Konuk Yazar: Raif Eser
Ben: Kararların doğruluğunun ölçütü nedir?
O: Huzur.
Ben: Her zaman mı?
O: Deneyimlediğim kadar evet.
Ben: Sen her şeyi en doğru şekliyle kesin olarak bilmiyor musun?
O: Bildiğimi söyleyen mi oldu?
Ben: Hayır ama buraya geldiğime göre… Demişken, nasıl geldim buraya? Burası neresi? Üstelik sen kimsin?
O: Bir önemi var mı? Sorun vardı, cevaplandı. Gidebilirsin.
Ben: Dur daha bitmedi. Huzur ha… Kulağa çok sıkıcı geliyor.
O: Sen huzuru sakinlikle karıştırıyorsun. Huzur karar vermendeki bir araç. Sakinlik ise bir yaşam tarzı. Bir arada bulunabilirler ama bağımsızlar birbirinden.
Ben: Anladım sanırım. Bu huzur gerçekten her yerde işe yarıyor mu? Arkadaş seçiminde de mi? Eğlence, heyecan falan değil mi?
O: Hayır, huzur.
Ben: Nasıl bu kadar emin olabilirsin?
O: Dünyada sürüyle eğlenceli insan var. Gülersiniz, eğlenirsiniz zamanınız güzel geçer ama kaçına sırrını emanet edebilirsin? Hatanı hoş göreceğinden emin olduğun kaç arkadaşın var?
Ben: Arkadaşlarımın tamamını yüzde yüz güvendiğim kişilerden mi seçmeliyim?
O: Hayır ancak ölçütün eğlence veya heyecan olursa hiç bulamayabilirsin.
Ben: Kariyere ne demeli? Maaşın iyi olsun, saygı gör. Yetmez mi?
O: Ayağını kaydırmalarından korkarak yaşamak istiyorsan yaşa. Bana göre hava hoş. Statün için sana yanaşan insanlar da olacak. Harika arkadaş olur onlardan!
Ben: Tartışmalarda?
O: Sen fikrine karşı çıkılmasından hoşlanır mısın?
Ben: Hayır.
O: Başkaları da öyle.
Ben: Pes mi edeyim?
O: Vakti geldiğinde geri çekilmeyi bilmek büyük bir erdemdir, yoksa laf dinlemek istemeyen insana saatlerce dil de dökebilirsin ama uğruna pes edilmeyecek davalar da vardır elbet. Önemli olan hangi tartışmanın kendini dinletmeye değer olduğunu tayin etmekte. Unutma huzur sakinlikle eş değer değildir.
Ben: İlişkide?
O: İstiyorsan her gün kavga et. Onun her hatasını yüzüne vur, sen hata işlersen o da yapsın aynısını. Aha bak heyecanını da buldun.
Ben: Ne yapabilirim ki?
O: Hadi cevabımı tahmin et.
Ben: Huzurlu olan kararı mı vermeliyim?
O: Kesinlikle.
Ben: Hatasını hoş mu görmeliyim?
O: Evet.
Ben: Ya katlanılmaz olursa?
O: Artık cevabımı biliyor olmalısın.
Ben: Huzurlu olan… Her gün kavga etmektense vakti dolmuş ilişkiyi bitirmek?
O: İlerleme kaydediyorsun.
Ben: Kime güvenebilirim?
O: Güzel soru. Huzurun olduğu yerde güven de vardır maalesef ki güven huzurun garantisi değildir. Deneyim gerektirir bazı meseleler. Zamanla huzuru kimde bulacağını anlarsın.
Ben: Cahillik de huzurlu değil mi? Hiçbir şey bilmemek bu sayede sorumluluklardan kurtulmak?
O: Ot gibi yaşamak, ömrünü bu şekilde mi geçirmek istiyorsun?
Ben: Sanırım hayır.
O: O zaman cevaplamaya da gerek yok.
Ben: Huzur elde etmek uğruna yanlış bilgilere sarılınır mı?
O: En baştaki sorun neydi?
Ben: “Kararların doğruluğunun ölçütü nedir?”
O: Yanlış bilgilerle doğru kararlara ulaşmayı planlamıyorsundur.
Ben: … Eh, doğru dedin. Peki ya aile ilişkilerinde?
O: O biraz daha karmaşık. Arkadaş ve ilişkide olduğun kişinin aksine onlar değişmiyor. Ama bir aile aynı evi paylaşan veya paylaşmış olan insanlardan ibaret değildir. Paylaşılan, ömrün bir parçasıdır. Onlarla bağların muhtemelen hiçbir zaman tam olarak kopmaz. Bağların sıkılaşır veya gevşer, sana kalmış. Onu nasıl ayarlayacağını biliyorsundur muhtemelen.
Ben: Huzur… Ama benim huzurum başkasının mutsuzluğuna mal oluyorsa?
O: Olamaz.
Ben: Nasıl olamaz?
O: Başkasını üzmenin sıkıntısına huzur diyebilir misin?
Ben: O hâlde ne yapmalı?
O: Öyle bir durumla karşılaşırsan yaratıcılığını konuşturursun.
Ben: Öyle pek de bilgili gelmedin gözüme.
O: Vah vah. Hizmetlerim memnun edemedi mi seni? Gitmekte serbestsin.
Ben: Daha değil. Daha soracağım çok şey var. Ya vaktimi geçirdiğim uğraşlar? Sosyal ilişkilerim? Hangi düşüncelerime güvenmeliyim? Kimlerin dediklerine kulak asmalıyım? Kendime nasıl davranacağım?
O: Zamanımız doldu, artık gitmen gerek.
Ben: Hayır, hayır! Daha seni bile tanıyamadım. Gerçek misin yoksa hayal mi ediyorum seni?
O: Neye inanmak sana huzur verirse…