Güneşe Fener Tutmak
Ağustos 3, 2020
Mücadele Etmenin Dayanılmaz Hafifliği
Ağustos 3, 2020

Hasret

Hiç bazı kelimeler aklınıza geldiğinde dahi gözlerinizin dolduğu, nefesinizin kesildiği oldu mu? Öyle kelimeler ki anlamındaki ağırlığın altında ezilirsiniz. O anlamın altından kalkmaya gücünüz yetmez. Olduğunuz yerde öylece kalıverirsiniz. Derin derin düşünür, başka boyutlara geçersiniz o düşüncelerle. Geri döndüğünüzde ise yoğun duygu anlarından kaynaklı olarak hatırlayamazsınız, cümlelere dökemezsiniz zihninizdekileri. Sanki bir perde gizler onları derinlerde. Belki bu gizlenme bilinçsiz değildir. Çok değerli olduklarından alelade bir şekilde anlatmak istemiyorsunuzdur. Belki de cümlelere döktüğünüzde iyi ifade edemeyeceğiniz düşüncesi, değerinin hakkını verememe korkusu dilinize düğümü atıyordur. Bu konuda hala emin değilim. Aslına bakarsanız uzun zamandır birçok düşüncemden emin değilim. Çünkü bu bahsettiğim tarzdaki kelimelerin sayısı bir hayli fazla hayatımda. Ondandır ki çok suskunlaşmak istiyorum. Ancak ona da içim el vermiyor. Öyle olunca içimdeki bu çelişki ile iyi kötü ne kadar elimden geliyorsa o kadar çabalıyorum o an için, hatırımda kalan ve emin olduğum tek istikamette. O kelimelerden biri bu yazının başlığında buldu yerini. “Hasret”. Anlattığım gruba dahil hangi kelime gelse aklıma, peşine takılır hasret. Başlıkta yer vermeyip de ne yapayım. Umarım buraya kadar okuyup “bu kadar edebiyat yapma” dememiştir hiç kimse. Fazla duygusallaşmak değil niyetim. Ama bu “edebiyat yapmak” konusunda sizlere var bir diyeceğim. Bir şeyin sancısını çekiyorsa bir insan edebiyatını yapsın, bence buna hakkı var. Ümit ediyorum siz de bu fikre katılırsınız.

Yakın zamanda fazlaca yorgun olduğum bir gün, istirahate çekilmiştim odamda. Eve misafir gelecekti. Benim varlığımla çok ilgilenen kişiler olmadıkları için dinlenmemi bölmek istemedim. Âdet yerini bulsun diye gelen misafir, görmesi gerekenleri görüp gitsin, yeterli değil mi? Zorlama şeyleri çok sevmiyorum. Kimsenin tadı kaçmasın, benim de kaçmasın pek tabi. Bir süredir çok derin uykulara dalamıyorum. Bu dinlenme zamanında da ara ara uykuya dalıp uyanıyordum. Yine böyle yarı uyanık yarı uyuyor haldeyken başka sesler duydum. Başka misafirler de gelmiş. Sesler tanıdık. O tanıdık seslerin kullandığı kelimelerin arasında, yazının başında uzun uzun anlattığım gruptaki kelimelerden de var. Semaveri alıp bahçeye çıkacaklarmış anladığıma göre. Bir heyecan. Kalkıp bende otursam ya yanlarında. Konuşacak hiç halim yok ama bir köşede oturup dinlesem olmaz mı? Ben sadece dinlemek istiyorum. Çünkü ben bazı muhabbetleri çok özledim. Yerimden kakmaya yelteniyorum ancak sonra vazgeçiyorum. İçeri gitsem de pek benimle ilgili olmayan misafirlerimizin yanında oturacağım muhtemelen. Bahçeye geçen misafirlerin yanlarına gidip bir köşede bile onları dinleyebileceğimi pek sanmıyorum. Dahası gitsem bile o muhabbetin benim zihnimde canlanan ve beni heyecanlandıran muhabbet olmama olasılığı da çok yüksek. Köprünün altından çok sular aktı çünkü. Artık konuşmalar da biraz âdet yerini bulsun diye yapılıyormuş gibi geliyor bana. Ben konuşmaya kıyamazken bir de alışkanlık, formalite konuşmalar olarak karşıma çıkacaksa eksik kalsın. En azından zihnimdeki değerli halini muhafaza etsin. Öyleyse en iyisi istirahate devam. Bu yorgunluk bu istirahatle geçer mi ona da pek emin değilim ama hadi öyle umalım.

Anlattığım bu karışık ruh halinin bir olumsuz sonucu da kendini çok tekrar etmeye başlamak. Sürekli yoğun duyguya maruz kalan biri, o konu dışında bir şeyi getirebilir mi aklına. Mesela âşık olan biri sürekli aşkından konuşmak ister. Diğer konulara ilgisizleşir. Ne konuşabilir ne de dinleyebilir. Bu kısma kadar katılıyorum. Ama böyle de yaşar ölene kadar diyemeyeceğim. O kadarı benim hayata bakış açıma ters. Böyle yaşamaz. Daha doğrusu yaşamamalı. Böyle anları olabilir, olacaktır da ama o duygu yoğunluğu güzel bir dinlenme ile kontrol altına alınmalı. Zihni kilitleyecek, hayattan koparacak kadar yoğun duygular sonrasında gelen yorgunluk mutlaka geçmeli. Yoksa yaşamanın anlamı ne? Bir kere soldum belki ama o zamanı kendime tanıyınca yeniden yeşereceğimi biliyorum. Derinlerde bir yerde bunu hissediyorum. Şu zayıf halimden dolayı ise ben müsaademi istiyorum, şimdilik. Güçlenmiş bir şekilde geri döneceğim. Bir yerlerde mutlaka yeniden yeşerecek, çiçekler açacağım. Zümrüdüanka ile yollar bir kere kesişmiş. Küllerimizden yeniden doğarız bir gün elbet. O güne kadar kendinize, dertlerinize iyi bakın. Siz de yoklayın kendinizi yorulduysanız, yolunuz üzerindeki bir ağacın gölgesinde soluklanın lütfen. Yorgunluğunuz geçtikten sonra kaldığınız yerden devam edersiniz nasılsa. Selametle…



Paylaşmak Güzeldir:

Ayşegül Uzun
Ayşegül Uzun
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinde Hukuk öğrencisi. Etrafı, insanları gözlemlemeyi ve bu gözlemlerden tespitler yapmayı çok seviyor. Çıkarım bilimi ile ilgileniyor. Dünyada adaletin tamamen sağlanabileceğine inanmamakla birlikte karşılaştığı olayların en adil şekilde sonuçlanabilmesi için çabalamayı amaçlıyor. Dergide aklına takılan bir konu, gözlemleri sonucu tespitleri veya yaptığı araştırmalar üzerine yazılar yazacak.