Hazırlayanlar:
Pınar Dereli
Burhan Kibar
Bu ayki röportajımız felsefe tarihinde bir kırılımı temsil edebilecek bir kişiyi doğum gününde anarak okurlarımızın karşısına getirmeyi hedefliyor. Hamza Celâleddin ile Nietzsche üzerine söyleşiyoruz.
Merhabalar Hamza Bey, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz, vakit ayırıp kıymetli düşüncelerinizi paylaştığınız için şimdiden teşekkür ediyoruz. Hoşgeldiniz!
1.Biz sizin hakkınızda araştırmalar yaptık ve bu süreçte de birtakım bilgilere sahip olduk fakat okuyucularımıza sizi, sizin ağzınızdan tanıtmak isteriz. Hamza Celalettin Okumuş kimdir, sizi ilk defa tanıyacak insanlara kendinizi nasıl anlatırsınız? Şu sıralar hayatınızda neler oluyor?
Kendimden değil ama belki yaptığım işlerden bahsedebilirim. Bir felsefeci olarak tabii ki felsefe alanında çalışmalar yapıyorum; bu çalışmaları tek bir disiplin merkezinde olsa da farklı enstrümanları kullanarak yürütmeye gayret ediyorum. Metin odaklı çalışmalar klasiktir, elbette kitap ve dergi gibi metin odaklı çalışmalarım oldu, olacak. Fakat bu sıralar daha çok video, kısa film, sahne konuşması, podcast gibi alanlara ağırlık veriyorum.
2.Temelde Nietzsche hakkında konuşacak olmamızın nedeni ve Nietzsche’nin hayatınızdaki yeri nedir?
Felsefî etkinliğe başlarken, ilk keskin adımım Nietzsche’ye doğru olmuştu. Daha sonra bunun “ilk adım” için oldukça yanlış olduğuna kanaat getirsem de ve daha sonra Schopenhauer’a, Kierkegaard’a, Camus’ya doğru daha kendinden emin adımlar atsam da Nietzsche, hâlen ilk adımın heyecanını ve çocuksuluğunu ifade ediyor bana.
3.Nietzsche’nin bildiğimiz bir sanatkâr kişiliği de var aslında. Piyano çalıyor ve besteler yapıyor. Bunu, bütün bu fikir üretim serüveni içerisinde nasıl değerlendiririz?
Nietzsche klasik anlamda bir filozof değildi. Belki bir edebiyatçı, belki bir filolog, belki de bir sanatçıydı. Modern sonrası dönemde bu gibi ayrımlar değerini yitirdi. Düşün alanı çok geniş bir alan ve geniş alanda birçok çeşit enstrüman ve ifade tarzı mevcut. Nietzsche de yetenekleri doğrultusunda bu enstrümanları kullanmıştı.
4.Sizce Nietzsche bugün yaşasaydı postmoderniteyi nasıl adlandırırdı?
Nietzsche felsefî tarz itibarıyla geçmişi ya da yaşadığı çağı değil geleceği adlandırmayı seçerdi. Bugün onun yüz elli sene önce adlandırmış olduğu nihilizm çağını yaşıyoruz mesela.
5.Nihilizm denildiğinde birçok insanın aklına ilk Nietzsche geliyor. Nietzsche bir nihilist miydi?
Nietzsche de dahil olmak üzere kimse “nihilist” olamaz. Nihilizm bir felsefe akımı değil, yukarıda da bahsettiğim üzere bir çağ tespitidir. Bir tarihsel duraktır. Tarihin zorunlu olarak evrilmiş olduğu yerdir. Dolayısıyla Nietzsche bir nihilist değil, nihilizmi öngören bir felsefe kâhiniydi.
6.Nietzsche aslında okunması zor bir yazar ancak gençler arasında epey popüler. Bunu neye bağlıyorsunuz, sizce Nietzsche toplumda gerektiği gibi anlaşılabiliyor mu?
Nietzsche yazını öyle çekicidir ki, liberal bir insandan anarşist bir insana, teist bir insandan ateist bir insana, idealist bir insandan materyalist bir insana; her kesime hitap etme yeteneğine sahiptir. Elbette onu alımlayan pek çok kişi doğru alımlamıyor, zaten Nietzsche söz konusu olduğunda bu pek de mümkün değil. Önde gelen Nietzsche yorumcuları dahi pek çok mevzuda birbirinden çok uzak konumdalar.
