Konuk Yazar: Aysar
“Aşırı üretim ve reklamların da manipülasyonuyla aşırı bir tüketim çağı başlamış oldu ister istemez. Dünya deli gibi tüketiyor. Sürekli tüketiyor, hep tüketiyor, tüketiyor, tüketiyor, sadece tüketiyor…”
Yaratmayan İnsan Yok Etmek İster – Erich Fromm
Yarın daha iyi bir yazı okumak için bugün bu yazıdasın sevgili okur. -Etkili giriş cümlesi bulma çabası, boş.- Bugün de muhtemelen karşılaştığın en iyi yahut en kötü yazı olmayacak. Orta yol son zamanlarda siyasette dahi iş yaptı, metin kalitesinde de sana destek olur umarım. -Koltuğa desteksiz oturulmuyor, dur.- Sorgulamalarımın devamlı hâlde olmasını sevmekle birlikte bir süredir metne dökemediğim -tüketmekle meşgulken- onlarca sorgulamamın daha oluşunu fark etmek ciddi şekilde zorluyor şu günlerde. Hayatımın en çok tükettiği ve bir yandan da üretmeye çalıştığı döneminde en büyük eksikliğimin hâlen daha yeterince üretmemek olduğunu düşünüyorum. -Yalnızca düşünmüyor, öyle.- Fakat bunun nedenini sorgulamak -ki bu yüzden buradayız- her seferinde daha çok tüketiyor oluşumun ve bununla birlikte de tüketilecek çok daha fazla içeriğin ve hatta bunları üretecek çok daha fazla insan ya da -evet, insan ya da- yapay zekanın varlığı oluşunun yansıması olarak görüyorum. Yalnızca yiyecek-içecek değil hatta hiç onlar değil. İçerik kavramı ile dahil olan her bir paylaşım, konuşma, diyalog ve bunlarla beraber benim de yapmaya çalıştığım sosyal medya üzerinden sanatsal paylaşımlar. Tamamı günü kurtarmaya yönelik işlere dönüşmüş durumda. -Elli liradan değerliymiş aslında.-
Baştan belirtmekte fayda var; sanatsal üretim yapan insanların neden arttığına dair bir olumsuzlama ya da değerlendirme yapmaya değil, bu süreçte sanatkâr olma çabasını sorgulama gayretindeyim. -Teşekkürler Süpermen.- Tüketim Çağı kavramının çok uzun zamandır bizimle olması artık ifadeyi oldukça yavanlaştırdı. Fakat her geçen gün bu ifadenin bağlamı da değişiyor. Alışveriş çılgınlığından şu an daha çok beynin kurban olduğu, para harcar gibi beynimizin kullanım süresi ve dikkatinden verdiğimiz bir çılgınlığa geçiş oldu. -oluyor.- Herhangi bir sosyal medya kullanımına maruz kalmasak dahi gün içerisinde karşılaşma ihtimalîmizin olduğu onlarca içerik üretici sokak başlarını kapmış durumda. Zihnin çalışma düzeniyle karşılaştıklarımız o kadar insan ve doğa ikileminden uzaklaşıyor ki gündelik yaşantımızın olması gereken rutinlerine telefonda gezinmek, reel hazırlamak, arkadaşlar arasında reel ile iletişim kurmak da eklendi. -Ki kendisi yapmıyor sanki.- Bu durumun yansıması olarak dilimizdeki esprilerden sevgi cümlelerine, siyasi yorumlardan kitap önerilerine, gezilecek yerlerden mahallemizdeki en iyi işletmeye kadar her bir parçamıza üretilen içerikler anında yansımaya ve kısa sürede de -belki yarın- unutulmaya başladı.
