Çiçeği Yaratmak
Kasım 3, 2020
Refleksif
Kasım 3, 2020

Tercihlerin Bedeli – “Kaçırdıklarımız”

Yazar: Ayşe Sena Önder.


Kaçırdıklarımız, Adam Phillips’in altı farklı konuyu (hüsran, kavrayamamak, yanına kâr kalmak, çıkıp gitmek, tatmin ve deli rolü) ele aldığı denemelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitap. Birbirinden bağımsız bölümler olması dilediğiniz bölümü açıp okuma özgürlüğü sağlıyor ancak yazar her bölümün başından sonuna doğru bir düşünce ağı ördüğünden dolayı metinden kopmamak için başladığınız bölümü tek seferde okumanız gerekebiliyor. Benim içinse bu kitap üç bölüme ayrılıyor: Anladığım ve hakkında düşünüp yazabildiğim, anladığım ama yorum kapasitemi aştığı için üzerine bir şeyler ekleyemediğim ve son olarak da 404 not found.

 

Anlayamadığım kısımlarla ilgili teşhis koymam gerekirse, bol referanslı bir kitap ve psikolojideki belli başlı konulara hâkim olduğunuzu varsayarak -en azından araştıracağınızı ümit ederek- bir anlatı sunuyor. İkinci olarak yazar, anlatımındaki somutlaştırmayı bolca değindiği tragedyalar (Kral Lear, Othello…) üzerinden gerçekleştiriyor. Satır aralarında neler yaşandığını ve bağlantıyı anlayabiliyorsunuz ama değinilen tragedyaları okuyan kişiler için daha çok “Vay canına!” etkisi yaratacaktır, bakış açısı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

 

Yazar o kadar tuhaf bağlantılar kuruyor ki cümleler akıp giderken sona ulaştığınızda, “Biz buraya nasıl geldik?” sorusunu sorduracak kadar ilginç paragraflarla karşılaşıyorsunuz. Size birçok soru soruyor, kendi anlatım ağında ilerlerken bazılarının yanıtlarını bulabilirsiniz ama bazı sorularla da sizi baş başa bırakıyor. İlk başta her sorudan sonra yanıtlarını aradığım ancak okumaya devam ettikçe yazar o an neyi aktarıyorsa onu almayı kabullendiğim bir kitap oldu. Bu da bana doğal süreçte, durup her soruda kendimce düşünme ve yorumlama refleksi kazandırdı.

 

Hacim olarak küçük olsa da hem içerisinde anlatılan hem de bahsi açılıp sonuca bağlanmayan, sizi uzun bir düşünme sürecine sokan çok dolu bir kitap. O nedenle, yazının okunabilirliği açısından her başlığa değinmekten ziyade belli konuları aktarmayı tercih ettim.

 

HÜSRAN ÜZERİNE

Yazar ilk olarak “hüsran”ı ele alıyor. Hüsranı daha önce bu kadar temellendirmediğiniz ve bağlantı kurmadığınız bir noktaya ulaşmış olarak buluyorsunuz. Anahtar kelimeler; hüsran, arzu, tatmin, öfke.

 “Tragedyalar hüsrana uğramanın eşiğinde olan, bir şeye ihtiyaç duymaya başlayan bir kişiyle başlar ve ilk etapta ana karakterin gözünde henüz tragedya değildirler.” (Phillips, 2015, s. 13)  

 “Adına ister hırs ister aşk veya hakikat arayışı densin, en basit şekliyle belirtmek gerekirse tragedyalar, herhangi bir şeyi (bir kralı tahtından etmeyi, babanın intikamını almayı, gözde kız evladın sevgisini dile getirmesini) arzulamanın acı sonunu gözler önüne serer. Trajik kahramanlar başarısızlığa uğramış pragmatistlerdir. Hedefleri gerçek dışı, yöntemleri ipe sapa gelmezdir.” (Phillips, 2015, s. 11)

