Sevmeyi ve sevilmeyi özgürleştirebilme gayretinin olduğu diyarlardan, bu diyarlara yolculuk etmek isteyen tüm sevgi-liler; hoş geldiniz!
Hem yalnızca bir’inizin hem de hepinizin yolculuğunadır bu anonsum.
Bakmayın bugün trenimizin lokomotifliğini benim üstlenmiş olmama.
Özgürleşme diyarına yola çıkmış olsam da Kırık Anılar İstasyonu’nda inecek ve birtakım tamamlamam gereken hisler ile ilgileneceğim.
Zira daha önce hiçbir bağlamda tamama erememiş bir duygunun peşinden gidiyorum bu yolculukta. Tek tek gezineceğim istasyonların arasında.
Ancak hemen telaşa kapılmayın. Bu tren uçsuz bucaksız diyarlarda herkesin istasyonlarına uğramak üzere tasarlanmış fevkalade bir araç.
Beni indirseniz de istasyonumda, sizi kendi istasyonlarınıza götürecek duygu turbolu yakıt bu trende mevcut.
Çünkü bu trene bindiğimizde, bir başkası adına yola çıkarken aslında kendi derinlerine doğru yol alır insan. Sanırım mucizesi de buradandır.
En azından ben anılar lokomotifinden böyle öğrendim. Açıkçası vefalı da bir talebeyimdir.
Meraklarımın sonucunda bana verilenleri, paralel spektrumlardaki meraklılara aktarmaktır benim sorumluluğum.
Kendi diyarlarıma yol alırken sizlerin de lokomotifliğe dair hislerinizi dürtmek adınadır tüm bu telaşım.
Tabi kimsenin telaşını hakir görmemek lazım. İnsandır. Ölümlüdür sonuçta.
Sonsuzun yanında hiçbir anlam ifade etmeyen nicel değer; sonsuza giden yolda hayatın yoğunlaştırılmış nitel anlam deneyimleriyle bezelidir.
Yaşam dediğimiz anılar diyarı ise bir tür yaratma hâlleridir işte.
Manzaraları izlemek üzere cam kenarındaki yeriniz hazırsa, haydi yolculuğumuzu başlatalım!
Ha, sahi söylemeyi unuttum, affedersiniz. Malum ilk lokomotifliğim, acemiyim.
Bu treni büyülü kılan en önemli özellik istasyonlar arası çalan şarkılar ve o şarkılara eşlik eden anlatılardır.
O anlatılar ki tüm saf ve kendi hâliyle doğrudan size yansımaktadır.
Umalım ki inleyen nağmeler kulağınızdan dolup taşarak ruhunuza dokunsun:
I. İstasyon: Aldım Başımı Gidiyorum
Depresyon nedir bilir misiniz? Büyüdüğünü sanan küçük bir bedende, sevme eyleminin insanın üstüne çöken yorgunluğudur. Elini kolunu nereye koyacağını bilemeyiştir. Hormonlarını anlamlandıramayıştır. Her gün aynı belirsizlikle aynı kişiyi görecek olmanın heyecanı ile okula gitmektir. Kendini, bir başkası üzerinden ilk defa tanımlayıştır. Gökkuşağının renklerini ilk defa kabul ediştir. Hiçbir zaman erişilemeyecek olanın ızdırabıdır. Bir gülümsemenin müptelası olmaktır. Asla söylenemeyecek sözcüklerdir. Hayattan ilk defa vazgeçiştir. Yani depresyon, bir çorap bir iskelete âşık olmaktır.
“Gitgide yüreğime
İnce bir sızı girse
Gizli bir ateş beni
Yaksa da gidiyorum”
II. İstasyon: Uçun Kuşlar İzmir’e Doğru
İzmir’e gitmek nedir bilir misiniz? Anlamlandıramayışların devam edişidir. His kutusunu yanında taşımaktır. Askeri bir düzende biricik bireyselliğini koruyabilecek olduğunu sanmaktır. Yat, kalk ve çalıştır. Tüm düzeni bozan düzensiz bir hisse kapılmaktır. Gözyaşlarına hâkim olamayıştır. Hayran hayran izleyiştir. “Keşke bi’ kerecik dokunsam”dır. Geceleri yanına gidip nefesini kontrol etmektir. Futbol izlemeye katlanmaktır. Seni ne kadar üzdüğünü bilmektir. Kavuşulamayacağının emin bilgisidir. Arkadaş dâhi olamamaktır. Yani İzmir’e gitmek, kendinden kaçma çabasının yine kendine tutulmaktan öte olmadığını öğrenmektir.
“Güverteye çıktım uzandım yattım
Komutan gelince selama kalktım
Anayı babayı yâri sılaya attım
Uçun kuşlar uçun İzmir’e doğru”
III. İstasyon: Anlaması Lazım
Mango aromalı dudak kremi nedir bilir misiniz? Uluslararası ilişkilerin sebep olduğu saçma belirsizliktir. Galatasaray’dan Beşiktaş’a varıştır. Gizli saklı ve yasaklı eylemlere cüret etmektir. Duygu bavulunu açabilme özgürlüğüdür. Hayata yeniden dönüştür. Vücudu keşfetmektir. Eti Bumbo’dur. Gençliğin anlaşılmaz esintileridir. Hayatın hengâmesinde anlaşılma çabalarıdır. Duygusal yoksunluğun karşılanmasını istemeye rağmen bambaşka hayat yolunda ilerlemeyi seçmektir. Yani mango aromalı dudak kremi, değerli hissetmek uğruna çekilen ızdırapların yine kişinin kendi değerine bakması gerektiğidir.