Elbette burada “Ah, keşke aynı kitapları okuyarak dilimizde espriler oluşsa, o kadar çok film izlesek de sadece filmlerden esprilerle eğlensek, birbirimize yine kokulu mektuplar atıp iletişimde olsak…” romantikliği yapmak komik olur. -Ki komik değilsin.- Fakat çağın/çağların ayak uydurduğumuz ya da uydurmaya çalıştığımız devinimleri o kadar hızlandı ve o denli bireye odaklı olmaya başladı ki en ufak bir eleştiri de yine çağın getirdiği eleştirilerle karşılaşmaya başlıyoruz. -Siz kimsiniz acaba ya?- Çoğumuzun fark edemediği çağın getirdikleri nedenleri sorgulamamıza zaman tanımadan yeni ve zihnen geçiştirici içerikler sunmaya devam ediyor. Ve hiçbiri de “karanlık güçler” değil. Bazen yakın bir arkadaşımızın başlattığı sosyal medya paylaşımları bazen de sevdiğimiz sanatçıların bakışları. Yahut bir çiftin hoş bir twitter anısı. -Özel isimlerde bugün.-
Bu denli etkileşime açık kanallarda her gün rastladığımız onlarca hatta yüzlerce içeriğin bize katkısını da sorgulama hâlinde değilim. -Çünkü yok.- Adımlar atmaya ve yeni süreçler keşfetmeye; aslında kabaca hep söylenen “Doğru kullanılırsa…” ifadesi ile kattıkları ve katacaklarının farkında olarak sorgulamamı sürdürüyorum. Çağın bizleri izleyici yani tüketici hâline sürüklemesi ile birlikte yerinde duramayan ve adım atmaktan çekinmeyen yine bizler, sunan yani üretici noktasından da ilerlemeye başlayacağız. Hatta belki de başladık. Her gün sunduğumuz içeriklerin esin kaynağından almayı düşündüğümüz -genelde umduğumuz- geri dönütleri nereden gördüğümüze kadar her adım tükettiklerimizin bir sonucu olarak yansıyor. -Negatif konuşmuyordu en son.- Bu başlangıcın ve sunucu olma hâlinin ne denli sanatkâr kılacağı -kılınır mı yahu o, kolay mı?- ve adımlarını, üretiminin ne kadar bilinçli ne kadar tüketici etkisi ile yapacağı sorularına cevaplar arama çabası ile devam. -Cevaplar şaşırtıcı!-
“Hızlanan küresel haz devrimi, yalnızca milyonlarca tüketim kölesi değil, aynı zamanda milyonlarca üretim kölesi de üretti. “
Bağımlılık Çağı – David T. Courtwright
Köle betimlemesi bir süredir pek ortalarda görünmüyordu. Fakat sadece tüketen değil üreten insanların da artmasıyla yeniden “Modern Çağın Köleleri” ifadesi belki de pek çoğumuz için karşılık bulmaya başladı. 9-5 çalışan birisi için de söylenmiyor artık yalnızca; çalışan herkes için söyleniyor. Hepimizin tükettikleri arttırdıkça sakinliğe dönüş çabası da artıyor. -Sanırım dememeye başladı, hadi bakalım.- Ve bu sürecin yansımaların birisi de “Sömürdüm ve sömürüldüm. Biraz da üreteyim.” diyen kişilerin -Kendisi de onlardan biri.- sayısının da artması. Bu alıntının bütününde her iki alana da vurgu var aslında: Endüstriyel üretim ve sosyal üretim. Fakat konumuz hâlen sosyal üretim ve sanatkâr. -Hatırlatma ihtiyacı.- Oldukça ilginç bir hâl almaya başlayan sosyal medya içerik üretimi hemen hepimizin birincil içerik öğrenme kaynağı olmaya doğru gidiyor. Gazete okuyarak büyümedim ben de, yeni başladım. -ülkemiz köşe yazarları eğlendiriyor.- Yahut haber izlemeyeli oldukça uzun zaman oldu. Sadece yerel güncelin değil uluslararası moda/sanat yansımaları dahi sosyal medya ile sunuluyor ve etki alanı oluşturuluyor artık. -Artık mı?-
