Kadim bir bilgidir ki şifacı, kendi yaralarını iyileştirmeden ve sorumluluğunda olduğu enerjiyi korumayı beceremeden kimseye aracı olamaz. Bu durumlarda zararı önce ‘kendi’sinedir. Ve ardından sonuç olarak ‘bütün’ de zarar görür. Günümüz modern psikoterapi etik anlayışlarına da kuramsal olarak yansımış bu mekanizmanın hepimizin dünyasında var olmasını temenni ediyorum. Zira insan türü olarak bazı mükemmeliyetçi ve aceleci yönlerimiz var. Hemen her şeyin anında en istediğimiz şekilde gerçek kılınmasını istiyoruz. Ne yazık ki dünya deneyiminin kısıtlı ve lineer ilerlediğini varsaydığımız zaman algımız neticesinde, fiziksel yasaların gerekliliğini es geçebiliyoruz. Halbuki insan, yaşam deneyiminde yol alırken biriktirdiği tüm verileri demlemeyi de bilmeli. Çünkü bir bilgiyi öğrenmek ile bir bilginin idrakine ulaşmak oldukça farklı durumlardır. Bu noktada sahip olduğumuz bilgilerin her birinin kristaller olduğunu farz edelim. Elimizdeki kristalleri neden muhafaza etmemiz ve çok titiz bir şekilde koruyup saklamamız gerektiğini gelin birlikte anlamaya çalışalım.
Eğer bir insana dair bir yargımız varsa veya yanlış olduğunu düşündüğümüz bir durumda ise o kişiye yardım edebilmek için önce ilgili konunun bizim iç dünyamızda ne hâlde olduğunu tespit etmemiz gerekir. Örneğin sigara içen birine, yine sigara içen bir kişi olarak bunun ne kadar da sağlıksız olduğunu anlatmak oldukça verimsiz bir aktarım olacaktır. Ama bir süre sigara içip ardından bu eylemi bırakmış bir kişi olarak örnek davranış sergilediğimizde ise “hâl dili”mizin etkisi pozitif yönde olacaktır.
Bir konuda irade geliştirmiş veyahut kendini geliştirmiş bir birey, “büyüklüğünü” ise başkalarına dayatmamalıdır. Yalnızca yapması gerekeni yapmalı ve söylemesi gerekeni söylemelidir. Zaten kişinin söylemleri ve eylemleri arasındaki tutarlılık çevresine yaydığı frekansı anlamlı kılacaktır. Çevremize yaydığımız bir frekansın yüksek olup olmadığını ise farkındalıklı seçimlerimiz ve saf niyet ile hareket etmemiz belirler. İçselleştirdiğimiz değerlerimizle, sakinliğimiz ve huzurumuzla “aynalık” yaparız insanlara. Ve her kimin ne ihtiyacı varsa ihtiyacı kadar bu frekanstan üzerine düşen payı alabilmesine vesile oluruz. Gerçek öğretmenlik örnek olabilmektir. Yansıtıp sorular sordurabilmektir. Yoksa yine farz-ı misal kimseye sigarayı yasak kılmanın veyahut zorla bıraktırmanın makul ve kalıcı bir çözüm olmayacağını biliriz.
Eğer bizler dürüst olmayı seçersek zamanla göreceğizdir ki etrafımıza da dürüst insanlar gelmeye başlayacaktır. Çünkü çevremize yaydığımız frekans neticesinde, insanların yalan söylemesini istemiyorsam önce benim yalan söylememeyi öğrenmem gerekmektedir. Yaşam içerisinde frekansı yüksek bir birey olabilmek için daima eylemlerimizin ve söylemlerimizin tutarlılığını analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada “Acaba yanlış anlaşılır mıyım?” endişesi olmaksızın rahat hareket etmeli ve şeffaf olmaktan ödün vermemeliyiz. Birisi seninle ilgili bir şeyi varsayıyorsa ya da yanlış anlıyorsa, bu onunla alakalı bir durumdur. Sen sahip olduğun kristalleri biliyorsun. Sen niyetini biliyorsun. Saf niyetine göre hareket ettikten sonra endişelenecek ne var ki? Hakikat elbet ortaya çıkacaktır. O kişi de er ya da geç seni anlayacaktır. Eğer seni anlamak gibi bir çabası yoksa da senin hayatında olmayı hak etmiyordur. Doğru insan değildir çünkü iletişim kurulabileceğin frekans uygunluğunda bulunmuyordur.
