Bu Yollar
Ekim 3, 2022
Kelime Ressamlığı
Ekim 3, 2022

Bazı İnsanlar Tersine Güler – II 

Rüyalar hakkında yapılan araştırmaların, nörolog ve psikolog bulgularının ya da tüm inanış ve batıl inançların ötesinde benim rüyalar hakkındaki görüşlerime ve rüyaların hayatımdaki yerine kısaca bir dokunmak isterim. Bir önceki yazımla birlikte bu yazıyı bir seri şeklinde devam ettirmemden anlaşılacağı üzere, rüyalar benim hayatım için de oldukça önemli motifler. Fakat bu önemi, her gördüğüm rüyayı en ince ayrıntısına kadar incelediğim ve gördüğüm rüyaların etkisinde kalarak hayatımı idame ettirdiğim bir noktadan söylemiyorum. Aktif bir şekilde zihnini meşgul etmeyen ve çevresi karanlıklarla bezenmiş konuların, arka planda, yani bilinç altında yer ediyor olmasının yansımalarını rüyalarımızda görebildiğimize inanıyorum. Bu yansımaları ve bazen oldukça net, bazense belli belirsiz olan yansıma içeriklerini; olumsuz bir noktada ele almaktansa ya da üzerine düşünmek dahi istemeyip zihnin ücra köşelerine süpürmektense benden parçalar şeklinde görüyor ve sevgiyle kucaklıyorum. Kötü hissettiren rüyaların söylenmemesine ve gerçek olma ihtimalîni arttırma olasılığına ya da türevi batıl inançlara inanmıyor, olumsuz durumların en az olumlular kadar normal olduğunu kabul ediyorum. Üstelik gerçekleşmesi muhtemel olayları söyleyerek ya da yayarak değil, olumsuz olma ihtimalînden korkup bu muhtemel sonucu kabullenemeyişimiz ve zihnimizin bir köşesinde fark etmeden olumsuzu çağırarak, enerji yayımıyla gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Bazen de düşünüyorum; bastırılmış duygular, kabullenilmeyen gerçekler, ötelere itilen düşünceler ve sonrasında rüyalarla ortaya çıkanlar… Sahi, gerçeğimiz rüyalar mı? Her gördüğümüz rüya değil belki ama çoğu… 

Bu soru böyle kalsın, gelin biz başka bir soruya odaklanalım. Rüya kelimesinin kökü, kökeni neydi? Etimolojik ayrıntılara değinmeden de geçmek istemem elbette. Rüya kelimesi, Arapçada “ra-e-ye” fiil kökünden “fa’la” kalıbında bir mastar olup uykuda bir şeyi görmek demektir. İsim olarak da uykuda görülen şey manasına gelmektedir. Bazen hemze vavlı olarak “ru’ya” şeklinde de okunur. Rüya anlamsal olarak ise uyku hâlindeyken görülen olay, uyku sırasında zihinden geçen hayal dizisi anlamına gelir. Mecazi anlamlarına baktığımızdaysa gerçekleşmesi imkânsız durum ya da gerçekleşmesi umut edilen şey olarak çıkar karşımıza. 

Bir önceki yazımın son kısımlarına doğru Freud’un rüyalara bakışına az da olsa değinmiştim, fakat aynı zamanda biliyordum ki Freud’un düşüncelerini, rüya yorumuna bakışını ve hatta psikanaliz kuramını daha ayrıntılı aktarmadan rüyalara dair yazdığım bu seri sonlanmamalıydı. Bu nedenle de derin bir nefes alıyoruz ve Freud’un rüya yorumunu daha yakından incelemek için ilk adımı atıyoruz.

Freud öyle kabul ediyor ki, rüyalar zihnin bilinç dışına ulaşmasıdır, bir nevi bilinç dışına yapılan bir yolculuktur. Zihnimizdeki işleyişler, uyku hâlindeyken bilinç dışının varlığı ve bunlarının bütününü oluşturan rüyalar, insan bedenine ve zihnine ilişkin bir konudur. Rüya hâli, aşağı seviyeli bir şuurluluk yahut yukarı seviyeli bir şuursuzluk hâlidir. Öyle ki rüya görülürken beyin hücreleri düşünme vazifesini yapmaktadırlar. Yalnız bu düşünme vazifesi, uyanık düşünmenin bütün vasıflarını taşıyamamakta, şuurun düzenleyici kontrolünden mahrum bulunmaktadır. 

