Celil Sadık, bir sanat tarihçisi, bu ayki röportaj köşemizde kendilerini ağırladık. Kendisini, Uygarlığın Ayak İzleri: Rönesans’tan Barok Dönem’e Sanat Dehaları’ adlı kitabı ile Twitter ve Instagram üzerinde sanat eserlerinin tarihini, hikâyelerini ve analizlerini paylaştığı hesaplarından biliyor, zevkle takip ediyoruz. Kendisi ile sohbet tadında bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizler de, sanata ve tarihe verilen önemin daha da artması ve yeterli değeri görmesi için verdiği çabalardan dolayı kendisine teşekkür ederiz.
“Eğer yazdığım kitap ile bazı insanlar zihinlerinde geçmişe gitmiş, anlattığım Floransa ve Roma sokaklarında gezmiş, anlattığım sanatçıların yanı başında hissetmişlerse ne mutlu bana.” diyor Celil Bey. Eklemezsem olmaz, bir de söyleşinin sonunda sevenlerini güzel bir haber bekliyor.
Celil Sadık kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, adım Celil Sadık. 26 Ekim 1991 Ankara doğumluyum, Pamukkale Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü mezunuyum. Aynı zamanda Twitter ve Instagram’da ‘sanatntarihi’ adıyla sanat tarihi, özellikle de batı resim sanatı ile ilgili yazılar yazıyorum. Epsilon Yayınevi’nden çıkan ‘Uygarlığın Ayak İzleri’ adında bir sanat tarihi kitabım var. Aynı zamanda 2018’den beri sanatçılar ve sanat dönemleri üzerine çeşitli yerlerde seminerler veriyorum.
Hayalinizdeki meslek her zaman bir sanat tarihçisi olmak mıydı?
Açıkçası sinema benim için büyüleyici bir dünya olmuştur her zaman. Kafamda hep tek bir şey yoktu. Çocukken iki şey beni büyülerdi; filmler ve arkeolojik kazılar. Üniversite tercihleri öncesinde ise tarihçi ya da sanat tarihçisi olma fikri çok ağır bastı. Hocalarım ve arkadaşlarım bunun yanlış bir tercih olduğunu söyleseler de ailem her zaman destek oldu. Onlara göre sevdiğim işi yapmam önemliydi.
‘Tarihli Sanat’ adlı web sayfanızdan ve ‘Sanatın Tarihi’ adlı Instagram hesabınızdan tanıyoruz sizi, sosyal medyadaki ilginin bu denli fazla olacağını hiç düşünmüş müydünüz?
Hayır, ilginin hiç bu kadar büyük olacağını düşünmedim. Kendi halinde birkaç bin takipçisi olan bir sayfa olur diye düşündüm. Elbette insanlara sanat tarihini tanıtmak ve sevdirmek için açmıştım ama bir yandan da bundan çok umutlu değildim. En azından iş bulamadığım süreçte bilgilerimi güncel tutmaya yarayacak bir platform olur diye düşündüm.
‘Uygarlığın Ayak İzleri: Rönesans’tan Barok Dönem’e Sanat Dehaları’ adlı kitabınızdan sonra mı seminerler vermeye başladınız? Seminerlerinize ilgi oldukça büyük gözüküyor. Seminerlerinizden bahseder misiniz?