Eylemlerimizi sevgi ile ve sevgiden beslenen bir niyet ile yapmak bambaşka yansımalara vesile olacaktır. Çünkü niyet neyse akıbet de o olur. Saf niyet ile bir konuda sonuç elde etmek, sorumluluklarımızı daha güzel kucaklamamızı ve kabul etmemizi sağlar. Zira işin içerisinde bir çıkar, ego, beklenti, maddi-manevi karşılık varsa niyet saf değildir. Bir ve bütüne katkısı olan ve nefsani arzulardan arınmış ise saf niyettir. Artık kurban psikolojisinden sıyrılmalı ve seçimlerimizin farkındalığını üstlenmeliyiz. Niyetimiz hiçbir var olana haksızlık etmiyorsa, hayata bir negatiflik getirmiyorsa ve içerisinde beklenti enerjisi yoksa; tebrikler, saf niyet ile hareket edebiliyoruz demektir. Unutmamalıyız ki niyetimiz ne kadar safsa ve sevgi dolu ise elimizdeki kristallerimizin değerinden bahsedebilmeye başlarız.
Tabii herhangi bir insan yardım talep etmediği sürece özgür iradeye müdahale etmemek lazım. Kimseyi ihtiyaç sahibi olarak atamamamız gerek. Kişi özgür iradesi ile bir şeyleri seçmeli, değiştirmek istemeli ve talep etmelidir. Ancak bu olduğunda alışveriş gerçekleşir ve şifaya vesile olunur. (Elimizdeki kristalleri paylaşıma açmak da diyebiliriz.) Acımak kavramı ise oldukça kibirli bir lanettir. Allah herkesin yardımcısı olsun, şifasını versin; AMA eğer o da istiyorsa. İçerisinde “vah vah, tüh tüh” bulunduran tüm söylemlerin “yargı” olduğunu bilmeliyiz.
Birini gerçekten sevdiğimizde onu değiştirmeye çalışmayız, tamamen olduğu gibi kabul ederiz. Eğer değiştirmeye çalışıyorsak onu değil değişmiş hâlini sevmek istiyoruzdur. Ve bu da ne yazık ki koşullu sevgi olur. Saf niyet barındırmaz. Bunun aksine, gerçek sevgi tamamen olduğu gibi sevmektir, yani değiştirmeden. Ama bilmelisin ki bu hayatta en çok neyden tekrara düşerek bahsediyorsan ve en çok neyden şikâyet ediyorsan onların değişim vakti gelmiştir. Sen kendine iyilik yaparsan başkalarının da sana iyilik yapmaya başladığını göreceksin. Çünkü senin sana şifa veren ve frekansını yükselten halinde olmaya ihtiyacın var. Sen kendine değer verirsen insanlar da sana değer verir. Sen kendini seversen başkaları da seni sever. İnsan, değersiz hissettiği hiçbir yerde kalmamalı. Kendisini kötü hissettiren, sürekli enerjisini aşağıya çeken kişilerden ve yerlerden uzaklaşmayı ise bilmeli. Bu kesinlikle bir öz saygı ve öz farkındalık meselesidir. Seni senden başka koruyacak hiç kimsenin olmadığını bilmelisin bu hayatta. Her ders öğrenilinceye kadar kapını tıklatmaya devam eder. Olay dışarıda değil, senin öğrenmende ve değişmendedir. Unutma, kendi değerini ve huzurunu sen belirliyorsun!
Şimdi bak bakalım ellerine. Kristallerin ne alemde? Şu an bu metni mühürlüyorum: Okuyan ve kristallerine bakan herkesin frekansı saf niyetlerle ve sevgi ile bezensin! Emin ol ki sen, bu yazıdan hissene düşeni aldın. Her kim bu yazıyı okuyorsa elindeki kristallerine sahip çıkabilmesini dilerim. Ve son olarak bil ki: Bende bir çiçek gördüysen, bu senin mevsimindendir.
Elimizdeki Kristaller -I- yazısı için tıklayınız.