Otogarların hüzünlü kokusunu içime doldurduğum bir akşamdan sesleniyorum herkese. Bu otobüs hanlarının neden kapıları kavuşmaya bile açılsa hüzün taşıdığı üzerine düşündüm geçenlerde. Düşündüm de çatladım, çatlamasam bulamayacaktım. Belki bulurdum ama o zaman Yuhanna efendimiz canını seven çatlasın buyurmazdı değil mi?*
İlk görüş; yuvarlak gözlüklü, takım elbiseli ve bıyıkları sürekli yukarı kesilmiş bir amcadan geldi. Sürekli tekrarladığı açıklaması pek kısa: “Âdemoğlu statükocudur azizim.” Cümlenin üç kelimeden ibaret olmasından yüreklenip kulak kabartmayın sakın dediklerine. Derin derin iç çekmeli saatlere mâl olacak bu ilgi Freud ve bilmem hangi fikir sisteminin yaratıcısının görüşlerinden damıtılmış bilim harikalarını ihtiva eder. Hayattaki örüntülerin süslü cümlelere indirgenebileceğini zanneden bu huysuz ihtiyar, anlatırken kırışıklarında biriken ter damlalarından bile çok kuram sahibidir. Son olarak sakın dediklerini yanlışlamaya çalışmayın ki hiddetle sıkılmış dişler boğmasın sizi.
Bir bahaneyle bu yaşlı amcamızın yanından kalkıp yan masadaki orta yaşlı esnaflara kulak verirseniz daha gündelik hayattan kelimelerle karşılaşırsınız. Ancak onlara da sorunuzu sorma fırsatı bulamazsınız. Otogarlar diye söze başlasanız biletlere gelen zamdan bahsederler. Bir punduna getirip “Otogarlar neden hüzünlüdür?” diye sorsanız alacağınız muhtemel cevap kelimelerin yerinin değiştirilmesiyle oluşturulmuş yeni bir soru cümlesidir. Yani şöyle bir şey, “Otogarlar neden mi hüzünlüdür?” ve sonra “Neden hüzünlü olacak, bilet paraları cep yaktığından.”
Ümidinizi kıran bu samimi masadan kalkıp öğrencilerin yanına oturursanız ne olur bilemiyorum. O kadar çeşitlilerdir ki bunca tecrübeme rağmen ben bile şöyle yahut böyle derler diyemiyorum. Geçen birine sormuştum sorumu da: “Otogarlar kirli halı altları veya kayıp çorap tekleridir. Hayır hayır, kirli çorap tekleridir demişti”. Sonra otogarlarla ilişkilerini, ailesinden ilk ayrılışını ve onlarla yaşadıklarını uzun uzun anlatmaya koyuldu. Yutkunduğu anlarda gözlerinin dolduğunu hepimiz anladık da sırrımıza sahip çıktık. Şu an nerede ne yapıyordur bilemem ama otobüs fiyatlarından esnaflar gibi şikâyetçi olduğuna yemin edebilirim.
– Ahmet Abi merhaba, çantamı gördün mü? Koyduğum yerde bulamıyorum da.
– Masalara müşteri geldikçe yerini değiştirdik Lamiacığım, şu sol taraftaki masada. Yalnız garip bir koku geliyordu içinden, sen daha iyisini bilirsin diye içine bakmadık.
Çantamdan ne kokusu gelir düşüne düşüne ilerledim öğrencilerin oturduğu masaya. Çantama birinin zarar vermediğine olan inanç ve kinimi kalbimde duyuyordum ki yüzüme çarpan ekşi tütün kokusuyla rahatladım. Temizlemediğim pipo tütününün kokusu çantayı doldurmuştu. Eski bir dostum koku hatıradır derdi, çantama neler düşündürdü bu pipo kim bilir?
* Yuhanna İncili, 24-25