Anadolu’da, bir nesilden ötekine aktarılagelen halk danslarının çağdaş koreografi ile müthiş bir harmanı. Bunu her dans için söylemek doğru olur mu, emin değilim. Nitekim bazılarında geleneksellik daha ağır basarken bazılarında o çağdaş koreografiyi daha çok hissediyorsunuz. Tabii dans konusunda bir bilginliğim yok, bunu yalnızca dansları karşılaştırdığımda bende oluşan etkiye göre yorumluyorum. 

Örneğin bazı danslar çok tematikti. Bu danslardan bazıları, Nemrut Dağı’nda taş işlemelerde görülen insan figürlerinden yola çıkarak hazırlanılmış gibi. Her dansın başında arkaya yansıtılan görseller bize dansın ilham aldığı figürler, kültürel öğeler hakkında bir ipucu veriyor. Fakat Kafkas dansı icra edilirken örneğin, böyle bir şeye rastlamıyoruz. O sebeple dansın çağdaş koreografi kapsamında ne derece değerlendirildiği kafamda muğlak. Çünkü kıyafetler de bir Kafkas dansında giyilen kıyafetlere oldukça yakın. Kostümler açısından bazı danslar sizlere dansın ait olduğu yöreye dair bir fikir verse de bazı durumlarda tahmin etmesi güç olabiliyor. Bilhassa o dans, aşina olduğunuz bir dans değilse. Peki bu dansların ait oldukları yöreleri nasıl tanıyoruz? Öncelikle kostümler oldukça yardımcı. Arkada planda projeksiyon ile yansıtılan antik figürler (daha çok Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu danslarında), geleneksel dokuma halılar, manzara videoları (özellikle Kafkas ve Karadeniz danslarında) da bize bir fikir veriyor. 

Bu dansları günümüzde anlamlandırdığımız yöresellik anlayışına göre kategorize edebileceğimiz gibi uygarlık seviyesinde de düşünmek mümkün. Örneğin Güneydoğu Anadolu aslında bir Mezopotamya dans kültürü gibi tahayyül edilebilir. Bir dans da Helenistik döneme atfedilmişti. Kafkas dansları isminde dahi yine geniş, müşterek bir kültürü temsil etmekte. Bölgesel veya uygarlık düzeyinde olabildiği gibi, şehir düzeyinde de oluyor. Örneğin İstanbul’daki dans kültürü üzerine de iki-üç dans vardı. Birisi bunların Roman kültürüne aitti. Ayrıyeten din de dans ögesi olarak mevcuttu. Temanın ne olduğunu tahmin etmek güç olmaz: Semazen gösterisi. Dansların konsept olarak bu merhalede bir çeşitlilik içermesi takdire şayan. İzleyicinin gözü kimi zaman rengarenk kostümlere, kimi zaman temposu yüksek dans figürlerine transa geçmiş gibi takılıyor. Müzikler çoğunlukla davul kullanımı içerdiğinden oldukça canlı. Hareketli müziğe bir o kadar hareketli danslar da eşlik edince seyirciyi dahi tempo tutmaya, oturduğu yerde hareketlenmeye teşvik ediyor. 

