Yas
Yas Tutmak Üzerine 
Nisan 3, 2023
Her Gidiş Meleksidir
Mayıs 3, 2023

Depderin

Taksim’de bir meyhane: Müşterek.

Metrodan meydana çıkıp Şişhane’ye doğru İstiklal Caddesi’nde yürürken sağda bir ara sokakta kalıyor. Mekândan bağımsız olduğunu mekâna girince fark edebileceğiniz bir girişten geçip soldaki dönen merdivenleri takip edince çıkıyor karşınıza. Sıcak hislerle merhabalaşabileceğiniz birileri açıyor kapıyı hep. 

Ortak olma hâli, ortaklaşa, birlikte’ anlamına gelen müşterek kelimesi Arapça iştirāk sözünden türüyor. Bir ve birlik olduğunuzu hissettiğiniz insanlarla Müşterek’e gidince hâliyle mezeler ve ortam gibi paylaşılan hisler de tadından yenmiyor. 

Mekân iki parçaya ayrılıyor; kapıdan girince sağ ve sol olmak üzere. Sol kısımda mutfak ve beş altı kadar masa bulunuyor; sağ kısım ise ön salon olarak adlandırılan ve daha büyük arkadaşlıkların tatlı sohbetlerine tanıklık edebilecek masaların kurulduğu bir alan. Mutfağın üzerindeki duvarda mor bir feminizm bayrağı asılı, duvarları daha detaya indirgeyip incelediğinizde ise pek çok solcunun şiirlerinden dizeler, farklı dayanışmalara dair sloganlar veya gazete kupürleri görmek de mümkün. 

Her neyse, ben Müşterek’e âşık olduğum insanla üç kere gidebildim. Üçüncüsü iki gün önce gerçekleşti, doğum günümdü. 

Kalbini bana açabildiği nadir anları rakı içerken konuşmaktan hoşlanıyor gibi gelirdi bana, her kadeh tokuşturduğumuzda. Başını çevirip garsondan her bir şey istediğinde, boynundaki doğum izine bakardım; el-kol hareketlerini ve ses tonunun kibarlaşmasını incelerdim, dişlerim kamaşırdı. Sonra sezerdim tehlikeyi, hüzünlü bir tat yerleşmeye başlardı dudağıma. Bitecek hissi geçerdi ondan bana. Her şeyin bitebileceğine dair buruk bir his. O anlarda sessiz masaya tav olurdum. Yine de bir aradalığımıza, hissettirebildiğimiz/ hissedebildiğimiz sevgimize ve ortak görme biçimlerimize olan inancıma tutunur, o buruk tadı uzaklaştırırdım kendimden. Uzun uzadıya hislerimiz demlenirken çay servisi olurdu rakı arasında. İçimdeki sevginin izleri, rakı masasındaki şarkıların hüzünlü melodileriyle karışırdı. 

‘Masa da masaymış ha

Bana mısın demedi bu kadar yüke

Bir iki sallandı durdu

Adam ha babam koyuyordu.’

Sevgimi bir çağlayan gibi içimde hissettiğim Müşterek dönüşlerinde, geceyi onunla birlikte tamamlardık. Üçüncüsünde, yani iki gün önce, görünmeyen hissel yoğunluğumu bir şekilde gösterme isteğiyle yanıp tutuştum. İnsan, çıplaklığın gülünç hissini paylaşabilecek kadar yakın hissedebilirmiş hayata, bunu deneyimledim. Çok sevildim mi bilemiyorum ama çok sevdim. Gerçi sevginin ölçütleri ve ölçüm birimi var mıdır, var ise nedir, onu da bilmiyorum. Duyduğum sevgi isteği, bir yerlerde birilerinin kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyüktü. Sevgiyi sevgi, birlikteliği birliktelik, acıyı acı olarak yaşayabilsek, fazla derinleştirmeden, daha kolay olurdu yaşamak belki de. 

Hiçbir şey aramazken aniden bulduğum iyi ruh hâllerini ve iyi ruh hâllerini sürdürme hayalleri kurabildiğim bu insanı kaybetmem tek bir yanlışa baktı. Hem de en doğru eylemlerimi gerçekleştirdiğimden en emin olduğum bir kesitindeydim hayatımın. Hem de hiçbir şey aramazken. Bazen bir şeylerin doğruluğunu ve hislerin gerçekliğini kanıtlamaya çalışmak, soyut olanı somutlaştırmak, çok zor olabiliyormuş. Bunu yirmili yaşlarımın ortalarına yaklaşırken fark ettim. 

