Yazar: Özge Efeyurtlu.
Özellikle Charles Darwin’in çığır açan evrim teorisinin bilim çevrelerine yayılması sonrasında insanlık, yüzyıllar boyu bir sır olarak kalmış, öyle kaldığı için de birçok farklı yoruma açık kalmış “insan doğası”nı daha gerçekçi ve bilimsel bir açıdan sorgulama ve anlamaya yönelmişti. Her ne kadar bu sorgulama ve anlama çabası her zaman tatmin edici sonuçlar vermese de insanlığın kendini anlama yolunda çok uzun mesafe kat ettiğini söylemek de yanlış olmaz.
Bunun yanında, insan doğasını tek bir biçimde yorumlandığının da düşünülmemesi gerekir. Üretilen çeşitli politikaların da merkezinde yer alan bireyleri güç odaklarına bağlama sürecinde, insan biyolojisinin çeşitli yorumları da oldukça ikna edici araçlar olmuşlardır. Bu atfedilen doğaların çoğunluğunda bulunan bir özellik de insanın şiddet kullanımına meyilli, özünde incelikten ve uzlaşıdan epey uzak bir canlı olarak görülmesiydi. Özellikle 2. Dünya Savaşı gibi yıkıcı deneyimler sonrasında, bizzat insanlar tarafından yapılan şiddet dolu ve bencil motivasyonlardan kaynaklanan çeşitli eylemlere getirilebilecek mantıklı bir açıklama gibi durmuş olsa da insan doğasının bu tarz bir indirgemeci yaklaşımın yanıtlayamayacağı kadar kompleks köklerinin ve eğilimlerinin olduğu da uzun bir zamandır birçok bilim insanı tarafından dile getiriliyor.
Bu doğrultuda, geçen Şubat ayında Seçki Söyleşisi kapsamında okuduğumuz ve üzerinde tartıştığımız, primatolog ve etolog olan Frans de Waal’ın kaleme aldığı, insan doğası hakkında sürdürülen çeşitli tartışmalara yazarın kendisinin uzun zamandır sürdürdüğü gözlemlerin ve araştırmaların da bir sonucu olarak etkili bir şekilde yön verdiğini düşündüğümüz İçimizdeki Maymun’dan bahsetmek istiyoruz.
İçimizdeki Maymun, insan ve primat davranışları arasındaki çok boyutlu benzerlikleri ele alıyor ve bunu kitabın da deyişiyle “iyi, kötü ve çirkine eşit mesafeden” yapıyor. Bu konuda da kitaba, iki yakın primat akrabamız olan şempanzeler ve bonobolar yardımcı oluyor. Bu iki tür, davranış ve eğilimleri açısından birbirine oldukça zıt konumdalar. Kitapta da değinildiği üzere bu zıtlık sebebiyle biz de “hem zalim hem de merhametli taraflarımızla, dünyada bir Janus kafası gibi duruyoruz.”. Kendi bakış açımdan da bu değerlendirme, kitabın özü ve vardığı sonuç bakımından oldukça önemli bir başlangıç noktası. Kitabın; iktidar, cinsellik, şiddet, iyilik ve ahlak kavramı üzerinde detaylıca durduğu ilerleyen bölümlerinde insan doğasının, tek bir çizgide yoğunlaşan eğilimler doğrultusunda ele alınmaktansa, farklı durum ve şartlar altında çeşitli yanıtlarda bulunabilen ve sosyal etkileşimlere oldukça duyarlı olduğu bir tablosu çiziliyor. Örneğin, kitabın toplumda yerleşmiş kültür ve ahlak normlarıyla ilgili bölümünde, yakın akrabalarımız olan şempanzelerin ve bonoboların sıklıkla birbirine yardımda bulunduğunu ve bu davranışta karşılıklılık ilkesinin yattığının altı çiziliyor. Özellikle avlanmış hayvan eti paylaşımında su yüzüne çıkan bu eğilimin, bugünkü toplumların, fakirlerin yararlanacağı düzenlemeler lehinde oy kullanmasında, ya da yeterli yiyeceğe ulaşamayan kitlelere yardım edilmesinde yaptıkları seçimlerin temelinde yatan itki olduğunu savunuyor yazar. Fakat aynı zamanda yakın insan ilişkilerinde geçici dengesizliklerin daha tolere edilebilir olduğunu ekleyip indirgemeci bir yaklaşımdan da uzak duruyor.
Bu kitabı Seçki Söyleşisi’nde tartışmanın en keyifli yanlarından biri siyasi ideoloji ve biyolojinin ilişkisine de değiniliyor olmasıydı. İnsan biyolojisini ve köklerini doğru anlamanın ve yorumlamanın önemini, çeşitli ideolojik amaçlar uğruna insan biyolojisi mirasının çok zaman manipüle edildiği ve kullanıldığını hatırlayınca anlamak mümkün oluyor. Özellikle sosyal Darwinizm gibi, bireyler ve toplumlar arası rekabetin toplumsal gelişimde bir kilit taşı olarak gören bakış açılarının, bilimsel literatürdeki anlamını ve karşılığını belli düzeylerde sorgulayabilecek konuma gelmek bence geçen ayki söyleşinin en büyük artılarından biriydi.
Yazıyı sonlandırırken, farklı boyutlarda insan biyolojisini ve köklerini ele aldığımız ve bunların bugünün toplumları için ne anlama geldiğini araştırıp tartıştığımız bu çok keyifli okuma süreci ve söyleşiyi mümkün kılan tüm katılımcılarımıza teşekkür etmek istiyoruz. Bizim için kendimizi oldukça geliştirdiğimiz, çok şey öğrendiğimiz ve zihnimizde yeni pencereler açtığımız bir ay oldu.
Gelecek aylarda görüşmek üzere ?
Kaynakça: Waal, F. (2008). İçimizdeki Maymun: Biz Neden Biziz? Metis Yayınları.