Bu program 20 dakikalık arayı da dahil edince yaklaşık 1,5 saat kadar sürmekte. Anadolu Ateşi’nin var oluşundaki felsefe etkileyici bir atmosferin oluşmasında çok mühim, fakat burada dansçıların başarısını es geçmek olmaz. Eminim birçok farklı dans stilinde uzun süren çalışmalarının sonucunda, karşılarında kendilerini hayranlıkla seyreden yerli yabancı seyirciyi görmekten dansçılar da bir hayli iftihar etmiştir. Kendi içerisinde harikulade bir organizasyonu izlemenin zevki gerçekten bambaşkaydı. Bununla birlikte insan istemsizce bir karşılaştırmaya girişmiyor da değil. Mayıs ayında gittiğim Notre Dame de Paris müzikalinde de dans ögesi ziyadesiyle önem arz etmekteydi. Öyle ki o performansta dansçıları takip ederken bu arkadaşların yalnız bir dansçı değil, aynı zamanda birer akrobat olduklarını da fark ediyorsunuz. O gösterideki dans figürleri uygulanırken ortaya koydukları çevikliği seyirci de rahatça seziyor. Nitekim daha sonra ekibi araştırınca aralarında gerçekten de akrobat-dansçılar olduğunu görmüştüm. Benzer bir durum Anadolu Ateşi için de geçerli midir? Ben izlerken daha önceki gösteri de tecrübe ettiğim o hissi tam alamadım. Burada Kafkas dansını sunanları ayrı değerlendirmek gerekecektir tabii. Ancak genel itibariyle akrobat çevikliğini hissettirmedi bana. Tabii bu bir eleştiri değil. Fakat daha önceden akrobatik becerilerin dansa ne denli büyüleyici bir nitelik kattığını tecrübe edince böyle becerilerin Anadolu Ateşi bünyesinde de çok etkileyici duracağını öngörüyorum. Dans ekibinin ortaya koyduğu itinalı gösteri her hâliyle gözlere şenlik. Herkesin en az bir defa izlemesini öneriyorum. Hele bir de Aspendos’ta izlerseniz zevkinizin daha da doruğa ulaşacağını düşünüyorum. AKM’nin Türk Telekom Opera Salonu, bütün ihtişamına rağmen sanki böyle bir gösteri için tasarlanmamış. Örneğin Harbiye’de bu gösterin sunulması, genellemek gerekirse bir açık hava ortamında, daha tesiri yüksek bir şov olmasına imkân tanırdı. Bu sebeple Aspendos Antik Tiyatrosu’nda, asırlar evvel Romalıların tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapan kadim yapının içerisinde adeta bir geleneği sürdürmek mahiyetindeki gösteriler hem izleyici hem de orada sahne alan ekipler için olağanüstü bir deneyim olsa gerek. Ben de o atmosferden bir gün nasibimi almak isterim. 

