Yürü! Durup temaşa edecek vakit değil,
Aceleye gelmez eski devrin yorgun yolcusu.
Diril! Koş biraz, demlenecek vakit değil,
Merhamet bilmez yeni çağın hırçın kamçısı.
Son asırda insanlığın bilgi birikiminin alabildiğine artması ve bu birikimi aktaran enstrümanların, kitle iletişim araçlarının dönüşümü medeniyetimizi ilerlemeci moderniteden çıpasız ve savruk yeni bir çağa sürükledi. Hakikatin yegâneliğine, insan aklı ile ulaşılabilirliğine ve bilimin ışığında yarının bugünden daha güzel olacağına dair kuvvetli bir inancı temelinde barındıran modernitede aydın takımı mühim bir konum işgal eder. Çağın, aklı kullanabilme marifetlerini ayırt edici nitelik sayması sebebiyle önce insan diğer canlılardan, daha sonra da seçkin kişiler sıradan insanlardan keskin bir biçimde ayrılırlar.
Geçmişte kişinin zihni, karar alma noktasında makul bir danışman rolü üstlenebilir konumdayken seçkin dimağların toplumdaki ayrıcalıklı statülerinin meşruiyetini sorgulamak güçtü. Halbuki genişleyen bilgi deryasıyla uzmanlıkların hat safhada olduğu günümüzde kişi, hangi uzmanlara güveneceği seçiminden öte bir irade ortaya koyamaz hale geldi. Yalnız başına kalmış bir zihin hayatın karmaşıklığı karşısında çaresizken bir aydın ile sıradan bir vatandaşın arasındaki hiyerarşi manasını yitirmiş görünür. Oysa esas kıymetli olanın zihne atılan verileri işleme kalitesi olduğu ne çabuk gözden kaçmakta? Hedefi tutturmak ihtimali yoksa bile daha isabetli atış yapanlar pek tabii daha saygıdeğer olmalıdırlar. Zira yeni çağda anlaşılan o ki elimizden tek gelen, mağlubiyeti baştan kabul ederek devamlı denemek ve her seferinde daha iyi yenilmek.
Seçkin ve sıradanın dikey hiyerarşisinin silikleşmesinin en büyük sebeplerinden bir diğeri de kitle iletişim araçlarındaki dönüşüm olarak karşımıza çıkar. Kitap, gazete gibi muhatabından okuma-yazma bilmesini talep eden araçların, yerlerini duymak ve görmekten öte hiçbir beceri istemeyen radyo ve televizyona teslim etmesiyle zorunlu olarak iletilerin kalitesinden tavizler verildi. Hoş, iletilerden bağımsız olarak, kişinin bilgiyi hazmetmek için sarf ettiği zaman ve emek göz önüne alındığında televizyonun zihinlerde kitaba paralel nitelikte anlatılar inşa edemeyeceği açıktır. Tüm bunlara rağmen üretim yetkisinin herkese verilmemesi gibi seçkinlerin otoritesini hâkim kılmayı ve kurulan anlatının niteliğini korumayı amaçlayan önlemlerden de söz edilebilir. Fakat madalyonun diğer yüzünden bakıldığında üretimin tekelleşmesi, mesajın idaredeki toplulukça şekillendirilmesi ve hatta çarpıtılması gibi tarihte de örneklerine sıkça rastlayabildiğimiz sorunlara zemin hazırladı. Bu zemin de ne yazık ki her devrin siyasileri tarafından propaganda, ideoloji dayatması, toplum mühendisliği gibi birçok niyetle sıklıkla istismar edildi.
İyi ve kötü yanlarıyla andığımız modern devrin bu seçkinci sultası ömrünü internetin yayılmasıyla beraber tamamladı. Zira internet devrimiyle daha önce sözleri dikkate değer görülmeyen, fikirleri geçer akçe sayılmayan kimseler denetimden azade bir şekilde üretici konumuna geldiler. İçinde yaşadığımız yeni devir, kafanın niteliğine önem vermeksizin, gerçek anlamda her kafadan bir ses çıkmasına müsaade ediyor; hatta çoğu zaman nispeten daha az muteber sayılabilecek kafalardan hem sayı hem şiddet bakımından daha yüksek sesler çıktığına şahit oluyoruz. Arada bir “Otorite o kadar da kötü bir şey değil herhalde canım!” diye aklımdan geçirten, eski devri hiç görmemiş olan bana bile cahil bir özlem hissettiren bu yeni çağ bizlerin hislerinden bağımsız olarak doğal akışında ilerlemekte tabii.