“Ah bir sesini duysam
Yanı başında olsam
En baştan başlasam
Her şeyi anlatsam”
IV. İstasyon: Cevapsız Sorular
Estonya’da kaybolmak nedir bilir misiniz? İşte bu sefer oldu sanmaktır. Kendinden emin olduğunu varsaymaktır. Detayların tatmin etmesidir. Acele etmektir. Tüketmektir. Neyi tükettiğini bilmemektir. Oyunlaştırmadır. Maskelere sığınmış bir ruhun deneysel bir alanıdır. Uyumsuzluğun egosantrik bir dışa vurumudur. Her şeyi başarabileceğine son inanıştır. Bencilce kendini korumaktır. Dolunaylı soğuk bir gecede vücudun değil, kalbin buz keserek anlamını yitirmesidir. Yaşama yönelik bir tepkiselliğin doğumudur. Yeni bir evrenin başlangıcı olduğundan bihaber olmaktır. Yani Estonya’da kaybolmak, güven denilen olgunun kırk bin parçadan ibaret olduğunu idrak etmeye başlamaktır.
“Birden ay ışığını kesti
Bir de sen çok değiştin
Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi
Söylenenler hiç söylenmemiş gibi”
V. İstasyon: Yalnızlık Senfonisi
Şişecam nedir bilir misiniz? İğrenç bir topluluktaki değersiz karşılaşmalardır. Durduk yere hallenmektir. Köpek çekene razı olmaktır. Meraklarının doyurulmamasıdır. Anlamlı işlere ket vurulmasıdır. Anlamın dahi, anlamını yitirmesidir. İçerideki ızdırapların fokurtusudur. Artık tahammül edemeyiştir. Sinir hastası olmaktır. Tedaviye ihtiyaç duymaktır. Değerin yeniden bulunması gerektiğine inanmaktır. Yani Şişecam, elinde bir gece lambası ile karanlık diyarlara yapılan yolculuktur.
“Alışır her insan, alışır zamanla
Kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp, yıkılıp
Yeniden ayağa kalkmak”
VII. İstasyon: Asi
Bomonti kristali nedir bilir misiniz? Daha ilk görüşte başına gelecekleri bilmektir. Belanı aramak ve bulmaktır. İçindeki korkuları yaşamaktır. Travma sonrası stres bozukluğudur. Aynı döngüleri tekrar tekrar yaşamaktır. Yeniden ağlamaya başlayabilmektir. Travesti öznelerin hayatlarını anlamaktır. Issız gecelerin dumanlı çığlığıdır. Sadakatin yerle bir edilişidir. Bağışıklığını çökerten bir virüstür. Hayır duası almaktır. Korunmak istedikçe daha çok belaya bulaşmaktır. Alt sokaklara iniştir. Hayata ve kendisine öfkeli bir erilin nefsine büyük yenilişidir. Kendini kaybetmektir. Yitip gitmektir. Yani Bomonti kristali, 200 km hızla, bile bile bir duvara toslamak ve ikiz alev dumanlarının göğe yükselmesidir.
“Sevdan izim olsun
Yolunu bulurum karışır deli sulara
Taşsın bırak, akar yüreğim
Ah sel olur dokunur yâr senin yüreğine
Sığındım kıyılarına
Ah derman ol yaralarıma”
VII. İstasyon: Kırık Anılar
Kırık bir kalbin yorgunluğu ve yalnızlığı nedir bilir misiniz? Durun durun. Hemen cevap vermeyin bu sefer sayın yolcularımız. Zira geldik. Ben bu istasyonda sizlerden ayrılıyorum. Bu soruyu da kendi istasyon yolculuklarınızda düşünmek üzere tamamen size bırakıyorum. En başta da dediğim gibi, ben bu yolculuğu tamamladım. Kendi derinlerime bakma cesareti gösterdim. Öğrenmek için hatalar yaptım. Ancak anılar lokomotifinin öyle şefkatli öyle kapsayıcı bir yardım eli var ki, daima tuttu beni. Umarım ben de tutabilmişimdir sizleri. Vedalaştığımıza göre, bu yağmurlu havada sizlere Allah’a ısmarladık diyorum. Beni merak etmeyin. Bu istasyonda kaybolmayacak kadar umudum, kendimi yitirmeyecek kadar sevgim var. Unutmayalım, beşer şaşar, şaştığını sanar. Halbuki kader planı, tüm tıkırtısıyla işlemekle meşguldür.
“Kırık Kalpler Durağında inecek var
Eteğindeki taşları dökecek var
Yüreğindeki dertleri dökecek var
Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş
Kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş
Kimine yakın dostu ihanet etmiş
Kimi hayatın sillesini yemiş”
Kaynakça
Lodi, Yonca, “Aldım Başımı Gidiyorum”. Yolumu Bulurum. 2007
Avcı, Koray, “Uçun Kuşlar Uçun İzmir’e Doğru”. Senin İçin Değer. 2018
Pera, “Anlaması Lazım”. 2019
Manga, “Cevapsız Sorular”. Şehr-i Hüzün. 2009
Aksu, Sezen, “Yalnız Senfonisi”. Düş Bahçeleri. 1996
Aktaş, Eylem, “Asi Jenerik”. 2009
Erçetin, Candan, “Kırık Kalpler Durağı”, Kırık Kalpler Durağında. 2009