Freud’a göre rüya, nevrotik belirtiler gibi yasaklanmış istekler ile bu istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Freud’un rüya oluşumu konusundaki en önemli temel kavramlarından biri de rüya sansürüdür. Freud, birçok rüyanın gerçek anlamlarını gizleme eğilimi içinde bulunduklarını keşfetmiştir. Bu sansür mekanizmasının ise egonun savunma etkinliklerinden biri olduğu fikrine sahiptir. Ona göre uyku süresince bilinçdışı zihinsel etkinlikler, kişiyi uyandırabilecek oranda yoğunlaşır. Sansür mekanizması sayesinde kişi uykusunu sürdürebilir. Bir başka deyişle, uyumakta olan kişi, bilinçdışından taşan bu düşüncelerle uyanacağı yerde rüya görür. Freud aynı zamanda, rüyaların başka bir dünyadan gelmediğini, aksine kendisini başka bir dünyaya götürdüğünü varsayar. Sahiden de üzerine düşünülesi bir konu! Ve ekler, rüyalar; ruh dünyasından gelen uyarıcılara karşı yapılan bir tepkidir. Böyle olunca rüyaların başlıca işi, uykunun devam edebilmesi için, bir uyarmayı tesirsiz kılmasıdır. Rüyanın yardımı olmamış olsaydı uyumamız mümkün olmazmış ona göre. Bu sebeple uyumamızı sağlayanın da rüyalar olduğu görüşündedir. Ek olarak kişinin uyku esnasında cinsel birçok güdü ve isteklerin tesiri altında olduğunu düşünür. Eğer uykuda bunların tatmini gerçekleştirilmezse insanın uyanıp daha gerçek tatminler aramaya yöneldiğini ve rüyaların, cinsel arzuların üstü örtülü bir biçimde giderilmesine yaradıklarını savunur. Rüyanın meydana gelme sebebini bir isteğin tatmini olarak anlamak, Freud’un bu konudaki en önemli buluşudur.

Gelin bir de psikanaliz kuramı nedir ve ne işe yarar ona bakalım. Freud psikanalizin, bilincin direkt ya da doğrudan ulaşamadığı ve daha derinde kalan ruhsal katmanlardaki olaylar öğretisi olduğunu söylemiştir. Psikanaliz sayesinde birçok konunun (kişinin ruhsal dünyası, topluma dair gerçekler vb.) anlanması ve anlaşılması daha mümkün olmuştur. Psikoloji biliminde Freud ve kurduğu psikanaliz ekolü, insan kişiliğinin bilinmeyen yanlarının belirlenmesinde rüya konusuna yönelmiştir. Yani anlaşılan o ki psikanaliz, ruhun en ince ayrıntısına kadar incelenmesini sağlamıştır. 

Freud’un yaklaşım ve bulgularına dair aktarım yelpazesini genişlettiğimize göre rüyaların kullanıldığı ve sanatçılara bir nevi esin kaynağı olduğu Dünya edebiyatı ve Türk edebiyatında sahip oldukları yeri inceleyebiliriz. 

Ahmet Hamdi Tanpınar şiirlerinde, içerisinde bulunduğumuz somut dünyaya değil; soyut bir dünyaya odaklanır. “Uyku Sularında” adlı şiirinde ise “masal mağarası” imgesiyle içerisinde bulunduğu dünyanın farklılığını, yani rüya dünyasını anlatır: 

              “Çekilen son dalganın eteğinden, O masal mağarası açılır birden, Yarım aydınlıkta tutuşur, parlar Uyku sularında yüzen balıklar.” (Tanpınar, 1976: 50)

Turgut Uyar ise “Kan Uyku” adlı şiirinde “yarı çıplak utanmaz bir kadın resmi” imgesiyle Freud’un rüya görüşünü hatırlatır ve bu görüşün zihinlerde onaylanmasını sağlar. 

Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin
Birde bu terli karanlık
Sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum
Nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum
Yarı çıplak utanmaz bir kadın resmini aydınlatıyor
Akşam oluyor ya bir türlü inanamıyorum…” 

Aynı zamanda şair, Kayayı Delen İncir’deki “Vakitsiz Uykulardan” adlı şiirinde de “kara üstüne kara” sözüyle karabasanı çağrıştırır: 

“Vakitsiz uykulardan uyandır beni kara üstüne kara gök üstüne gök” (Uyar, 2002: 553)

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Aydaki Kadın (1987) romanında, Selim’in gördüğü rüyalar, kişinin bilinçaltına sakladığı düşünce ve duygularının dışa vurumun en çarpıcı örnekleridir. Selim, çocukluğunun geçtiği köşkün satılmasından bir gece önce rüyasında, köşkü kaybedecek olmaktan dolayı bastırdığı hüznü ve kararsızlığı görür: 

Büyük bir kalabalık bir pencerenin önünde toplanmışlar, ne olduğunu, kimin olduğunu bilmediği çok güzel ve parıltılı bir şeyi elden ele geçirerek muayene ediyorlardı. Selim durmadan ‘Verin artık!’ der gibi elini uzatıyor, fakat bir türlü tutamıyordu. Ev şimdi her tarafta yapılan o çıplak arsalı banka evlerine benziyordu… Sonra birdenbire her şey kaybolmuş. Selim bir boşlukta kendini tek başına bulmuştu (Tanpınar, 1987: 14-15). 

Rus yazar, Anton Çehov’un hikâyesi “Kunduracı ile İblis” (1888) buna en güzel örneklerden biridir. Öykünün açılışında, hayatından bezmiş, yoksul bir kunduracının isyanı vardır. Yılbaşı arifesinde çalışmak zorunda kalan, yoksul ve zenginlere haset eden kunduracı Fiodor, yorgunluktan olsa gerek uykuya dalar ve rüyasında şeytanla pazarlık yapar. Hayatta sahip olmak istediği her şeyi vermeyi vadeden şeytana ruhunu satmayı kabul eder ve hayal ettiği hayata kavuşur. Zengindir, mutludur, yeni karısı ve kasada altınları vardır. Ancak, kiliseye gittiğinde ve Tanrı’ya dua okuyamadığını fark ettiğinde pişmanlık duyar ve cehennem ateşi ile yanar. Karakterin rüya gördüğünü okuyucu hikâyenin sonunda Fiodor ile birlikte anlar: 

“Derken, her şey ansızın oldu. Fiodor gözlerini açtı, eski masasını, diktiği çizmeleri, is tutmuş teneke lambayı gördü. Lambanın camı kapkara olmuştu, fitilin minik alevinden pis kokulu dumanlar çıkıyordu. Masanın yanında mavi çerçeveli gözlüklü müşteri duruyor, öfkeyle bağırıyordu (Chekhov, 2019: 289).” Çehov, hikâyesini Fiodor’un rüyası üzerine kurgulamıştır. Amacı, simgesel yorumları (Freud, 2009: 150) kullanarak, karakterin, günlük hayatta bastırmak zorunda kaldığı hırs ve haset duygularını açığa çıkarmaktır. Hikâyenin sonunda bu kâbusun gerçek olmaması, Fiodor için bir epifani, okuyucu için de bir derstir. 

Rüyaların önemine ve rüya motifinin hem edebiyatta hem de dinlerde hem de günlük hayatta kullanıldığına dair az çok bilgi sahibi olduk. Bazen yaşadığımız olaylar bazen içsel korkularımız bazense düşüncelerimizin bilinç altında yer edip rüyalarda gün yüzüne çıktığını da biliyoruz, bu negatif düşüncelerden arınıp pozitif düşüncelerle dolmayı sağlayan bir Kızılderili inanışı der ki. “Bunun çözümü: Düş kapanı”. 

Bu yazının kapak fotoğrafında da olduğu gibi, “düş kapanı” nedir ve Kızılderili inanışında nasıl bir yere sahiptir gelin bir de ona değinelim. 

Kızılderili inanışındaki bir efsaneye göre; İktomi adı verilen bilge kişi örümceğe dönüşür ve ruhani bir liderin rüyasına girer. Liderin söğüt ağacının dallarından yapılmış olan çemberini alır ve üzerine ağlar örer, bu eylemi gerçekleştirirken de lidere rüyasında; iyi ve kötünün her zaman var olduğunu ve bunların hep iç içe olacağını söyler. Aynı zamanda üzerine ağ ördüğü bu çemberin, kötü düşünce ve rüyaları kovacağını ekler. Yani eğer ki çember sekiz noktada buluşuyorsa o halka örümceği ifade etmektedir, etrafına eklenen tüyler ise doğru yolun olduğunu ve onun bir şekilde bulunacağı anlamını taşımaktadır.  Düş kapanının diğer bir adının “rüya yakalayan” ya da “rüya avcısı” olmasının sebebi ise tasarımsal olarak ağ şeklinde olan bu kapanın, kötü rüyaları hapsedeceği inanışına dayandığı düşünülür. 

