Sanırım insan olmanın bir getirisi içini açmak. Anlatmak, dinlemek, dertleşmek… Bütün sınırları ihlal edip, bütün kapıları açmak, bütün hisleri kelimelere, cümlelere dökmek. Hele karşımızdakiyle aynı renk hislere sahip olduğumuzu hissettiğimiz o anlar asla duramadığımız paylaştıkça paylaşasımızın geldiği ah o anlar… Ne çok rahatlatıyor, ne çok neşelendiriyor bizi, aynı dili konuşmak… Peki akabinde yine boş bulunup her şeyi anlattım pişmanlıkları, keşkelerine ne demeli?
İYİ Kİ … İçimizdekini kendi istencimizle açar, kendi istencimizle kapatırız. Demek ki o an öylesini istemişiz. Demek ki his, kelime, cümle olmak istemiş, dil söze gelmek istemiş, bundan doğal ne var ki.
Fakat sorun teşkil eden bir nokta var ki… Keşkemiz olmasın, iyi ki diyelim, açalım tüm kapıları pençelerimizi, konuşalım, e öyle istedim çünkü diyelim, tamam, peki ya yine insani olarak verdiğimiz kadar almak istememiz? Ben ona anlattım ama, ben paylaştım ama, ona bunu bile söyledim amaları, beklentileri?
Her geçen gün insani eylem ve istençlerimizin arkasına mı sığınıyoruz acaba? Bu eylem ve istençlerimiz doğrultusunda hep daha fazlasını veriyor hep daha fazlasını mı istiyoruz. Mesafe dediğimiz tanımı siliyor muyuz lügatimizden. Bir olmayı her şeyi tüketip yok edercesine paylaşmak olarak görüp bir olmayı birey olmaktan sıyrılmak olarak mı kabul ediyoruz?
Evet, tam da bu oluyor. Bir olalım derken birey olmayı yitiriyor, kaybediyor; kendi konfor alanımızı yok ediyor, ruhumuzun dinlencesine hiç mahal vermiyoruz. Sevgilimize, arkadaşımıza, annemize, babamıza, kardeşimize, eşimize karşı ve kendimize mesafeleri yok ediyor, sonra da tabiri caizse, hesap sorulmasından, sorgulanmaktan sıkıldım, yoruldum, naraları atıyoruz göğe.
Bir olmak her saniyeni, her anını, her hissini anlatmak, paylaşmak ve karşı taraftan da bunların paylaşılmasını istemek ve zorunluluk gerektirmez. Bir olmak; mükemmel mesafeyi koruyarak güvenmek, sevmek, inanmak, hissetmektir. Çünkü her insan kendi içinde kalma özgürlüğüne sahiptir ve bu özgürlükten alıkonulmamalıdır. İnsan kendi içinde kaldıkça özünü korur, özünü korudukça güven verir, doğru hisseder… Ama azı karar çoğu zarar felsefesini bozmadan ne kendi içimize gömülmektir doğru olan ne de sınırlarımızı sonuna kadar ihlal ettirmektir ya da etmektir…
O benim eşim, kardeşim, sevgilim, en yakın arkadaşım, her şeyini bilmeliyim, benden bir şey saklayamaz isyanlarına yol açacak bir mesafe değil bahsettiğim; evet, o senin eşin, arkadaşın veya kardeşin ve hayatında senin için bu kadar kıymetli olan bir insanı cümlelerinle yormak yerine sükutunla destekleyip onu biraz kendiyle de bırakabilmelisin.
Mükemmel mesafe; her şeye rağmen kendine ve karşındakine tanınması gereken özgürlük alanıdır. Her şeyi paylaşma zorunluluğunda bırakmaksızın kendi içinde bir şeyler yaşamasına müsaade etmektir. Karşı tarafa ve özüne karşı… Mesafe hiçbir zaman, ölçülü olduğu müddetçe iki kişi arasındaki bir olumsuzluğu ifade etmez. Bu yüzden mükemmel zaten. Ne az ne çok kendimizi dinleyecek, dinlendirecek kadar olsa bizi korur, sağlıklı ilişkiler kurup sağlıklı bireyler olmamızı sağlar. Pandemili günlerden de ders çıkardığımız üzere, mesafe hayat kurtarır. Bu konu üstünde bi’ düşünün bence.