İnsan doğası gereği iyi hissetmek ister, çünkü yaşama tutunmak ve yaşamla birlikte yeni tomurcuklar açmak bir akıştır. Akışın içinde yer almak, akışla hareket etmek ve akışın yönlendirdiği yerde seçimler yapmak doğaldır. Doğal kelimesi doğadan gelir ve insan doğası gereği gerçekleştirdiği hareketlerden bir akış çıkarır. Bu akışın içinde bazı örüntüler vardır. Bazı geliştirilmiş davranış şekilleri. Yaşanmışlıklar, tecrübeye dönen anlar kimi zaman anlık kimi zaman birikerek davranış örüntüleri geliştirmemize sebep olur. Bu sebebiyeti iyi ya da kötü diye yargılayabilir miyiz tartışılır. Kimi zaman geliştirdiğimiz davranış kalıpları günlük hayatımızda işimizi çok kolaylaştırırken kimi zaman davranış kalıplarının içinde yer alan öngörülerle bizi varsayımlara sürükler. Dünya kompleks bir işleyiş hâlindedir, insanlar da bu kompleks yapının içinde değişir dönüşür ve kendi karmaşıklığını çözümlemeye çalışır. Davranış kalıpları geliştirdiğinde bu karmaşıklığı biraz da olsa çözümlediğini düşünür insan. Çünkü gözlemlemiştir, anlamıştır ve bu anlama uygun işini kolaylaştıracak davranışlar geliştirmiştir. Her benzer olayla karşılaştığında bu davranış kalıpları işleyecek ve kolay çözümler üretebilecek ve kimi zaman çözüm bile üretmesine gerek kalmayacak olması kulağa iyi gelir. Ne var ki gözlemleyip anladığımız olaylar sadece bütünün bir parçasıdır. Tüm parçaları görmeden geliştirilen çözümlerin vadesi kısadır, uzaması için diğer parçaları da görmek faydalı olabilir ama tabii ki hayatta tüm parçaları görmek imkânsızdır. Ne kadar çok parçayı ne kadar farklı kişide deneyimlersek yanlış varsayımları azaltır ve sayısız olasılığa kucak açarız. Bu sayısız olasılık kimi zaman çok iyi hissettirip hayattaki beklentilerimizi ayarlayabilmemizi sağlarken kimi zaman bu kadar olasılığın içinde boğulmuş hissetmemize sebep olur. Ama hayat böyledir; sayısız ihtimalî içinde barındırır, bugün karşına kimin ya da neyin nasıl çıkacağını bilemezsin, en garibi de senin bu çıkan durumlara nasıl tepki vereceğin de aslında bilinmezdir. Belki sadece tahmin edilebilir, öngörülebilir ama hayattaki değişkenler arttıkça bugün gel dediğine yarın git dersin, yarın git dediğin bir sonraki gün vazgeçilmezin olur. Hayatta vazgeçilmez diye de bir şey yoktur, var olan akıştır ve akış bir zincirleme olaylar bütünüdür. Kimi zaman iyi kimi zaman kötü olarak nitelendirdiğimiz birçok olay bir tiyatro perdesinde seyircisine sunulmak üzere hazırlanmışçasına var olur. Akışın öznesi insan, kimi zaman oyunun içinde kimi zaman seyirci. Sayısız perdede sayısız oyun, sayısız hayatta sayısız akış ve belki de kolektif olarak büyüyen bir varoluş. İnsan bu varoluş içinde kendisi için en iyi hissettireni bulabilir, ki çoğu zaman bulmak zorundadır; peki bu bulma süreci tüm bu karmaşık akışların içinde nasıl mümkün olabilir? Akış içinde var olabilmenin sırrı da belki bu iyi hissettiğin anlarda saklıdır.