Bu yazının ve eş zamanlı olarak da serinin sonlarına yaklaşmışken rüyalar üzerine yapılan birçok araştırma, yazılan birçok eser ve kıymetli içeriğin olduğunu söylemekte fayda var. Uçsuz bucaksız internetin sayfalarında, zihnimin derinliklerinde ve yazılı kaynakların ücralarında dolaşmayı, hepsini paylaşamasam da birçok konuda aydınlandığımı da söylemek isterim. Son olarak ise bu iki yazılık serinin adı neden “Bazı İnsanlar Tersine Güler”, onu açıklamayı okuyucuya borç biliyorum. 

Aylar önce gördüğüm bir rüyadan arta kalan birkaç kelimeydi benim için başta. Sonrasında anlamlandıramadığım ve üzerine haftalarca düşündüğüm birkaç kelime hâline geldiler; kafamın bir köşesinde yerli yersiz beliren, ne anlama geldiğini, bazı insanların kim olduğunu ve neden tersine güldüklerini, hatta tersine gülmenin ne demek olduğunu kurcaladım durdum günlerce. Bir sonuca vardım mı peki? Elbette! 

Bu haftalar süren yolculuğun bir sonuca varmaması garip olurdu. Belki de olmazdı, ama tabii vardığım sonuç biraz da bende saklı kalması gereken bir sona bağlandı.  Bu nedenden kaynaklı da anlamsal içeriğini çözümlemeyi de okuyucuya bırakma kararı aldım. Bir rüyadan kalan bir cümleyle birçok şey öğrendiğim ve rüyalara dair bilgi haznemi genişlettiğim, böyle bir yola çıktığım için kendimle gurur duyuyorum. 

Diyelim ki bu yazıyı yıllar sonra dönüp yeniden okudum, ki oldukça muhtemel, yüksek ihtimalle bambaşka bir ben olarak okuyacağım bu yazıda kendime de birçok şey hatırlatıyor olacağım, yazdığım her bir cümle ve italik yazdığım her bir kelimeyle… Anlamsal yoğunluğunu inşa ettiğim derinlikten bahsetmiyorum bile!


Kaynakça

1           Ebu’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Daru Sadır, Beyrut, 1990, c.XIV, s.297. 

2           Halil b. Ahmed el-Ferahidî, Kitâbu’l-Ayn, Daru’l-İhyâ et-Turas el-Arabî, Beyrût, 2005, s.328. 

3            İbrahim Türek, age., s.90.

4            Halil Apaydın,“Rüyâ ve Fonksiyonu”, OMÜİFD., Samsun,1997,sayı:IX.,s.265,266. 

5            Erich Fromm,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,çev.:Aydın Arıtan, Arıtan Yay., I. Baskı,İst.,1981,s.128. 

6            Engin Geçtan,Psikanaliz ve Sonrası,Maya Yay.,II. Baskı,Ankara,1984,s.15,16. 

7            Sigmund Freud,Düşlerin Yorumu,c.I,s.61. 

8            Halis Özgü,Rüya Nedir?,s.3,6. 

9            Erich Fromm,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.110

10          Psikanaliz ekolü hakkında daha geniş bilgi için bk. Sigmund Freud,Psikanaliz ve Uygulama, çev:Muammer Sencer,Say Yay.,VI. Baskı,İst.,2001,s.224.; Sigmund Freud, Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,çev.:Kamuran Şipal,Cem Yay., İst., 1996, s.37.; Erich Fromm,Psikanaliz ve Din,çev.:Şükrü Alpagut,Kabalcı Yay., İst., 1990,s.66. 

11           1995297 (dergipark.org.tr)



Paylaşmak Güzeldir:

Berre Arslan
Berre Arslan
Kendisini genellikle neşeli, daima inatçı, fazlasıyla meraklı ve zaman zaman da kontrol delisi olarak tanımlıyor. Düşünce dünyasınınsa mahşer yerini anımsatacak türden bir hengâmeye sahip olduğu kanaatinde. Olağanüstü detaylar, ilginç gerçekler ve etimoloji hakkında bilgilenmekten büyük bir keyif almakta. Kitap okumayı, özelleştirmek gerekirsek de kişisel gelişim alanındaki eserleri okumayı oldukça seviyor. Farkındalıklarını arttırmaya, daha fazla öğrenmeye ve hayat okyanusuna tutunmaya çalışan biri.