Bu dönemin karşısında da hâlen romantik hayalleri ve modernliği birleştirme çabasıyla eser üreten bir kısım oluyor sanatkârlar. Kendi eserleri olup olmadığını bilmiyorlar ürettikleri şeylerin. Hangi yazısında geçen cümleyi hangi paylaşımda görmüştü yahut son çizdiği resmin takip ettiği hangi ressamın profilinde hemen hemen aynısı var. Çekilen fotoğrafları neden çekiyorlar? Ki kendime en çok sorduğum soru bu oluyor. Bazen fotoğraf çekmeye çıkamayacak kadar nedenleri üzerinde tutuyor beni. Sosyal medyanın çapkın tavırları ile doğru yerde mi sinema ve fotoğraf kitaplarından öğrendiğim teknikteki fotoğraf? Yoksa çok mu abartıyor ve elitize ediyorum ürettiğimi? -Kim yapmıyor ki?- Yazarların gerçek düşünceleri hangi yazılarında mesela? Sorgulama sosyal medya gerçekliğine gelmeden çizgiyi düzeltmek en doğrusu sanırım. -Evet.- Her sanatsal üretimin yansıması sosyal medyada değil elbette. Bundan korunmak da mümkün belli ölçüde, doğru bir çevre kurarak ve farkındalıklar ile. Fakat çoğunluğumuz için ürettiklerimiz sanat değil dijital. -Kendi profili… Bazen susmak gerek.-
Üretilen eserlerin güncel ile harman oluşu çok daha büyük olumlu yansımalar almakta mesela. Elbette bu büyük kavramının da önemi, ne denli mutlu etmesi ve daha önemlisi içerikleri etkilemesi gerektiği de ayrı bir parantez. Ki asıl önemli soru da bu denli üretim kölesi oluşturan çağın sanatkârı ne ile beslenir? Beslenmeye ihtiyacı var mıdır yoksa sanatkâr için yansımadan çok ürettiği mi kıymetlidir? -yalnız zor cevap bulursun.- Yazarların kitap basmak için, oyucuların rol almak için sosyal medya takipçi sayısı bu denli önemli bir hâl almışken direnmek mümkün mü? Fotoğrafçı mesela, beğeni sayısına göre mi devam etmeli çektiklerine? Yoksa fotoğrafçı diyebildiyse, kendisine çekse de sorun yok mu? Ve sadece kendisine çekebilir mi? -Şimdiki geçiş çok hızlı olacak.- Ufak bir alıntıda her an tatminsiz hissetmenin sebebi olarak çıtayı hep daha yükseğe koymak gösterilmişti. Buradaki çıtalar sosyal medya ile sanalın çok hızlı ilerlemesi ile daha da mı yukarıya çıktı? Ve yeniden indirme çabasına girmeden, kişinin; sanatkârın devamlı üretimi mümkün mü? -Değil.-
“Bu adam kim?” diye söylendi.
Fransız seyyah “Bir sanatkâr…” dedi, “Ümidi kırılmış bir sanatkâr… Hakiki sanatın takdir edilmediğini görerek insanlardan kaçan bir talihsiz.”
Değirmen – Sabahattin Ali
Hakiki Sanat derken ne demek istediğine dair hepimizin bir cevabı var eminim. Bu sorgulama çok daha büyük bir araştırma gerektirir ki sürekli dönüp duruyorum hâlen. -Ömür boyunca.- Fakat ümit konusunda çok uzun zamandır hevesliyim. Ümidim var yerine bu kalıbı kullanmayı seviyorum. -Ümide hevesli. Keyifsiz.- Bugün eski yazılarımı okurken eksiklerimi gördükçe, fotoğraflara bakıp ışığı ayarlayamama sinirlendikçe daha da mutlu tamamlıyorum bakışımı. Ama son zamanlarda kendi eskilerime bakmaktan çoğu yeniyi kaçıracağım çekincesiyle geri duruyorum. Sadece tüketimim değil üretimim de günübirlik olmaya başladı çekincesi sardı iyiden iyiye. -Güzel güzel.- Ne denli kurtulabilirim diye düşünürken de haftalık takvimler oluşturmaya başladım. Hiçbir şey yapmadığım haftalar da dahil uyguluyorum. Daha çok ürettikçe bir gün yetmeyecek geri dönüp bakmaya farkındayım ama en azından bir adım. Yahut olumlama. -Daha çok mu üretecek? Umut.-