Dolaşım hızı ve içerik çeşitliliği bu denli yüksek bir çağda kişinin, kendisine sunulan ürünü beğenip beğenmediğini algılayacak özeni göstermesi bile pek mümkün görünmüyor doğrusu. Ancak arzularsa paylaşımın kendisiyle duygusal bir zeminde buluşup buluşmadığını belirleyip tekrar dolaşıma sokabiliyor. Malum, herkesin dilediğini söyleyebildiği ve hakikatin silikleştiği flu bir dönemde kararların rasyonel süreçlerden ziyade tamamen duygularla ve sezgilerle alınması çok daha zahmetsiz oluyor. Fakat bunun sonucu olarak insanların anlamaya dahi çaba göstermeden sırf duygularına veya toplumdaki konumlarına paralel söylemleri içeriyor diye yaptıkları paylaşımlar maalesef hakikate yaklaşmamızın önünde önemli ve devamlı büyüyen bir engel teşkil ediyor. Buna ek olarak beğeni sayılarını artırmak amaçlı algoritmaların da desteğiyle oluşan filtre balonları, daha çok hoşuma giden adıyla yankı fanusları insanların yalnızca duygudaşlarıyla ilişki kurup kendi fikirlerini teyit ettirmelerinin, buna bağlı olarak da yanlış yolda daha emin adımlarla yürümelerinin önünü açıyor. Fakat ne yazık ki ne paylaşım yapanlar düşüncelerine karşı en ufak bir eleştiriyi kaldırabilecek olgunluktalar ne de tüketiciler fikirleri rasyonel biçimde analiz edecek birikime sahipler. Özetle kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde, bir insan her şeyi bilebilir, bu kadar yani.¹ Öte yandan ne hissedersek hissedelim artık tarihin başka bir devrine geri dönülmeyeceğini kabul etmekte yarar var. Dolayısıyla sıkıntı çektiğimiz noktalarda maziye takılı kalmayıp yeni devrin araçlarını kullanarak yeni çözümler aramak en sağlıklısı ve en oluru gibi görünüyor. Memleketçe uğrunda nice kanlar döktüğümüz, nice devrimler yaptığımız toplumdaki aydın oranının artması mevzusu her akıllı ve iyi niyetli bireyin içinde bir dert olsa gerek. Öyleyse sanki yıllardır yel değirmenleriyle dövüşüyormuşçasına görülen asgari değişimin izahı nedir?
Zihinsel tekâmül de diğer alanlardaki ilerlemelerin adımlarını takip eder; yanlış olabileceği düşünülen görüler test edilir, teyit edilip sağlamlaşır veya görece daha az yanlış olanlarla değiştirilir. Böylece kişi, zihin dünyasını dünden daha isabetli düşüncelerle bezer ve bir iç dinamizm oluşturur. Bu sebeple aydın kişi için fikirlerin değişimi ve dönüşümü, bütünüyle kavraması mümkün olmayan bu dünyada hakikati daha az ıskalayan bir idrak inşasının temel ön kabulüdür. Çünkü yeni fikirlere ve düşünce sistemlerine maruz kalan biri sıklıkla, zihninde kurduğu ilişkilerin yanlışlanabileceğine tanık olur. Bunun sonucunda kişi, zihin yapısının doğuştan yetersiz olduğuna, dahası dimağının olgunlaşabilmesi için mevcut görüşüne şüpheyle yaklaşmanın en sağlıklı düşünme biçimi olduğuna kanaat getirir. Sanırım asırlardır ümit edilen cehaletin fethinin sürekli ertelenmesinin ardında da entelektüelin bu ikilemi yatıyor. Öte yandan düşüncelerinin evrimi kimileri için yalnızca, o ana dek barındırdığı düşüncelerin, tasarıların kusurlu olduğunu ihbar etmek manası taşır. Hayatı daha iyi kavrama gayesiyle fikirlerini sınayıp hatalı olanları yenileriyle değiştirmenin, zihnindeki ilişkileri devamlı teste tabi tutup kimi zaman yıkmak mecburiyetinde kalmanın acı hazzını tatmamış kişi, tabii olarak kendinden daha emin olacak, fikirlerini duyurmak hakkını ve cüretini kendinde daha erken bulacaktır. Dönüp de cümlelerime şöyle bir baktım da benim de bu ekipten pek bir farkım yok gibi, Allah kahretsin…
Söz konusu bağlamda cehalet ve karanlık benzetmesi aydın olma çabasındaki kişiyi konforlu yanılgılar içinde bir rehavete sürükler; zihinlerde cehaletin ışığa direnç göstermeyeceği, karşı gelip savaşamayacağı izlenimini yaratır. Her halükârda düzelecek(!) bir sorunun yükümlülüğünü yanındakinin omuzlarına yıkmanın cazibesi de kolay vazgeçilir cinsten değildir. Bu metafor esasında öyle tehlikeli ki tahmin edilenin aksine daha yürekli ve saldırgan olan cahil kimseyi küçümseme potansiyeli barındırır ve ona savaştan evvel mevzilenme fırsatı tanır. Zira cehalet, ışık tarafından yok edilmeyi bekleyen pasif bir karanlık hâli olmamanın yanında ışıktan da hızlı yayılma özelliği gösterir. Bu durumda korkarım kendini yetiştirmiş, ehil zihinlere sahip kimseler inisiyatif alıp farkındalık ateşinin birer taşıyıcısı olmadıkları takdirde geceyi aydınlatan dolunay, kaçınılmaz olarak her geçen gün biraz daha sönükleşecektir.
[1] Yiğit, Feyyaz, aktör. “Karanlık Güç”. Gibi, sezon 1, bölüm 6, Exxen, 2021.
https://www.facebook.com/watch/?v=125388642805941
Alpay, Y. Türk Kulturkampf’ında Post-Kemalizm Parantezi I, Politik Yol, 5 Eylül 2021.
https://www.politikyol.com/turk-kulturkampfinda-post-kemalizm-parantezi-i/
Alpay, Y. Yalanın Siyaseti, İstanbul, Destek Yayınları, 2017.
Kuzuloğlu, Serdar. “Gazeteci Yazar Serdar Kuzuloğlu’na Sorduk!”, Youtube, GZT, 22 Kasım 2018.