Neden Geç Kalırız? 
Ocak 3, 2023
Yorgunluk Toplumu
Ocak 3, 2023

Eve Hiç Varmak İstememe Yolu

Hatırlamak, yeniden yaşamaya başlamak gibi. 

Sanki boğazımdaki yumru yok oluyor. Sanki biraz daha yaşamaya karar veriyorum. Görebildiğimin ötesinde hayat. 

Hayat, sıcak olmalı. Sanki güneş hep tekrar tekrar batıyor ve ben kumsalda hep onu seyre dalıyorum.

Bazen olan şeyler-in tadı damakta kalmıyor, hep olmalı ki o şeyler derinleşsin.

Hep olanlar kadar derinleşmeyi becerebilen rastlantılara ne demeli? 

Sanki ben yaşıyorum ama ölüm kadar huzurlu bu “yaşam” biçimi…

Okuldan çıktığımızda eve giden yolu uzatırdık, bilmem hatırlar mısın? Sanırım kötü huylarımızdan biri yol boyunca sınıfta sevmediklerimize top 10 listesi oluşturmaktı. En azdan en çoğa sevmediklerimiz listesi. Dönemin saçma şarkılarına sevmediğimiz kişileri oyuncu olarak yerleştirdiğimiz yeniden klipler çektiğimiz… hayalî bir dünyanın içerisinde yaşadığımız o “eve hiç varmak istememe yolu” uzar da giderdi. Bu daha sonra gruptaki diğer arkadaşlarımla da yaptığımız bir gelenek olmuştu sanırım ya da karıştırıyor olabilirim.  Çok özlüyorum o yolu.

-Patikadan gidelim mi? 

-Olur.

Ben tehlikeyi severdim, korkuyu severdim, korkudan korkmayı severdim. Korku hikâyeleri anlatır, cinli perili olayları araştırırdık. İnanmaya hazırdık çünkü hayat sıkıcıydı, farkındaydık. Küçücük maceraları büyütürdüm gözümde. Belki de seni de büyüttüm. Şimdi geçmişe bakınca seni gözümde büyüttüğüme ve yolun sonunda sana dair beklentilerimin boşa çıktığına üzülmüyorum hiç. Bir ara buna kafam bayağı bir takılmıştı. Şimdilerde kafamın takıldığı tek şey; okul çıkışı eve varan yolu uzatışlarımız, belki de bir şekilde yolumun o yola çıkışıdır bunların sebebi. Yol boyunca hayal dünyamızda konuşmalarımız, karakterler oluşturmamız…

O evrende benim adım neydi ya? Hatırlamıyorum. Böyle kıtalar için savaşırdık. Tarihi karakterlerin adlarını değiştirip kendi adlarımıza uydururduk. Okuduğumuz kitaplardan etkilendiğimiz de olurdu. Bazıları Narnia Günlüklerinden bazıları Yüzüklerin Efendisi, kimisi Harry Potter’dan… Tabi, bunların çoğu senin zekânın işi. Ben pek hazzetmiyorum zaten Harry Potter’dan. Daha çok muhaliflik ediyorum ya da eklentilerde bulunuyorum. Bir doğum günümde Narnia Günlükleri kitabını hediye etmiştin, hâlâ durur. On sekiz yaş doğum günümde ise “Başkan Babamızın Sonbaharı”nı. Bir keresinde birbirimize beni ne kadar tanıyorsun tadında sorular sormuştuk. Hiç unutmuyorum sen sevdiğin şarkının Mabel Matiz’den Sultan Süleyman olduğunu söylemiştin. Şimdi geçmişe bakıp ayrıntıları hatırladıkça sana verdiğim değerin, aramızdaki arkadaşlığın benim için ne kadar mühim ve anlamlı olduğunu daha net anlıyorum. O zamanlar hiç bitmeyeceğini düşündüğüm bir dostluktu bu benim için. Sanırım hâlâ bitmedi en azından benim evrenimde. 

Yol boyunca ben kaldırım köşelerinden yürürdüm, sen hep yoldan. Benim boyum uzun olurdu senden o zaman ve sağ elimi senin sol omzuna koyardım düşmeyeyim diye, baston yapıyordum seni. Hatırladıkça gülümsetiyor beni bu anlar. Çocukluğumuzu hatırladığında sen nasıl hatırlıyorsun acaba beni? Hayatımdan çıkan ya da çıkartmayı seçtiğim hiçbir arkadaşımı özlemiyorum. Hatta hayatımdan çıkartma kararı aldığım kimseyi özlemiyorum ama seni özlüyorum. Bu noktada senin hakkında bir karar aldım mı bilmiyorum? Aldıysam da sinirliydim.  

Şimdi aramızdaki durum bana kendimi sanki satranç tahtasındaymışım da siyahlar hep benmişim gibi hissettiriyor. Yemek yiyen insanların çıkarttığı seslerden tiksindiğim kadar rahatsız ediyor beni bu durum. Ayrıca, hayattaki her şey gibi buna da alışıyorum. Ne yapabilirim ki? Hiçbir şeyin sonsuza dek sürmemesine, süren şeyin de gerçekçi olmadığına, hepsinin birer zorla itekleme olduğuna kanaat getirdim. Belki de belli bir noktada hayatın bizi değiştirdiği, yeni hallerimizin anlaşamadığını ve yürümeyi seçtiğimiz o yollarda artık birbirimize yer olmadığını fark ettik. Sen neyi fark ettin? 

Ben, ah ben zaten insanlardan tiksiniyorum. Arada birilerini böyle seviyorum işte, onlar da puf diye yok oluyor. Şeyi hatırlıyor musun? Performans ödevlerinin kapaklarının bazılarını ben hazırlardım. Yazın o kadar kötüydü ki okumayı beceren nadir kişilerdendim. Çok kitap okurdun ve her şeyi bilirdin, bu yüzden sana yürüyen ansiklopedi derdim. Peki ya Türkçe öğretmeninin ön sıradakine kızıp fırlattığı kitabın sana denk gelişi… Seni çok yeşil hatırlıyorum ben. Sanırım ortaokuldayken en sevdiğin renk yeşildi. Liseye başka bir şehre gidince her geldiğinde kap kek yapıyordum sonra arkadaşlarla buluşup yiyorduk, sen çok severdin. 

Senin için söylediklerimin bazılarının kuşların ayaklarına sarılmış notlar ile sana uçtuğunu biliyorum. Artık kıtalar için savaştığımız oyunları oynayamıyoruz bu sebeple. Söylediklerimden maalesef pişman değilim. Pişmanlık duyduğum tek şey sahil yürüyüşümüzden sonra bana söylediğin “O iş olmaz!” dediğinde benim “Neden olmasın!” diye diretmiş olmamdı. Şimdi anlıyorum olmayacağını. Zor yoldan olsa da geç olsa da… Hatırlamak istediğim çok şey var aslında hatta konuşmak istediğim çok şey var ve elbette unutmak istediğim… 

Selamlar ve hoşça kal. 



Paylaşmak Güzeldir:

Pınar Dereli
Pınar Dereli
Marmara Üniversitesinde Gazetecilik okuyan Pınar için kalem ve kâğıt asla vazgeçemeyeceği derin bir tutkunun olmazsa olmazları. Sanata düşkün, hareketli, enerjisi yüksek biri. Enteresan düşüncelerle aklı hep meşgul. Yeni yerler görmek, gezmek, keşfetmek heyecanı ile dolu. Sohbet etmekten zevk alan, umudun insanı ayakta tuttuğuna inanan ve o da umuda sarılan biri. Fazlaca kitaplarda, birazcık şarkılarda, pek az da hayatta yaşayan biri.