Oyalanmanın Önemi
Aralık 3, 2022
Her Şeyden Biraz Biraz Hiçbir Şeyden Hepsi 
Aralık 3, 2022

Gördesli Makbule

Uzun yıllar önce henüz 19 yaşına yeni ulaşmış, sevdiğiyle yuva kurabilmesinin senesini anca doldurabilmiş bir kadın yaşarmış. Bu kadın siyah pantolonu üzerine ceketini giyer, üstüne de mantosunu geçirirmiş. Ayağında daima çizme var iken siyah bir başlık ile örtünmeyi asla es geçmezmiş. Elinde ise her zaman kısa bir Japon filintası taşır ve düşmandan iğtinam olabilmiş, güzel bir doru ata binerek müfrezenin dümdarı (artçısı) olarak yer almayı aksatmazmış.

Bu mücadeleci kadın kalabalık bir ailede doğmuş ve dönem gereği her kadın gibi ata binmesini, silah kullanmasını çok küçük yaşlarda öğrenmişti. Henüz kendi hayatının 12. yılındayken babası şehit olmuş ve abilerinin koruması, annesinin eğitimi ile büyümeye devam etmişti. 18 yaşına bastığında ise sevdiği ile evlenmiş fakat dönemin getirilerinden kaynaklı olarak evliliklerinin 2. ayında kocası ile vatanını koruyabilmek ve omuz omuza savaşabilmek için dağlara çıkmıştı. Gerçi dağlara çıkışı da öyle kolay olmamıştı, her anımsadığında bir tebessüm belirirdi suratında bu kadının. İlk başta sevdiğine Milli Mücadeleye katılmak istediğini söyleyememişti. Bilmiyordu nedenini, dili varmamıştı işte. Eşi hazırlanıp evden çıktığında ise hemen eşyalarını toparlayıp gizlice onu takibe almıştı. Sevdiği ve silah arkadaşları buluştuğunda ise onları izleme kararına varmıştı. Tabii gizliliğini korumak amacıyla çalıların arkasına saklansa da ne yazık ki bu dikkatli mücadeleciler hışırtı seslerinden onu hemen yakalamıştı. Eşi, uzun süre eve dönmesi için onu ikna etmeye çalışsa da bu inatçı kadın vazgeçmemişti. Onun da ülkesiydi, hangi cüretle korumazdı? Eşi ve silah arkadaşları iflah olmazca ikna olmayı reddederken son çareyi efelerin komutanı ile konuşmakta bulmuştu. Komutanı karşısına alıp -biraz da ağlamaklı bir şekilde- nasıl olur da bu manevi değeri yüksek müdafaadan mahrum kalabileceğini sormuştu. Karşısındaki kadının kararlılığını gören efelerin komutanı ise bir şans vermeyi göze almış ve cesur yüreğimizi de efelere dahil etmeyi onaylamıştı!

Kuvayı Milliye emrinde çete savaşlarında aktif olan efeler arasında bu kadın becerileriyle oldukça öne çıkardı. Çetedeki herkesten daha iyi at biner, daha iyi silah kullanır ve daha sakin kalırdı. Yunanlıların İzmir’i işgal etmeye kalkışması ile Millî Mücadeleye atılan bu kadın anılarından birini hatırladı: 1921 yılındaydılar, hem sevdiği ile ilk yılları neredeyse dolacaktı hem de Milli Mücadelede aktif olduğu ilk yılını tamamlayacaktı. Ayrıca 19 yaşına basmıştı, zaman ne çabuk geçiyordu öyle… Çetesi ile Ordu’da bir çatışmadayken Demirci bölgesine çekilmek zorunda kalmışlardı. Neyse ki bu duruma karşı eşinin bir fikri vardı, kendi önderlik ettiği Gördesli Halil Efe’nin Akıncıları çetesi ile Yunan kuvvetlerine karşı dövüşebilirlerdi. Efelerin komutanı Ethem Bey de eşinin bu fikrini onaylayınca, sevdiği ile omuz omuza çarpışmayı kendine hak gören bu cesaretli kadın da akıncılara katıldı ve Yunan kuvvetleri ile dövüştü. Hatta 2 kere de pusuya düşürülmüşlerdi, ne zamanlardı öyle! Pusuya düşmüş olsalar bile gözlerindeki ışıltıyı hiç kaybetmemişti bu kadın, sükûnetini korumuş ve Allah’ın izniyle de kurtulmuşlardı pusudan. Tebrik ediyordu kendini bu konuda.

Her ne kadar kendisi ile gurur duysa bile hüzün taşıyordu yüreğinde bu kadın, vatanı parçalanıyordu. Kardeşleri ölüyordu, vatanının can damarları patlıyordu. Mustafa Kemal’e güveni sonsuzdu tabii ama içten içe neden savaşmak zorunda olduklarını sorguluyordu. Neden böyle bir zamanda doğmuştu mesela? Daha huzurlu, barış içeren bir zamanda doğamaz mıydı? Gerçi ne zaman böyle düşünse içindeki aslan hemen kükremeye başlardı. “Vatanını sen savunmayacaksan, kardeşlerin savunmayacaksa, herkes böyle düşünecek olsa nasıl mücadele edeceksiniz!” der ve kendisini azarlardı. Bu azardan memnundu çünkü kendisine gelmesini ve mücadeleye devam etmesini sağlıyordu. 

