Bu sorunun cevabı bariz, ama girizgâh için yine de bir soralım. Hiç çok arzu ettiğiniz bir şey oldu mu? Hayatınızı o arzu ettiğiniz şeye ulaşmak için şekillendirdiniz mi veya hayatınızın bir evresinde ona birebirde tanık olmayı tahayyül ettiniz mi? Hâlihazırda kafanızda bir yanıt vardır belki. Yoksa da illaki böyle bir şeyler sizlerin de aklına düşmüştür. Hayat bu neticede, olmadı demek imkânsız.
Benim de epey hayalim var. Ancak hayallerim ekseriya bir süreç içermiyor. Bir kariyer yolu gibi basamak basamak tırmanabileceğim bir hayal değil anlayacağınız. Hikâyelerde, romanlarda okuduğum bir mekân; bir şairin bahsettiği bir konum, bir şehir; insanların anılarında bahsettiği yerler, eski zaman eğlenceleri, acı hatıralar; yıllarca sahnelerde boy göstermiş asırlık çınar gibi tiyatrocular, oyuncular, şarkıcılar; on yıllardır sahnelenegelen, beynelmilel şöhrete kavuşmuş tiyatral eserler… Say say bitmez.
Bu metni yazmama ilham kaynağı olansa saydıklarımın en sonuncusu.
Notre Dame de Paris müzikali. Sanıyorum sadece Zorlu PSM’de sahnelenen Türkçe bir müzikal. Uzun zamandır afişlerine, broşürlerine hep rastlarım ama bir kere olsun içimde bir merak uyanmadı. Şöyle bir bilet alayım da gidip göreyim diye içimden geçmedi. Eseri sahneleyen oyuncuların; dekorda, kostümde emeği geçen çalışanların; orijinali Fransızca olan eserin Türkçeye uyarlanması için gayret etmiş yazın emekçilerinin harcadıkları mesaiyi görmezden gelmek büyük haksızlık olur. Zira ilgimin olmamasının sebebi oyunun kendisiyle ilgili değil.
Notre Dame de Paris müzikalini, tesadüfen meşhur parçası “Belle” ile tanıdım. Bundan birkaç yıl önce müzikallerle yakından ilgileniyordum, müzikal dünyasını keşfetmeye çalışıyordum. O esnada öneriler arasında denk gelip dinlediğimde “déjà vu” (ya da déjà entendu demek daha doğrudur sanırım) anı yaşadım. Kim bilir kulağıma kaç zaman önce nereden çalınmıştı bu aşina olduğum müzik, bu ezgi.
4 – 5 dakikalık Belle eserini çok beğenince e tabii hemen gösterinin tamamının nasıl olduğunu merak ettim. Bu müzikalin ilk gösterime girdiği 1998 senesinden kalma bir kayıt mevcut YouTube üzerinde, oradan tamamını izledim. Ardından farklı Fransızca konuşan oyuncuların sergilediği versiyonları ve farklı dillerdeki versiyonlarını da izlemeye başladım. Fakat hiçbirisi o asıl performansın yerini tutmuyor, tutamıyor.
Orada hayranlıkla seyrettiğim ana oyuncuları ayrıyeten de takip ettim. Her birisi birbirinden iyi müzisyenler. Garou, Patrick Fiori, Bruno Pelletier, Hélène Segara gibi pek çok sanatçının parladığı, yıldızlaştığı o dillere destan performanstı. Mesela Şair Gringoire rolünü Bruno Pelletier’den daha iyi oynayana rastlamadım. Sanki her bir oyuncu kendilerine biçilen rolü oynamak için doğmuş gibi. Garou, Quasimodo rolünde; Patrick Fiori, Phoebus; Hélène Segara, Esmeralda; Daniel Lavoie, Frollo.
Oyuncuların başarılı performansı, ortaya koydukları büyük gayret; geçmişe ait bir temanın çağdaş müzik ve modern dans ile eşsiz harmanlanışı; hem sözlerdeki hem de ezgilerdeki o yoğun duygular insanı büyülüyor. Hiç şaşırmamak gerek ki Notre Dame de Paris ilk çıktığı 1998 senesinden bugüne hâlâ en bilinen Fransızca müzikal.
İşte ben bu müzikalin hep bir canlı performansını görme hayalini beslemekteydim. Derken…
Nasıl karşıma çıktığını hatırlamadığım bir şekilde Notre Dame de Paris’nin İstanbul turnesi olacağını öğrendim. Hem de asıl dilinde, Fransızca olarak. Bu bahsettiğim mevzu Ekim veya Kasım 2022 gibi oluyor. İki arkadaşa daha haber verip hemencecik biletlerimizi ayırttık. Epeydir adetim olmayan bir şeyi, uzun zaman önceden planlama işini gerçekleştirmiş bulundum böylece. Geçen her ay, her gün gösterimi iple çektim. En nihayetinde 5 Mayıs prömiyer gününde, sahneyi iyi gören bir koltuktan nice zamandır “Acaba bir gün canlı görmek nasip olur mu?” diye içimden geçirdiğim bir gösteriyi, İstanbul’da seyretme tatminini yaşadım. İstanbul’da olacağını hiç beklememiştim. En sonki gösterimin 5 sene önce olduğunu da düşünürsek, İstanbul’a biraz daha az sıklıkla uğradığını da varsayarsak ben oldukça şanslı olduğuma inanıyorum.
Bu nadir tesadüfün tadı damağımda kaldı tabii. Keşke her bir seansını görme imkânım olsaydı. Ama şunun da bilincindeyim. Herhangi bir şeyi yalnız bir kere yapmak o şeyin bizim için kıymetini artırır. Anılarımızda daha güzel bir yer eder yalnız bir defa tecrübe ettiğimiz şeyler. Bu sebepten ben bahtiyarım. Hayatımda yapmak istediğim şeylerden birine tik atabilmenin tarifsiz mutluluğunu yaşadım, yaşıyorum.
Hayata güvenmek lazım sanırım. Zaman zaman yamuk yapsa da böyle hoş fırsatları da ayağımıza getirebiliyor.
Herkesin hayal ettiğine kavuşması temennisi ile!
Sevgiler.