İçgüdülerimizin esiriyiz, mütemadiyen bir şeyler istiyor ve ihtiyaç duyuyoruz. Bu da bizi hüsrana yaklaştırıyor. Tarafların değişmez isteklerinin çatışması karşılıklı hüsrana neden olur ve tragedya ile sonuçlanabilir. (Kral Lear’da, bir tarafta kızından süslü cümlelerle sevgisini ifade etmesini isteyen bir baba -ki çok da kötülenecek bir istek değil- diğer yanda ise babasını en çok seven kişi olmasına rağmen yağ çekmek tabiatında olmayan evladın hem içtenlik hem de gururundan dolayı bu talebi reddetmesi, yaşanan trajik olaylardan birinin çıkış noktası olmuştur.) Ve karakterlerimiz hüsran ile tanışır. Bir şey istediler ve yazarın da tabiriyle “havada asılı duran hüsran” bir sis gibi ortama çöker, soludukları havaya karışır. Acı ve öfkeyi de tetikleyen bu toksik gaz, daha çok acının yaşanmasına neden olacak davranışlar sergiletir. Yazarın ise önerdiği basit bir panzehir var: “Düşünce, hüsrandan kaçınmak yerine onu dönüştürür.” (Phillips, 2015, s. 28) Kaçınmak ve bastırmanın sorunlarımızı uzun süreçte neyin tetikleyeceğini kestiremediğimiz bir mayına dönüştürmesi olası.

 

TATMİN ÜZERİNE

Tatmin öncelikle zihinde hayal edilerek yaşanır ve bu, aslında isteme eyleminden kaçıştır. Arzu edilen şeye ulaşmak için bir çaba gerekir ki sonunda tatmine ulaşılsın ancak bu, zor olan yoldur. Onun yerine zihnimiz tatmini sürekli olarak hayal ederek kendine kolaylık sağlar, bir nevi konseri çatıdan izlemek… Böyle söyleyince, gerçeği yaşandığında daha büyük bir tatmin yaşatıyormuş da biz hayal ederek azıyla yetiniyormuşuz gibi oldu fakat bazen gerçeklik zihnindeki kadar kusursuz olmaz. Uzun zaman görmeyi beklediğin bir kişiye ondan uzakken çok derin bir özlem duyarsın ama karşına çıktığı an o yaşadığın özlemin ederi kadar sevinç duyamazsın. Sanki uzun zaman bunu bekleyen sen değildin ve o kişiyle sanki her gün görüşüyormuşsun, çok olağan bir durummuş gibi tepki veririsin. O beklediğin heyecan ve mutluluk nerede?

 

Othello’da tatmin kaynağı, intikamı meşrulaştıracak bilgiyi bilmek, kesin bir kanıta ulaşmak ve intikamı almaktır. Buradaki intikamın kaynağı aldatan bir sevgilidir ve ne yazık ki Othello’nun Desdemona’yı kanlı canlı, kendinden ayrı bir birey olarak görmek yerine onu metalaştırması, (‘O ak mermerden yapılmış heykeller kadar pürüzsüz teninde’) bu ilkel intikam-tatmin ilişkisini kurmasına neden olmuştur. Aldatılmadığını öğrenmek yerine aldatıldığına dair kanıtların peşine düşmesi ve Othello’yu esas tatmin edecek şeyin bir anda Desdemona’nın sevgisi yerine onun kendisini aldattığı bilgisine dönüşmesi, aslında Desdemona’yı gerçekten sevmediğinin bir göstergesi. “Desdemona sadakatsiz değildir; Cavell’ın belirttiği gibi, mesele Othello’nun onu bütünüyle kontrol edemeyeceği gerçeğiyle yüzleşememesidir.” (Phillips, 2015, s. 132)

 

DELİ ROLÜ ÜZERİNE

“Artık herkes delidir ve herkes bir rolü canlandırıyordur; ya da bazı meslek erbaplarının dediği gibi, nasıl ki bazı insanlar kanser hastasıysa bazıları da delidir ve gerçek hayatta rol yapanlar “mış gibi kişilikler”dir, hakiki benliklerine yabancılaşmış, arzuları uğruna zararlı ortamlara gereğinden fazla uyum sağlamış kişilerdir. Rol yapabilmek, özellikle de iyi rol yapabilmek, yabancılaşmanın mı, ustalık ve zorlukları aşabilmenin mi semptomudur?” (Phillips, 2015, s. 151)

 

“Delilik size tahammül edebilen hiç kimse bulamadığınızda olan şeydir.” (John Rickman) Esas olan herkes tarafından anlaşılmak mıdır? Belki de esas kıymetli olan varlığını nerede olursa olsun hissettiğin, seni anlayan bir grup insandır.

 

Son sözler ise Simurglular ile kitap söyleşimizden:

 

 “Ancak tatmin arayışı hüsranla başlayıp biter: bir ihtiyacın doğmasından kaynaklanan hüsranla tetiklenir ve asla tam olarak istenilen şeyin elde edilememesinden kaynaklanan hüsranla sonlanır. Bu durumda daimi bir öfke içinde olmamamız mümkün mü?” (Phillips, 2015, s. 29)

 

“Hüsran yaşayamamış biri biraz daha kuru, saman gibi bir tatmin yaşıyordur, hasta olmadan nefes almanın kıymetini bilememek gibi. Hüsrana uğramadan tatminiyetin kıymetini gerçekten bilemezsin. O yüzden hüsran aslında “gerçek tatminiyeti” öğretiyor ve gerçek tatminiyeti öğrendiğinde “ulaşamamak” daha çok koymaya başlıyor ve daha çok öfkeleniyorsun. Bir nevi tatminiyet skalasını hüsranla genişlettiğimiz için öfke skalamızda paralel olarak genişliyor.”

– Haluk Ovacık

 

“Beklenti. Hüsranın esas sebebi beklenti. Hüsran havada asılı ve biz bir şeyler arzulamaya başladığımızda hüsranı hissediyoruz çünkü bir şeyler arzulamaya başladığımızda beklentilere girip o beklentilerin karşılanmaması sonucu olarak hüsranı hissediyoruz.

Ulaşamadıklarımız idealize edilir bir konumda oluyor ve o idealize etme eylemimizin de beklentiler sebebiyle olduğunu düşünüyorum.”  #beklentileröldürür

– Furkan Çankırı

 

“Bilmemeyi öğrenmek” üzerine bir yorum:

“Bazı konularda çok fazla derinleşince hayatı sorgulamaya başlıyorsun ve bu, yaşamını baltalıyor. Beynimizin pompaladığı hayatta kalma içgüdüsü de olabilir çünkü o gerçekliği kaldıramıyor. Hayatına normal bir şekilde devam edebilmek için zihnin bize yardımı.”

– İlayda Küçükafacan

 

Delilik üzerine bir yorum:

Kimse kendisi bir trajedinin ana kahramanı olmak istemez ama trajedi yaşayan birinin yakını olmak isteyebilir belki. Çünkü böylece hem o hikâyenin içerisinde bir rolümüz oluyor hem de aslında acı, gerçek değil. Orada sadece bir eşlikçiyiz. Bu noktada birazcık “mış gibi deneyimlerin” yani kendimiz özelinde deli olmak, üzülmek, trajedi yaşamak bunlar çok olumsuz şeyler ama olumsuz duyguları “mış gibi yaşayarak” hem o noktayı tatmin etmek hem de gerçekten onları yaşamamak birazcık bizim kaçış yolumuzmuş gibi geliyor.

– İlayda Küçükafacan

Kaynakça

Phillips, A. (2015). Kaçırdıklarımız (7. b.). (S. Siral, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

 



Paylaşmak Güzeldir:

Simurg Seçki
Simurg Seçki
Seçki; sohbet ederek birlikteliğin ve paylaşımın keyfine varan gençlerin bunu, kitaplar aracılığıyla entelektüel pencereden de sürdürme motivasyonu ile ortaya çıkardığı bir Simurg Derneği projesidir. Zihin inşası mottosu ile yola çıkan Seçki'de her ay; mitoloji, felsefe, sanat gibi farklı temalardan seçtiğimiz bir kitabı okuyor ve Simurglular ile söyleşiler gerçekleştiriyoruz. Yazılarımızda ise biraz kitaplardan biraz da Simurgluların zihinlerinden ağımıza takılanları bulacaksınız.