Karınca I
Mayıs 3, 2021
Hayat Kavgası yahut Hayatla Kavga
Mayıs 3, 2021

özgür bir yaşam mümkün mü?

bu yazıda herhangi bir yazım hatası yoktur.

Konuk Yazar: Özge Efeyurtlu.


bu yazının başlığı olması için uygun bulduğum bu soruyu bu satırları yazdığım ana kadar kaç insan aklından geçirmiştir, cevabını bulmaya mesai ayırmıştır diye düşününce tüylerim ürperiyor. kendimi bu dünyadan gelmiş geçmiş milyonlarca meraklı insanın arasında endişeli bir şekilde cevap ararken buluyorum. aslına bakılırsa, bu hissin güven verici bir yanı da var. yanlış yoldaysam ne olmuş? birçok insan denedi ve yanıldı. doğru yolda gibi mi hissediyorum? o halde başarılı olmaya yakınlaşmış küçük bir azınlığa dahil olmuş sayabilirim kendimi.

öbür yandan, oldukça farkındayım ki, başlığı ilk gördüklerinde bazı insanlar küçük bir garipsemeyle yaklaştı metne. ve biliyorum ki, özgür bir hayatın varlığını sorgulamak çok ileriye gitmek gibi göründü bazılarının gözüne. doğrusunu söylemek gerekirse, neredeyse çoğumuz sonrasında bu yaklaşımı doğuracak ön kabullerle başladık hayata. özgür olmak belki bazen çaba, mücadele, hatta bazen üstümüzde konumlanan aygıtlarla bir çatışma gerektiren, fakat arkasında derin bir hikâye barındıran, övünülecek, ulaşılacak bir mertebe. bazıları ise, bu hikâyenin kahramanlarının torunları, doğuştan özgür doğanlar. modern dünyamızın üstüne kurulduğu kabulü de budur, doğuştan özgür doğan insanların kurduğu bir medeniyet beşiği. aslında inanması ve tutunması güzel bir hikâye.

ben bir süredir bu hikâyeyi sorgular bir haldeyim. hem kişisel hayatımda hem de politik alanda yaşanan gelişmeler beni deyim yerindeyse ne kadar özgür yaşadığımı veya yaşayabileceğimi düşünmeye sevk etti.

özellikle son bir yıldır içinde bulunduğumuz pandeminin etkisiyle, neredeyse dışarıda olmak ekonomik veya temel ihtiyaçlar açısından bir önem arz etmezken hep eve tıkılmış bir şekilde yaşıyoruz. bu zaman içinde, hep o çok referans gösterilen büyük resim, bana, benden biraz daha uzaklaşmış göründü. sosyal etkileşimin kan kaybettiği ve es kaza kendimle geçirdiğim zamanların artmasıyla; içinde bulunduğum sistemin yaptığım seçimler üzerindeki etkisi, benim için daha görünür bir hale geldi. sanırım tüm o karmaşık ekonomik ilişkilerden bir adım geri çıkmak olarak görülebilir bu.

ekonomik ilişkilerden bahis açtım, çünkü çoğumuz aslen ekonomik açıdan yalnızlaştık. normal zamanlarda belki de güvenerek sırtımızı yasladığımız sistem çarkları, işler ters gidince bizi bir bakıma yalnız başımıza bıraktı; ya bizden dört duvar arasında veya dışarıda hayati riskleri göze alarak değer üretmemizi bekleyerek, ya da bizi üretim sistemlerinden tamamen çıkararak sorunlarını çözmeyi tercih etti. sonrasında ise yaşananlar herkesin malumudur. özgür bir insanın kendi sağlığını ön plana alması beklenirken, hele ki böyle geniş çaplı bir pandeminin ortasında, bu basit seçimi dahi yapamayan milyonlar var.

fikrimi anlatmak için başvurduğum bu basit güncel örnek bile insan hayatının, her ne kadar bize içinde bulunduğumuz sistemin insanı özgürleştirdiği söylense de, hâlâ ekonomik şartlara sıkı sıkı bağlı olmayı sürdürdüğünü gösteriyor.

bunu kabul etmek istemeyebiliriz. belki de özgürlük kavramını, insanın içinde bulunduğu ekonomik şartlardan ayrı bir yerde tutmak, bir anlamda bizi güvende de hissettirebilir. fakat realite bunun tam tersini gösteriyor. birçok insan, geleceğine güveninin de azalmasıyla, bugünü hakkında özgürce karar alamaz halde. ve yine birçok insan, temel ihtiyaçları dışındaki herhangi bir gider kalemini karşılayabilecek bir durumda olmaktan çok uzakta duruyor.

peki bu durumu doğuran pandemi mi? aslında bunun cevabı, bugün içine düştüğümüz zor durumun şartları ışığında daha iyi yorumlanabiliyor. bugün hayatımızda bizi özgür olmaktan gitgide uzaklaştıran ekonomik şartların tamamen sistem kaynaklı olduğu, aslında kendimizi özgür saydığımız zamanların kırılganlığıyla görmek isteyen gözlere daha net hale geldi.

aslında işler olağan seyrinde ilerlerken de aynı tutsaklık söz konusu değil miydi? politikacıların birkaç lafıyla tepetaklak olan güçlü ekonomilerimiz, biz özgür insanları zaman zaman çeşitli kararlarımızdan caydırmadı mı veya daha farklı kararlar almaya sevk etmedi mi?

sanırım bu noktada pandemi gibi olağan dışı bir durumu günah keçisi ilan etmek pek adil durmuyor. zor günlerimizde bizi kendine daha da bağlayan her ne ise ona odaklanmak gerekiyor.

baştaki tartışmaya geri dönelim: hâl böyleyken gerçek anlamda özgürce yaşıyoruz diyebilir miyiz?

peki farklı işleyen bir senaryoda daha özgür olabilmek mümkün mü?

bu sorgulamayı yaparken başlıkta kullandığım soruyu kendine soran ve özgürlüğe karşı en detaylı ve gerçekçi cevabı vermiş insanlardan biri olan karl marx’ın o zamanın işçi sınıfı için kullandığı aşağıdaki sözü ister istemez aklıma geliyor: 

 

“Baylar! Soyut özgürlük sözcüğünün sizi aldatmasına izin vermeyin. Kimin özgürlüğü? Bu, bir kişinin bir başka kişi karşısındaki özgürlüğü değil, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğüdür.”*

her ne kadar çevremiz bizi özgür kıldığına inandığımız teknolojinin sunduğu türlü imkanlarla çevrilmiş olsa da, aslında marx’ın 19. yüzyılda varlığını sorguladığı “özgür insanın” bugün de var olan durumla uyuşan bir kavram olmadığını görmek gerekiyor belki de, eğer bu sorgulama özgürlüğümüz dahilindeyse.

* K. Marx, Felsefenin Sefaleti, s: 236, Üçüncü Baskı, Sol Yayınları, Ocak 1979

https://artsandculture.google.com/asset/frozen-assets-diego-rivera/QAHqQlHSsBSNig



Paylaşmak Güzeldir: