Bulgur
Nisan 3, 2021
Bir gün
Nisan 3, 2021

Çığlık

Sayfalar bir insanın sahip olabileceği hem en ketum hem de en açık dosttur. Bu zıtlık insan canlısının esas niyetiyle doğru orantılı olarak değişir. Çünkü bu garip canlı bazen içini döksün diye bazen de birileri sesini duysun diye yazar. Bazen en karanlık sırları ile kirletir beyaz sayfaları. Bazen de en temiz duygularını aktarır. Hayatın içinde olup biten koşuşturmadan bahseder kimi zaman. Kimi zamansa kaçtıklarını, korktuklarını anlatır. Sayfalar yargılamaz kimseyi yahut kınamaz. Bunun rahatlığıyla coşar bazen insan canlısı, yazdıkça yazar. Bazen ise o sayfalara yazılanlar yük olur insanın sırtına. Yüzleşmekten kaçtıklarımız birden mürekkep izinde canlanıverir. İşte o zaman doluya tutulur insan. Ardına bakmadan bırakıverir yazmayı.

Ben de işte böyle bir kaçmak meselesi içinde benim için uzun bir süre bıraktım kalem ile kâğıdı elimden. Bazı gerçekler yük oldu sırtıma. Yazarsam artık kaçamayacaktım. Ben de kaçtım, yazmadım. Bu yüzden bugün bu satırları yazarken eski dostuma kavuşmuş olmanın o incitici mutluluğunu yaşıyorum. İncitici olan bunca zamandır bu dosta vefasızlık edişimdir. Ama buruk da olsa tekrar satırlarla anlaşmak mutluluk verici. 

Böylesine uzun bir ara verince insanın kafasında fazlaca düşünce birikmiş olması beklenir, gündelik hayatın bizleri düşünmeye zorladığı pek çok mesele; dersler, ödevler, iş hayatı, toplantılar, virüs, sağlık, dünya, ailemiz, arkadaşlarımız… Oysa böylesine çok konu başlığı içinde derlenip toplanacağına iyice savrulur düşünceler. İnsan birini yazsa diğeri eksik kalır. Adeta satırlar bile kaldırmaz söylenecekleri. İşte bugün benim için de aynısı oldu. Onca düşünce içinde savruldum durdum. Gelecek kaygısı, aile, arkadaşlar, çeşitli işler, toplantılar, bir hayat curcunası içerisinde kendimize yer edinmeye çalışırken herkes gibi benim de yaptığım onca şey. Ne kadar da dolu gözüktü değil mi şöyle bir sıralayınca? Ancak gerçek bu değildi. Doğrusu bunca hengâme tek bir gerçekten saklanmak içindi: Yalnızlık.

Tüm bu koşturma içinde dönüp bakınca dışarı burnumuzu örtmeden çıkamadığımız sınırlı bir özgürlük hali içindeyiz. Bu koşturma ise aslında bir illüzyon. Çünkü ne yaparsak yapalım hepimiz günün sonunda bilgisayarımızın pil ömrü kadarız. Onca hır gür aslında yalnız olduğumuzu saklamak, kendimizi hâlâ her şeye rağmen sosyal olduğumuza ikna etmek için. Oysa gerçek bu değil. Gerçek hepimizin onca arkadaşa, eşe, dosta, aileye rağmen yalnız oluşu.

Bu gerçeğin farkındalığı ile yüzleşince yazmaktan çok çığlık atma isteği ile dolup taştım. Çünkü evden çıkmanın bin bir hazırlık gerektirdiği, bir kuru merhabaya hasret geçirdiğimiz bu günlerde ne kadar toplantıya girersek girelim ne kadar etkinlik yaparsak yapalım ne kadar çırpınırsak çırpınalım günün sonunda bilgisayarımız kapandığında hepimiz yalnızdık. Ama bu gerçeği gizlemek için hep beraber öyle bir oyun oynamıştık ki sonunda kendimizi “böyle de iyi” olduğumuza inandırdık. Bunun farkındalığıyla dolup taşınca koskocaman bir çığlık atmak istedim. Ama bu çığlık için bile sayfalara ihtiyacım vardı. Ben de başladım karalamaya. Karalarken de şunu düşündüm: Evet, belki hepimiz yalnızdık. Ama beraberce yalnız olmamıza da bir engel yoktu. Beraberce de çığlık atabilirdik yalnızlığımıza. Hep beraber de ağlayabilirdik. 

İşte bugün bu eski dostumun kapısını çalıyorsam bomboş bir vadi gibi duran bu beyaz sayfaya sizin yerinize de koskocaman bir çığlık atmak istediğimdendir. 

Kelimeleriniz kifayetsiz kalsa da çığlıklarınızın hiç susmaması dileğiyle…



Paylaşmak Güzeldir:

Ceren Özcan
Ceren Özcan
Kendisini bildiğinden beri konuşan, şimdilerde ise Türk-Alman Üniversitesinde hukuk okuyan küçük bir papatya. Ancak sizin bildiğiniz papatyalardan değil! Bazen bir şiir ile, bazen bir makale ile, bazen ise bir hikaye ile tüm papatyaları kuvvetlendirmek isteyen bir papatya. Herkes papatyaları kırılgan sansa da yazarımız onları savaşçı ruhlu çiçekler olarak tanımlıyor. Çünkü papatyalar siyahlaşan dünyada sarı haleler eşliğinde bembeyaz dimdik dururlar.