Aslında seminer vermeye başladıktan sonra Uygarlığın Ayak İzleri kitabını yazdım. Hatta kitabın adı ilk seminer serisinin adından geliyor ve o seminerlerin kitaba dönüştürülmüş hali diyebiliriz. Seminerim canlı belgeseller ya da bilgiseller gibi düşünülebilir. İlk başta takipçiden gelen talep üzerine biraz da tecrübesiz olarak başladım bu işe. Ankara Tunalı’da küçük bir salonda Uygarlığın Ayak İzleri serisine başladım; Leonardo, Michelangelo, Caravaggio ve Bernini’nin hayatları ve eserleri üzerine. Aslında takipçimin olması çok da etkili olmadı çünkü daha önce bu konular üzerine seminer yapılmamıştı. Hepsi yaklaşık olarak 2 saat sürüyordu. İnsanlar daha önce deneyimlemedikleri bu organizasyonlara gelmek konusunda çok hevesli değillerdi. Geldiklerinde ne ile karışılacaklarını da bilmiyorlardı. Seminerleri akademik ya da profesörlerden oluşan bir grup sanıyorlardı. İlk bir iki ay boyunca iki kişi ya da üç kişi geliyordu. Kulaktan kulağa yayıldı. Ankara’da başladıktan 7 ay kadar sonra 100 kişilik bir salona geçmek durumunda kaldık. Seminerleri, sanatla ilgili ya da ilgili olmayan herkese hitap edecek şekilde ayarlıyorum. Kız arkadaşının zoru ile seminere gelen ve sonunda ciddi bir sanat tarihi meraklısı olan çok arkadaş var mesela. Şu an seminerler yaklaşık olarak 2,5 saat sürüyor. Film tadında olması için çok uğraşıyorum. Her bir noktasını önceden tasarlanmış bir şekilde anlatıyorum. Sıkıcı ve ağır akademik dilden uzak, esprili veya duygusal yönden insanları vuracak şekilde anlatmayı planlıyorum. Seminere geldiğinizde asla bir fikriniz olmasa bile detaylı bilgiler öğrenmiş bir şekilde oradan ayrılıyorsunuz. Şu an Burart Sanat Atölyesi ile birlikte online olarak yapıyorum seminerleri ama eski düzeni de çok özledim. Ankara’da Cermodern’de devlet tiyatrolarında, İstanbul’da çeşitli atölyelerde ve Zorlu PSM’de seminerler yaptım. Ankara’da Rönesans seminerine 240 kişi geldiğinde ben de inanamadım. Böyle bir ilginin olması aşırı heyecan ve mutluluk verici. Katılım gösteren herkese bu söyleşi vasıtasıyla da çok teşekkür ederim tekrar.
Sosyal medyada sizin için ‘Zaman Makinesini Bulan Türk’ diye bahsediyorlar, bu hoş benzetme için düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Evet, ben de bu benzetmeyi gördüğümde güldüm. Hoşuma da gitti. Açıkçası hiç o açıdan bakmamıştım. Esprili bir başlık diye düşündüm. Eğer yazdığım kitap ile bazı insanlar zihinlerinde geçmişe gitmiş, anlattığım Floransa ve Roma sokaklarında gezmiş, anlattığım sanatçıların yanı başında hissetmişlerse ne mutlu bana.
Türkiye’ de ‘Sanat Tarihi’ nasıl bir konumda? Sizce bu alana yeterince değer veriliyor mu?
Bu konuda çok söyleyeceğim şey var. Sayfamda da zaman zaman uzun açıklamalar ve yazılar yazıyorum bu durumla ilgili. Maalesef yeteri kıymet verilmiyor. Ülkemizde şu an yanlış hatırlamıyorsam 160 sanat tarihi öğretmeni var. Koca bir ülkede sadece 160. Bu bilgi bile çok fazla şeyi açıklar zaten. Çoğu da iş olmadığı için asker ya da polis oluyor. Her zaman söylerim. Askeriyede ve Polislikte, Kültür Turizm Bakanlığı bünyesinden çok sanat tarihçisi olabilir. ?
Sanat Tarihi denildiğinde insanların aklına ne gelmeli, okuyucularımız ile paylaşabilir misiniz? Sanat Tarihi neleri kapsar, neler ile ilgilenir?
Sanat Tarihi basit olarak sanatın tarihini anlatır. ? Mağara resimlerinden başlar. İlk çağ uygarlıkları, eski Anadolu uygarlıkları, Mezopotamya ve Mısır sanatı, Antik Yunan ve Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı, İslam Sanatı, Batı Sanatı, Modern Sanatlar, Çağdaş Sanat gibi daha sayamadığım birçok dönemi ve akımı anlatır. Bunları resim, heykel ve mimari olarak inceler.