Sanal Alemdeki hızın kaç sanatçıyı umutsuzluğa sürüklediği sorusu tek başına negatif dursa da burada karşısında olan bir soru daha var: Kaç kişiyi sanata teşvik etti ve sanattan para kazanabilir duruma getirdi? Fakat aralarında yine de bir fark oluyor. Çünkü ikinci soruya muhtemel bir cevap vermemiz mümkünken ilk sorunun cevabını bulmamız hem daha uzun hem de daha taşlı ve dikkat dağıtıcı bir süreç. -yine de yapılmalı.- Ne kadar bireysek ve sanatsal olabilirsek olalım -ki oldukça sınırlı.- takdir edilme ihtiyacının hangi zaman diliminde bir anda geleceğini, bu ihtiyacın sonucu olarak takdir edilmediğinde hangi tepkiyi vereceğimiz sorusu güncel sanatkârın en çekindiği sorulardan biri sanırım. -hayret.- Ve buradaki takdir edilme mekanizması da oldukça öznel, kişinin karakterine ait. Sanatkârın para kazanması çok uzun bir süre abes görüldü, ayıplandı. Şu an bu romantiklik ile yetişen herkes için eserlere bir paha biçmek zaten zorken bir de bu denli eleştirilere maruz kalmak da cabası oluyor. Yahut sosyal medya noktasından devam edecek olursak, beğeni ve kitle konusunun bir sergiye gelen kişiler ile arasındaki farkın sanatkâra ne hissettirdiği yahut hissettirip hissettirmediği sorgulaması da farklı bir takdir edilme alanı açıyor. -Kitle önemli.-
İlk alıntının geldiği eserin adı burada biraz devreye giriyor sanırım. Yaratmayan İnsan Yok Etmek İster, sadece güncelde değil hemen her çağda var olana ayak uyduramayan herkes belki de hepimiz için geçerli olabilir. -Belki de.- Biz değilsek çevremizden biridir genelde o kişi. Ve hemen her üretilene karşı olma hâlindedir. Fakat burada ümidi kırılmış sanatkâr ile bu sıfatı yan yana getirmek de garip bir his uyandırıyor. Bir sorgulama da güncelde üretememek oluyor. Ve güncelde sıkışan herkes için bir çıkar yolu bulmak mümkün olmayabiliyor. Sanatkârın yakalaması gereken şey güncel olmalı mı bilinmez ama ondan ve özgün olmalı ki sanatkârın imzası kazınabilsin. -Ezcümle.- Çağın bütün ağırlığı sanatçıda değil. Çağın bütün ağırlığı yine çağın içinde. Birer parçası olma hâlinde bu denli zorlanan her birey için çağ zorlu ve tüketenden yana. Üretim için bireyselleştikçe yalnızlaşan her sanatkâr, günün sonunda daha az tüketmiş olacağı için sevinecek durumda. Kaşeler iyice düşüyor anlayacağınız. -Benim laflarımı da çaldı.- Ve kitlelere ulaşamamak belki de insanların daha az tüketmesine yardımcıdır. -Yahut doğru tüketmelerinden mahrum bırakmaktır.-
“Akıllı sanatkâr insana,
Bu dünyada iki ömür gerek.
Birinde tecrübe edinmek,
Diğerinde tecrübeleri kullanmak”
Üç Damla Kan – Sadık Hidayet
Elbette ömür gerek. Bir, iki, daha fazla. Fakat çağın içinde öğrenilen çağın ortasında kaybolmakta. Ve insan kaybolan ile kendi kaybına alışmakta. Olumsuz değil tüketim çağında sanatkâr olma çabası. Lakin sonuç; çağların sanatkârı olmak için çok hızlı. Kendi olma çabamızda önümüze çıkan engeller ve basit şakalar gibi; sanatkâr tüketilecek ve özgün değil sömürülecek ve öğretilmiş içerikler sunmakla görevli.
Üretim çabası bambaşka bir motivasyon. Artık sanatkâr demek kolaylaştı yahut zaten kolay olan/olması gereken romantize edilip sunulmuştu. -İçi yanmış.- Fakat üreten sanatkâr olmak ciddi şekilde zorlaşıyor bir yandan da.
Umarım yarından daha önce bu yazıdan daha iyisini okursunuz. Yahut daha uzun sürer, tüketmekten kurtulursunuz. -Tek kişi okuyordur diye düzeltme.- okursun, kurtulursun.
Artık Herkes Kednini Pazarlayabilir – Hakikat Kumpası