Muhammed Yavaş İle Söyleşi ‘Adı Zeynep Adlı Kitabı Hakkında’
Ekim 3, 2020
Dostoyevskiyi Üçe Basıyoruz
Ekim 3, 2020

Gözlerimin Arkasındakiler

Yazardan Not: bu yazıda yazım veya noktalama yanlışı yoktur.


(okurken dinleyiniz: “Human” Leyton Stills)

Yaşlanmak, olgunlaşmak, büyümek acı mı gerçek mi yoksa sadece süreç mi?

Bilir misiniz bilmiyorum ama bir his vardır; kafanız kocaman bir soru kazanı gibi asla pişmeyen, bir sonu olmayan soru yağmurlarından beslenir beslenir.

Acı bir turşu gibi belki bilerek belki bilmeyerek tadına baktığınız. Ağzınızın içindeki o yangına su hiç iyi gelmez belki yoğurt fayda eder ama biraz lezzetliyse duramazsınız bir tane daha bir tane daha yersiniz. Yeni acı eski acıyı unutturur. Daha kuvvetlidir çünkü eskisinden hem de daha lezzetli. Onu lezzeti ise diğerinin acısından gelir.

Bütün bu süreç aynı kafanın içindeki kazan gibi düşünmeye başlayıp hem yanıp hem düşünmekten ibaret bir döngüye girer ve eninde sonunda bir yerde durur düşünceler. Hayata, An’a göre bir köşeye saklanır ama düşünmeye başlayıp bırakana kadar ki süreç beni, önce bana sonra çevreme; bir uçaktan bakarcasına uzak, bir okyanusa dalarcasına yabancı hale getirir. Derste anlatmak için izlediğin film gibi asla kapılmadan ama hiç kopmadan pür dikkat..

Hayat ağır aksak bir at arabası mı yoksa hiç sahip olamayacağınız bir Porsche mu?

Sevgi su da ki yansımanıza kapılmak mı yoksa hayallerinize giden bir patika mı?

Acı paramparça olmak mıdır veya dağılmaya hakkının olmaması mıdır?

Anlamak, anlaşılmak senden mi geçer yoksa ötekinden mi?

Bu ve bunlardan binlercesi cevapsızca ve özgürce dolaşırken hayatımın her bir anında, bazen hepsine bulduğum orta yol cevaplarla bir düzene sokuyorum hepsini. Mantıksallaştırıyorum, gerçekliği giydiriyorum üzerlerine birde yok saymanın kurdelasını taktık MI?! Artık benim sınırlarımda istedikleri gibi dolanabilirler.

Fikirlerimize bir cevap bulmak bu kadar güzel mi gerçekten ya da o bilinmezliği ortadan kaldırdığı için güvende mi hissediyoruz. Ben mesela cevaplanmayan sorularımla yaşamakta zorlanıyorum. Zihnimdeki o evde ev arkadaşlarımı tanımıyor gibi hissediyorum.

Birde daha temelde “bir soruya sahip olmak” var tabi!! Belki bazen hiç soru sormamak, hiç düşünmemek; beni, kendimi, varlığımı, var oluşumu yok ediyor. Sanki bir toz tanesi gibi ya da HAyır Hayır o bile bir nokta da var, bir etkiye sahip. Sanırım hiç var olmamış gibi şu an da yokmuşum gibi. Bir yazarın aklından geçirip de EğRETI DURACAK, ANLAMSIZ ve GEREKSIZ olduğu için vazgeçtiği o karakter gibi.

Derin, derin ve çok daha derin bir yerlerde bu kadar içinde olmak bu kadar yolculuk yapmak ama hiç duramamak durmayacak olmak düşündükçe battığınız bir karabatak gibi olsa da; geçmiş gelecek ve beki de An da gidip gelen o trenin son durağı olmayışı, o yolcuğun bileti olmalı. Bir cevap, bir nokta, bir son; bütün büyüyü bozan, anlamsızlığın doğuşuyken anlamların katili olmalı.

Gelin kaybolun bu soğuk siyah denizde karşınıza ne çıkacak bilmeden, bir son beklemeden

Hiç bir vaadim yok yaşanacak yaşanmışlıklar dışında



Paylaşmak Güzeldir:

Mina Çekin
Mina Çekin
Taze bir Psikoloji Bölümü mezunudur. Deneysel psikolog olmak, arzu ettiği kariyer hedefi ve keyif aldığı meslek kimliğidir. Kendi alanı dışında İlgi alanları edebiyat, sanat ve uzaydır. Özellikle de distopik eserler dikkatini çekmektedir. Küçüklüğünden beri bir kenarlara yazmış, üniversitede bülten çıkarmakla ilgilenmiş ve şimdi de Zümrüdüanka Dergisi'nde yazarlık yapmaktadır. Yazının, kişinin ifadesinde bir iletişim kanalı olduğunu düşünmektedir. Onu daha çok aktarım odaklı serbest yazılar yazarken görmeniz oldukça mümkün.