Üniversitelerde gördüğümüz bir bölüm olan Sanat Tarihini kimlere önerirsiniz, sizce bu bölümü okuyacak kişilerin sahip olması gereken özellikler nelerdir?
Bu bölümü okuyacak kişiler 4 yıllık bir okul bitsin diye değil gerçekten bir bilim insanı olmak isteyen kişiler olmalı. Bölümün zaten puanı düşük diye sanat tarihi ile hiç alakası olmayan ve sevmeyen bir sürü insan rahatlıkla kazanabiliyor ve bir şekilde mezun olup sanat tarihi ile alakasız işlerde çalışıyorlar. Bu son derece ciddi bir bilim dalı. Araştırmacı, okumaktan keyif alan, bu işi gerçekten tutku ile yapacak insanların okuması lazım. Hobi olarak ilgilenenlere de ağır gelir. Çok basit bir alan değildir. İyi bir de görsel hafıza gerektirir.
Kemal Akçay ile “Art-Niyet” adında yeni bir podcast’e başladınız, süreç nasıl işliyor? Geri dönüşler nasıl oluyor? Biraz bahseder misiniz?
Kemal ile henüz üç bölüm yapmamıza rağmen tepkiler beklentimizin üstünde. Aşırı iyi yorumlar geliyor. Biz bunu hiç tahmin etmedik. Herkesin tek şikâyeti ‘neden bu kadar kısa sürüyor?!’ Bu da bizi çok mutlu etti. Biz kendi aramızda yaptığımız muhabbetlerden keyif alıyorduk ve bunu bir programa dönüştürmeye karar verdik. Şu ana kadar ne Kemal ne de ben bir tane bile olumsuz eleştiri almadık. Çok mutluyuz bunun için.
Sizin en sevdiğiniz ressamı Caravaggio olarak biliyoruz. Sizden Caravaggio’yu sevme sebebinizi öğrenebilir miyiz? Caravaggio’yu diğer sanatçılardan ayıran sizce nedir?
Michelangelo Merisi da Caravaggio benim resmi anlatma sebebim, seminer verme ve yazı yazma sebebim. Hayatımda bu kadar beni heyecanlandıran, zekâsı ve fırçasıyla bu kadar etkileyen bir ressam olmadı çünkü. Hiçbir kuralı takmayan, cesur, acımasız, güçlü bir karakter. O benim için bir anti kahraman gibi aslında. Hayatı çok karanlık ve resimlerine de bu yansıyor. İlk yaptığım seminer Caravaggio Hayatı ve Eserleri olmuştu. Herkes bana bu sanatçının seminerine kimse gelmez diyordu. Şimdi de ne zaman yapsam biletler çok hızlı tükeniyor. İki sene önce seminer veren hele de ülkemizde Caravaggio’nun hayatı ve eserleri hakkında seminer veren kimse yoktu. Anlatmaya başladım. Önce birkaç kişi geldi seminerlere, sonra onlar sonra yüzler. Caravaggio seminerime 4 defa, 3 defa gelen insanlar var. İster istemez onun macera dolu hayatı ve güçlü resimleri benim yapmak istediğim tempolu anlatıma çok fazla yardım ediyor. Onu her anlattığımda heyecanlanıyorum bu da izleyiciye geçiyor. Caravaggio’nun haberi yok ama artık onunla aramızda bir bağ var. ?
Kitabınız “Uygarlığın Ayak İzleri:Rönesans’tan Barok Dönem’e Sanat Dehaları” Ekim 2019’ da çıktı, bizleri yeni bir kitap bekliyor mu? Okurlarınız yeni kitabınızı oldukça büyük bir merakla bekliyor.
Yeni kitap elbette çok yakında gelecek. Aslında daha önce gelecekti ancak Korona nedeniyle biraz ertelemek gerekti. Ben de sabırsızlıkla bekliyorum. Kitap çoğu sürecini tamamladı. Şu an bekliyoruz. Ancak kitabın içeriği hakkında bir şey söylemeyim. Tamamen sürpriz olsun. ?