7.Aydınlanma ile başlayan süreç aklı kutsuyor aslında, Nietzsche bu sürecin neresinde? Kendisini nereye konumlandırıyor?
Aklın kutsanışı Aydınlanma Çağı ile başlamıyor ama Aydınlanma ile doruğa çıkıyor. Nietzsche, öğretmeni Schopenhauer’dan aldığı ilhamla, bu kutsanmışlığa ve akıl-merkezci yaklaşıma karşı savaşan felsefî time önderlik etmişti.
8.Salomé ile ilişkisinden, bunun Nietzsche’yi ve onun edebî hayatını nasıl etkilediğinden bahseder misiniz?
Ben Salomé konusunun Nietzsche’nin yaşam öyküsünde çok da fazla etkili olduğunu düşünmüyorum. Yani abartıldığı kadar bir etkiye sahip değil bana kalırsa. Hepi topu birkaç aylık karşılıksız bir aşk hikâyesi. Ya da başarısız bir evlilik denemesi. Bence hepsi bu kadardı.
9.Nietzsche’nin görüşlerinin Hitler tarafından savunulmasına giden yolun taşlarını ne döşedi sizce?
Ne döşedi değil de kim döşedi diye sorsak daha doğru olabilir. Cevapsa basit: Kız kardeşi Elizabeth. Yahudi düşmanı eşiyle birlikte (Nietzsche zamanında kız kardeşinin bu evliliği yapmasına şiddetle karşı çıkmıştı.) Nietzsche’nin yazılarını manipüle ederek antisemitist propagandanın bir parçası hâline getirmişti. Nietzsche’nin ölümünden sonra yayımlanan ve bizzat Elisabeth’in editörlüğünü yaptığı Güç İstenci, bu propagandanın en önemli parçasıydı.
10.Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli kitabında “deve, aslan ve çocuk” olmak üzere üç evreden bahsediyor, bunu okuyucularımız için detaylandırabilir misiniz?
Üstinsan’a giden yolun üç aşamasını bu metaforlarla aktarıyor Nietzsche. Önce deve olup tarihin yükünü taşıyabilmek, sonra aslan olup yeni değerler adına atılgan ve çevik olabilmek ama en önemlisi ve en nihayetinde bir çocuk olup yeni değerler yaratabilecek saflığa erişebilmek gerekir. Bu aşamalar tamamlanınca, yeni değerlerin yaratıcısı olan Üstinsan’a erişilmiş demektir.
11.Peki ya Nietzsche’nin dine ve Sokrates’e bakış açısı nasıl? Dine ve Hıristiyanlığa bakış açısı ayrı ayrı mı incelenmeli?
Sokrates’ten haz etmediğini söylemek şaşırtıcı olmayacaktır. Hatta onu pek çok felsefî günahın baş sorumlusu ilan etmekten de geri durmaz. Hıristiyanlık ise aslında Sokratesçi değerlerin taşıyıcı gücüdür. Bu yüzden sanki iki düşman var gibi gözükse de Nietzsche için düşman bir ve aynıdır.
12.Nietzsche’nin, insanın iki ayrı tarafını temsil ettiğine inandığı; Yunan tragedyalarında karşımıza çıkan tanrılardan, Apollon ve Dionysos ikilisi arasında yaptığı ayrımdan ne anlamalıyız?
Yaşam bir denge oyunu değil, bir festival alanıdır.
13.Sizce hayat Apollon ya da Dionysos olmaya bizi zorlar mı dersiniz, yoksa ikisi birden veya biraz birinden biraz diğerinden olunabilir mi?
Burada ben elbette Kierkegaardcıyum. Yaşam kesin seçimlerle kurgulanır, Ya / Ya Da prensini her alanda geçerlidir. Ya Apolloncusunuz ya da Dionysosçu.
14.Henidik dergisinin genel yayın yönetmenisiniz. Geçmişle kıyaslandığında dergilerin yazım dünyasındaki yerini ve etkileyiciliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Değerlendiremiyorum çünkü bu ekonomik şartlarda dergi basmak mümkün değil. Biz de basamıyoruz zaten. Basabileceğimiz bir ekonomik ortam olursa yazın dünyasındaki yerini de tartışabiliriz.
Kıymetli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz Hamza Bey. Başka vesilelerle de görüşmek dileğiyle.