Tarih tekerrürden mi ibarettir? Belki de bazı döngülerin içine sıkıştık. Eğer bu döngülerin içine sıkıştıysak hiç mi kurtuluş yolumuz yok? Kurtuluşun anahtarı belki de yine bu döngülerin içinde saklı. Geçmişi ve bugünü irdelemek, ikisi arasında bağ kurmak ve kimi zaman da bu bağları koparmak; üzerine konuşulmaya değer. Timothy Snyder’in Tiranlık Üzerine adlı kitabını okurken de tam bunları düşünüyor ve üzerine konuşmaya başlıyoruz.
İki insanın iletişiminden ve buna bağlı olarak yaptığımız seçimlerden başlayan politika her an hayatımızın içinde olmuş ve olmaya da devam ediyor. Bu durumda kişisel ve toplumsal ölçekte politikayı en iyi şekilde kullanmayı nasıl başarabiliriz, ona bakalım. Kişisel ölçekte kendisi için politikanın getirilerini en iyi şekilde kullanan yönetimin başındaki kişi, tiranlığa sebep olur demiş Aristoteles Politika adlı eserinde. Bu durumda geçmişin tiranları, diktatörleri, günümüzün popülist liderleri yönetimin getirilerinden kendisi için en iyi şekilde yararlanıyor mu? Bunu bilemeyiz çünkü kendisi için en iyisini yaptığını düşünürken uzun vadede hezeyana uğrayabilir. Kimi zaman refah içinde yaşamını sürdürebilir, kimi zaman bu yarar ilişkisi destekçilerini kaybettirebilir, kimi zaman karşı tarafın hırsını arttırabilir, kimi zaman da kısa vadedeki bu olayların etkileri gelecekte bu kişileri yerinden edebilir. Politika bir araç olarak kullanılabileceği gibi insanı bir araç olarak kullanmayı da çok iyi başarır. Mesela Hitler ve destekçileri politikayı kullanıp ulusal ve uluslararası anlamda güç elde etmişken bu gücün verdiği cüret İkinci Dünya Savaşı ile tüm dünyayı ele geçireceğiz görüşünü desteklemiştir. Bu sefer politikayla gelen güce sıra geçmiştir ve bu güç insanı mantığından yoksun bırakıp araçlaştırır. Bu ve bunun gibi olaylar ise tarihte hep süregelmiştir, bu olaylar arasındaki ilişkileri gözlemlemek ve çözümlemek de bize düşmektedir.
Bu noktada gücü elinde bulunduran kadar bu güçten etkilenenler de önemlidir çünkü toplum güce sahip olanlar ve güçten etkilenenler arasındaki değişimle şekillenmektedir. Mesela, toplumda yapılacak olan değişimlerde rızası olan insan kendini diğer insanlarla bir hisseder ve toplum için çabalamaya devam eder. Pekii, ne yaparsa yapsın toplumdaki hareketlenmeye müdahil olamayan insan ne yapar? Bu toplum için çabalama devam eder mi? Ya ümidini koruyup bu düzeni iyileştirmek için çabalamaya devam eder ve olası değişim hamlelerinde öncü pozisyona gelmeye çalışır ya toplumdan tamamen kopup umursamaz ya da toplumdan kopmuş haliyle değişim ihtimallerinde yıkıcı rol oynar. Bunlarla beraber çok daha farklı tavırlar da mevcuttur tabii fakat genele bakarak herkesin kendini içinde hissedebileceği bir yaşam alanı insanların daha iyisine çabalaması için önemlidir diyebiliriz. Değer gördüğün bir ortamda değer yaratmak istersin ve bu anlayışı topluma mâl edebilmek için de her bireye değer yaratabileceği alanları açmak önemlidir. Aksi takdirde, toplumdan dışlanan grup politika tarafından araç olarak kullanılmaya açık hale gelecektir ve Erich Fromm’un da dediği gibi bu grup toplumla kuramadığı bağı yapay ilişkilerde arayacaktır (Fromm, 2016). Nazi Almanyası’nda SS birliklerinde vadedilen bir olmak sözü boşuna değildir ve o zamana kadar toplumun dışında hissetmiş kesim hem bağ kurmak hem de o zamana kadar kuramağı bağın öcünü almak için koşulsuzca itaate meyletmiştir.
Araştırmalarımıza, gözlemlerimize ve irdelemelerimize devam ettiğimizde ise yeni bir süreç inşa etmeye başlayabiliriz. Aslında vatandaş olarak sorumluluğumuz olan bu eylemler gelecek için bize yeni bir kapı aralayabilir. Tabii, bu eylemleri bireyselden başlayıp kitlelere yaymak önemlidir çünkü bireyin sorumluluğu önemli olduğu gibi bireyden topluma giden kelebek etkisi de hayati önem taşımaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyıl içinde gördüğümüz Brexit’e oy verenlerin Brexit’in kelime anlamını bilmemesinden tutun doğru-ötesi diye bir kavramın türemesine kadar olan olaylar bize bu eylemlerimizin önemini bir kez daha göstermiştir. Snyder ise bize bu noktada çeşitli öneriler ile gelmektedir. Zamanın tecrübesinin getirdiği ihtiyaçtan doğan kurumların içi dolu şekilde canlılığını korumaya devam edersek, ihtiyaca cevap vermeye kendimizden başlayıp ruh halimize, dilimize ya da ilişkilerimize gerekli özeni gösterirsek, söylemlerden çok uygulanan somut politikalara bakarak davranırsak ve içinde bulunduğumuz yönetimin demokratik tabanlı ve kapsayıcı olmasına gayret edersek Snyder’in birçok önerisini dikkate almış oluruz (Synder, 2020).
Yapacaklarımıza kimin sözünü, hangi şartlarda, neden dikkate almamız gerektiğini sorgulayarak başlamak da ilk adımımız olabilir. Böylece anlamını bulduğumuz söylemin eylemi çok daha işlevsel şekilde hayata geçebilir. Söylemler ve eylemler de yaşadığımız ortamda içinde bulunduğumuz süreç döngüsel mi ya da değiştirilebilir mi sorularına cevap bulmamızı sağlar. Gün sonunda ise sorular, cevaplar birbirini kovalar ve biz tercihlerimizle baş başa kalırız.
Teşekkür: 30 Mayıs akşamı gerçekleşen söyleşimize katılan tüm katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.
Kaynakça:
Fromm, Erich. Özgürlüktan Kaçış. İstanbul: Say Yayınları, 2016.
Snyder, Timothy. Tiranlık Üzerine. İstanbul: Olvido, 2020.