Tüm kalbi ile silah arkadaşlarına, Mustafa Kemal’e ve kendisine inansa bile hüzün asla peşini bırakmayacaktı. Ailesi şehit düşmüştü bir kere, vatan sağ olsun derdi ailesini düşününce ama ya şehit olmasalardı? Babası yine ona at binmeyi öğretseydi, abileri ile oyunlar oynasalardı mesela. Özellikle de babası ile sevdiğinin tanışmasını ne isterdi! Halil’den onu gizli gizli kıskanır ama mutluluklarını bozmamak için belli etmezdi. Çok özlüyordu onları, bencillikse bencillikti. Bir gıdımlık hayatını yüreğini yakmakla geçiriyordu işte! 

Olumsuz duygularından kısa bir süreliğine uzaklaşabilmek için hızla ruhunu sirkeledi bu kadın. Artık 20 yaşındaydı ve Akhisar’da Sungurlu sınırı üzerinde bulunan Kocayayla’da elinden hiç düşürmediği filintası ile en ön safta savaşıyordu. Vatanını koruma hırsı ile düşman birlikleriyle çatışırken birden zaman onun için durdu. Sanırım hayatını tekrardan izleyeceği 7 saniyesi bitmişti. Son anısı ise başından vurulduğu andı. Olsundu, vatanı sağ olsundu. Babası ile abileri ne de gurur duyuyorlardır şimdi diye düşündü ama annesinin de yüreğini parçalamış olacaktı. İçtenlikle annesinden bir özür diledi çünkü yapabileceği başka bir şey yoktu.

Ruhu ile 20 yıllık bedenine bir bakış attı, gür ve kumral saçları başından ileri uzanmış bir hâldeydi ve onu hayatından, sevdiğinden ayıran kahrolasıca kurşun güzel alnında yer edinmişti. Gözleri yarı açık kalmıştı, şehit olsa da yüreğinde hâla yanan alevleri gözlerinden tüm dünyaya göstermek istemişti belli ki… Yakında toprak olacaktı bu beden, toprak olmadan alevlerini yaymayı diledi ve tanrısının yanına doğru yola çıktı. 

Kasıtlı olarak yanlış yönlendirilmiş algılar, aşılması zor kalıplara zemin oluşturmaktadır. Özellikle de eski kültürden gelen normların günümüzde hâla aydınlatılamamasının sebebi bu yanlış yönlendirmenin bilinçliliğidir. Kadınların her alanda pasifize edilmesine karşılık olarak bir yazı serisine başlama kararı aldım ve bu kararda ilk durağım bir kitap kahramanıymışcasına karşıma çıkan Gördesli Makbule oldu. 

Millî Mücadele boyunca kayıtlara geçirilebilen 62 şehit ve 164 gazi kadınımızı, iyi ok atabilmek için sağ memelerini kesen, erkeklerine yay kirişi yapılsın diye saçlarını fedaya razı olan bu kadınların varlığını yok sayarak; bilinçli oluşturulan bu pasifize çabasının çatlamasına yönelik bir yazı serisine başlamak kalbimde büyük duyguların yer edinmesini sağlıyor. 

Her insan tarihini eşit bir şekilde bilmeyi hak eder. Cesur erkek vatandaşlarımızın ve şehitlerimizin başarılarını, anılarını dinleyerek gurur duyduğumuz kadar kadınlarımızın da katkısını dinleyerek bilgi boşluklarımızı tamamlayabiliriz. Mustafa Kemal’in de dediği gibi “Hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerden daha aşağıda değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek düzeyi arasında bir denklik görmekteyim.” bizler, bu denkliği görmezden gelirsek asla tamamlanmamış olmayı da göze almış oluruz. 

Tekrardan Mustafa Kemal’in güzel bir sözüyle yazımı noktalamak istiyorum. 

“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”


Kaynakça:

https://www.biyografya.com/biyografi/14330

https://gordes.bel.tr/SEHITMAKBULEHANIM

Millî Mücadele’de ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kadınlarımız,  Millî Savunma Bakanlığı; Ankara, 1988

Tarih Boyunca Harp ve Kadın, Cahit Çaka

 



Paylaşmak Güzeldir:

Su Kutan
Su Kutan
Geleceği merakla ve heyecanla bekleyen bir kadındır Su. Sanki bir kitap okurmuşcasına gelecek günleri beklerken anılarını yâd etmeyi çok sever. Kafası bazen çok karışır ancak bu karışıklığın kurtarıcısı da renkli hayal gücü olur. Aslında, hayal gücü Su için düşünülenden daha fazla öneme sahiptir öyle ki; hayal gücünün kullanılmadığı bir yaşama inanmayan Su, asla ama asla hayal kurmaktan vazgeçmeyeceğine emindir. Çünkü fark etmiştir ki özellikle kendi gerçekleri bir hayalden oluşmuş ve gününü şekillendirmiştir. Gerek kalemi gerek tuvali ile bu hayal gücü serüvenine devam etmenin huzuruyla gelecek gizemleri bekleyen Su için Zümrüdüanka Dergisi sezgili bir bekleyişe de yol açmaktadır. "Hisler, renkler ve hayallerle geleceği beklemede kalın!"