Daha önce hiç karşılaşmamış olduğum bu yoğun hislerden süzülerek çıkabilmeyi çok isterdim. Herhangi bir çay bahçesinde oturan tanıdıklarımı görmezken, yağmur yağdığında denizin kokusunu duymaya çalışırken, uyumayı ve uyanmayı beceremezken, karşılaşma olasılığımızın olduğu ortak mekânlarda onun var olabilme ihtimallerini hesaplarken, kafam birbirinden bağımsız birçok olgunun tanımıyla dolup taşarken, özlem ve yalnızlıkları aynı anda tartarken, bitişleri, başlangıçları, aniden bölünen ve aniden doğan duyguları yine aynı anda, titiz bir bir aradalıkla zihnimden geçirirken, bizi farklılaştıran ve aynılaştıran etiketleri tanımlamaya çalışırken, her gün selam verdiğim esnafa selam vermekten kaçarken ve hayatın tüm geri kalmışlıklarındayken, daha önce karşılaşmamış olduğum bu yoğun hislerden süzülerek çıkabilmeyi çok isterdim.  

Sayısız parçalara bölünüş anlarımı tüm bedenim ve zihnimle duyumsarken hayat döngümdeki yollarla da savaşımı veriyorum. Empati kurabilme yetilerimi arttırmaya çalışıyorum ki insan kalabileyim. Sonunda, empatinin en zararsız ve en derin, insanın kendisini ve kendisiyle bağıntılı olduğu durumları anlamaya çalışma biçimi olduğunu fark ediyorum. 

Bazı duyguların oluşumunun ve yerleşiminin zamanla alakalı olup olmadığının mukayesesini gerçekleştiriyorum. Zamanı esnetip, yavaşlatıp, içine bir mekân-mış gibi yerleşiyorum. Bu yerleşme hâli apartmanların kapısında rastlanan, kaldırım taşlarından kendine çatlaklar oluşturarak ve birbirine tutunarak ağını ve alanını genişleten bir bitkiyi anımsatıyor: Nakkaş Sarmaşığı. Latince adı cymbalaria muralis olan bu bitkinin çiçeği önce yerleştiği çatlaktan ışığa doğru büyüyor, döllenme gerçekleştikten sonra ise ışığın tersi istikamete yöneliyor. Böylece tohumlar, filizlenmeye daha elverişli olan gölgelik kayaların arasında yetişiyorlar. Gerçekliğin çatlaklarından fışkırabilen hislerimiz ve gölgede, güvende tuttuğumuz köklerimizle, bir şeylere sarmaşıyoruz. Bu aralar bir nakkaş sarmaşığı gibi gönlüm, zihnim ve tüm benliğim.

Değer mekanizmamı kendi kendime çürüterek yerle bir ettiğim bu günlerde, tanıyıp, sevip, koruyabildiğim bağlarımın zedelenmesi bana epey ağır gelse de yine bir dönüm noktasında olduğumun bilincindeyim ve sen, depderin, içimdesin. Bilinçli bir isteklilikle, sürdürmeye inat ettiğim eylem olan sevgiyle, tüm açıklığımla bu, bir özür yazısıdır; kendimden ve senden. Yirmi yıl sonra okunacaksa da bu, bir özür yazısıdır; bizden. 

‘anlam’larımız, 

anlama’larımız, 

anlatma’larımız, 

anlaşma’ya ne kadar yetecek?’



Paylaşmak Güzeldir:

Begüm Şahin
Begüm Şahin
Türk-Alman Üniversitesinde Moleküler Biyoteknoloji okumakta, disiplinlerarası çalışmaktan da hoşlanmakta. Çok renklilikten keyif almakta ve bu keyfi hayatının tüm bileşenlerine yedirmeye çalışmakta. Doğadan ve doğal olandan yana. Bazen konuşamadıklarını veya konuşulmayanları müzikle anlatmaya çalışmakta. Bazense çektiği bir fotoğraf karesi, içini yansıtmakta. Detaycı ve deneyime meraklı, öğrenmede inatçı. Yürürken düşünmeyi sever, yazları bisiklet sürer.