Bu yazıyı yazarken Beşiktaş’taki zarif vapur iskelesinin üst katında İBB’nin açtığı küçük kütüphanenin penceresinden Beşiktaş Meydanı’na bakıyorum. Yakın zamanda belediye burada “Yeşil İstanbul” kapsamında bir ihya projesine girişti. Bu proje çerçevesinde şu an bütün meydanda bir inşaat çalışması sürmekte. Çalışmaları yürütmek için de meydanın büyük bir kısmı kapatılmış vaziyette. Projenin nispeten yeni başladığını göz önünde bulundurduğumuzda muhtemelen proje kısa bir süre zarfında tamamlanmayacak, meydan yazın bir süre daha kapalı kalacak. Bu bence çok talihsiz bir durum. Beşiktaş Meydanı; İstanbul’da çalışan, öğrenci binlerce insan için kilit bir ulaşım noktası. Her gün belki on binlerce insanın mecburen kullanmak durumunda kaldığı bu rotanın bu şekilde kalması rahatsızlık verici. Üstelik proje yazın başladı, İstanbul’un en turistik zamanında. Turistlerin de sıkça kullandığı bu alanın böyle bir vakitte bir tür modern işgale uğraması, geniş bir alanın direkt kapatılması can sıkıyor.
Yeni Türkiye’de son 20 yıldır boğuştuğumuz sorun, inşaat sorunu. Her yerde bir inşaat sürüyor. Şehirlerin çeperlerini geçtim, merkezlerde de inşaatlar durmuyor. Başlayan çalışmalar kaç zaman geçiyor, asla bitmek bilmiyor. Evimizden çıkıp hayatın içine karışmak istediğimiz herhangi bir noktada inşaat gürültüsüne rastlamamak güç. Anadolu’daki küçük şehirlerde bile benzer bir durum söz konusu. Ülkenin en küçük idari merkezlerine kanser hücresi gibi yayıldı bu sorun. Kafamızı çevirdiğimizde ya bir bina yapılıyor ya da belediye yine bir yol yapım çalışmasına veya meydan düzenlemesine girişmiş.
İnşaattan daha fazla rahatsızlık uyandıran bir başka şeyse kaynak yetersizliği nedeniyle uzayan inşaatlar. En güzel örneği daha 2022’nin Kasım ayında hizmete giren Aşiyan Füniküleri. 2017’de inşaatı sürerken okula giriş yapanların büyük çoğunluğu açıldığını göremeden mezun oldu. Bebek’e de maalesef öğrenciyken inemeyince iş güç sahibi olduktan sonra da inmek zorlaşıyor. Öğrenciyken çıkartamadıktan sonra tadını, hayatta yeni bir merhaleye tırmanınca aynı heyecanı uyandırmıyor kanımca bu nevi gelişmeler. Bir arkadaşım, abisinin anısını anlatmıştı. Abisi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandığı zamanlar yaşadığı yerden üniversite yerleşkesine metro hattı uzatılacağı açıklanmış. Trafiğe karışmadan, aktarma yapmak mecburiyetinde kalmadan tek ulaşım aracıyla gideceğiniz yere varmak, her toplu taşıma kullanan insanın rüyalarını süslüyor elbette. Bu abimiz de sevinçle bekliyor tabii. Beklemeye devam ediyor. Mezun oluyor. Metro hattı hâlâ yok…
Bu sorunlar aslında böyle bir yazıda ayrıntı verilemeyecek kadar irili ufaklı envaiçeşit sebepten kaynaklanmakta. Beşiktaş’taki çalışmayı ele alalım. Niçin şehrin göbeğinde bu kadar uğraşılıyor? O meydan 2019 öncesinde belediye otobüslerinin son durağıydı. Yanlış hatırlamıyorsam pandemi döneminde ilk çalışma yapıldı ve otobüs terminali yolun hemen üstündeki alanın yeniden çalışılmasıyla oraya taşındı. Ardından meydan insanların kullanabileceği kamusal bir alan hâlini aldı. Şimdi de bu kamusal alan; çağdaş, çevreci, İstanbul’a yaraşır güzellikte bir yer olması için tekrar düzenlenmekte.