Umarım sizler için de gitmenize vesile olacak bir okuma olmuştur bu paragrafa kadar. Şimdi de neden Anadolu Ateşi’ne çok uzun zamandır gitmeyi arzuladığıma değinmek istiyorum biraz. İlk defa Anadolu Ateşi’ni televizyonlarda ne zaman gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Ben 2000’lerin sonunda veya 2010’ların başlarında sık sık gösterilerin haberini gördüğümü hatırlıyorum yaz aylarında. O haberlerde genelde Aspendos Tiyatrosu’ndaki performanslardan bahsederlerdi. O güzide antik tiyatroyu da ilk defa bu gösteriler vesilesiyle duymuş bulundum. Yayımlanan fragmanları zevkle seyrediyordum. Başka bir zaman Aspendos Tiyatrosu’na gitme fırsatım oldu bir okul gezisiyle. Televizyondan aşina olduğum bu yapının görkemi ve atmosferi beni tesiri altına almıştı. O zamanlar da bir dans veya teatral performansın ne derece insanın ruhuna işleyecek bir etki bırakabileceğini muhayyilemde canlandırıyordum. Gel zaman git zaman televizyonlarda, internette eskisi gibi karşıma çıkmamaya başladı tabii, benim de aklımdan çıkmış. En nihayetinde acaba şu aralar neler sahneleniyor diye gezinirken önüme düşüverdi. Ben de her defasında gidebileceğim uygun bir tarihi gözetmeye başladım. Yazıda da gördüğünüz gibi talih yaver gitti, gösteriyi izleme fırsatına eriştim. Aslında Notre Dame de Paris’de hissettiğime benzer bir duyguydu yaşadığım: Yapmak istediğim şeyler listesinden bir maddeyi denk getirip yapabilme mutluluğuydu. Ama bu sefer biraz da nostaljik hissettim. Diyebilirsiniz, yirmi dört yaşında nasıl nostaljik hissedebiliyorsun? Teknolojinin hızla evrim geçirdiği dünyada, tanıtım araçları da değişiyor. Ben Anadolu Ateşi reklamlarını izlediğim zamanlar belki on yaşlarımdaydım. O zamanki dünyamın küçüklüğü, zoraki sahip olduğumuz şeyler aklıma geliyor. Çoğu maddi şeyler tabii. Onların büyük çoğunluğunu bugün kullanmıyoruz bile. Daha on sene evvel hâlâ tüplü televizyona bakarken bugün neredeyse televizyon izlemiyorum bile. Bir şeylerin zamanını bekleme heyecanından, istediğimi istediğim vakit görme fırsatımın olduğu bir zamana… Bir kum tanesine eşdeğer bu iki küçük ayrıntı, sanıyorum anlatmak istediğimi bir nebze aktarmamda yardımcı olmuştur. Değişim rahatsız edici gelmiyor ama hızı bende bir tedirginlik duygusu uyandırıyor. Bir gün belki benim de takıldığım bir zaman gelir, o zaman ne yaparım? Bunlar şimdiden beni ufak ufak dürtüyor. Bu duygular kendini gösteri sonrasında belirgin etmeye başladı ama aslında izlerken epey huzurlu, dünyadan kopuktum. Harika bir eğlenceye tanıklık etmenin verdiği iç huzur, dünyadan kopma duygusu eşsizdir. Uzun zamandır ruh hâlimdeki düşüşe iyi gelen, tekrardan enerji veren bir tecrübe oldu benim için. Nitekim bu nevi performansların en dikkat çeken yönü; yalnızca bu performansları gerçekleştirenler değil, onu izleyenler de tarifsiz bir doyum yaşıyorlar. Oraya gelen insanların da benzer hislerde olduğunu bilmek, tanımadığın bir güruhla böyle güzel bir anın tadına vara vara yaşamak, bunlar aslında bir sosyal hayata dâhil olma ihtiyacımdandır belki. Şu sıralar kendimi biraz istemsizce soyutladığım bir aşamadayken kalabalık içerisinde var olmak iyi hissettirdi. Gösteri sonrasında günlük hayata karışınca yeniden içimi dolduran ürkütücü boşluk geri gelmiş bulundu. Bu yazıyı yazarken aslında bununla da bir mücadele veriyorum. O yüzden de yazmaya, en azından ayda bir defa da olsa, devam ediyorum. Bazen olumsuz düşüncelerle başa çıkmanın en iyi yolu başka meşgaleler bulmaktan geçiyor. Bu keşif süreci sizleri yeni bir şeyler öğrenmeye, daha açık fikirli olmaya da itebiliyor. Karmaşık bir şey, sıfırdan bir beceri geliştirmek gibi meşakkatli ve uzun bir yol olmasına gerek de yok. Bu yazıda ele aldığım ufak bir gösteri tecrübesi dahi çok farklı etkiler yaratabiliyor kişi de. Veya yazı yazmak da.

Şöyle bakınca konuya bir gösteriyle başladık, sonrasında epey dallanıp budaklandı. Henüz gitmediyseniz, sizler de bünyenizi basan bir sıkıntıyla mücadele etmekteyseniz veya sadece yeni bir şeyler bakma arayışındaysanız, Anadolu Ateşi gösterisinin size hitap edeceğine eminim. Doğu ve Batı kültürlerinin kaynaştığı Anadolu üzerine yapılmış en iyi çalışmalardan biridir kuşkusuz. Halk oyunlarına karşı da ilginizi uyandırabilir. O sebeple şiddetle tavsiye edilir.



Paylaşmak Güzeldir:

Aydın Bülbül
Aydın Bülbül
Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümünde lisans eğitimini sürdürmektedir. İlgi duyduğu alanlar arasında tarih, siyaset, müzik, sanat, gezi ve fotoğrafçılık yer almakta. Bilmediğini öğrenme arzusu kendisi için itici güç olsa da ivedi değişen ilgi alanları herhangi bir konuda derinleşmesinin önüne geçiyor. Bu vaziyetten sitemkâr fakat böyle olmanın kendi zihin dünyasını çeşitlendirdiği kanısında. Diller üzerine düşünmekten, dil öğrenmekten zevk alır. İşlerini erkenden halletmezse anksiyete sahibi olur, o yüzden bir an evvel sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Geleceğin onu nasıl şekillendireceği hususunda bikarar durumda, o yüzden hayatı biraz da akışına bırakıp zevklerini ve keyfini önceliklendirmekte.