Bizler şu an eski zihniyetin iş bilmezliğinden kaynaklanan sorunların cezasını çekiyoruz bu bağlamda. Sahilin dibine kocaman bir otobüs terminali yaparak halka ait olabilecek devasa bir alanı halktan koparan zihniyetle yaşadık senelerce. Şimdi onların yarattığı garabeti süpürmeye çalışıyoruz. Daha sırada neresi var? Mesela Taksim Meydanı. Meydan şu anki hâlini Gezi Parkı Eylemleri sonrası aldı doğru hatırlıyorsam. Uzun süren bir meydan yenileme projesi sonucunda Taksim, trafiğe kapatıldı. Tarlabaşı Bulvarı ile Halaskargazi arasında ulaşımı sağlamak için bir battıçıktı inşa edildi. Peki meydanı nasıl düzenledik? Oldukça geniş, açık bir alan yaratarak. Peyzajdaki sıkıntıyı yazın güneşin alnında veya kışın sağnağın ortasında Taksim metrodan çıkıp arkadaşınızı, sevgilinizi beklerken anında fark ediyorsunuz. Kaçacak alan yok, güneşten oturabileceğiniz bir alan yok. Merak içerisindeyim, orası ne zaman bir çalışma gerçekleştirilecek de düzelecek. Umarım bir an evvel başlar, şehrin göbeğinde yaşanan bu saçmalıktan hemen kurtuluruz böylece.
Bir diğer konuya girelim. Bitmeyen projeler, inşaatlar. Yıllar önce başlayıp hâlâ şantiye alanı olarak kalan yerler. Şüphesiz bunun saiklerinden birisi kaynak yetersizliği. Lazım gelen nakdin sağlanamaması projelerin gecikmesiyle sonuçlanıyor. Daha da vahimi, özellikle bina inşaatlarında, inşaatın belli bir yere kadar gelip bir daha devam etmemesi. Aydın-İzmir otobanının Germencik tarafından inip Söke’ye doğru yol aldığınızda, çember şeklinde yükselen bir inşaat göreceksiniz. Sanıyorum burası bir otel olarak tahayyül edilmiş en başta; fakat görüyorsunuz ya, proje daha sonra çok da kârlı bulunmamış olsa gerek. Senelerdir o şekilde bekliyor, bir gün açılır belki.
Bir de hepimizin şüphelendiği rant elde etme meselesi var. Bunu daha çok yol yapım çalışmaları kapsamında sıkça hatırlıyoruz. Yerel veya genel hiç fark etmiyor, seçimler yaklaştı mı somut bir çalışma olarak altyapı işleri ön plana çıkıyor. Sağ sol kazınıyor, yollar cilalanıyor… Yalnız unutulmaması gereken bir başka hususun da işgüzarlık olduğu kanısındayım. Bazı belediyelerde, denetimden daha uzak yerleşim yerlerinde veya kendi içerisinde mevzuat dışı bir yapılanma oluşturan yerlerde bu tarz davranışlara rastlamak daha olası. 30 senedir aynı belediyede işçi olarak çalışan bir grup insanı düşünün örneğin. Bu insanlar aynı bölümde çalışmak zorunda da değiller. Yıllarca o belediye başkanı gitmiş bu gelmiş ama onlar yerinden kıpırdamamış. Böyle insanlarla uğraşmak, onlara iş yaptırtmak; deveye hendek atlatmaktan daha güçtür.
Encamında bu sorunlar, sonucu iyi veya kötü, bizlerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Belki farkında bile değiliz fakat huzursuz, sakinliği olmayan bir ortamda yaşamak bizleri bilinç dışı bir strese itiyor. Bu yapısal ve kültürel sorunların çözümü de yok gibi gözüküyor. Galiba böyle hayıflanmaya devam edeceğiz – ki bu da stresi artırıyor kaçınılmaz olarak. ☺
Hoşça kalın!